İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Torosyan’ın Acayip Hikâyesi

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Ayşe Böhürler

1947 yılında Amerika’da Boston’da bir yayınevi 1.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordusunda topçu yüzbaşısı olarak görev yaptığını söyleyen Sarkis Torosyan’ın, “hatıralarını” yayımladı. Çanakkale’den Filistin’e (From Dardanelles to Palestine ) adlı kitabın alt başlığı: “Türkiye ve Müttefiklerinin Beş Cephesinin Gerçek Bir Hikayesi ve Bir Harem Romansı “. Y. Hakan Erdem’i kitabı ince bir araştırmaya tabi tutmaya iten sebep de bu alt başlık olur. Türkiye bu kitabın varlığından Robert Fisk’in 2007 yılında yazdığı “Unutulmaz Soykırım” yazısıyla haberdar olur. Anglo-sakson okuyuculara bir savaşın içerden sunulan resmi olarak sunulan ve büyük ilgi gören anı kitabı 2012 yılında Türkçe’ye çevrilir. Pek çok kişi de bu kitabı kaynak olarak kullanır.

Tarihçilerin yok olmuş bir dünyayı resmederken kurmacayı nasıl asıl kaynak olarak sunduğunu iyi bilen H. Erdem vesikaların ışığında kitabı mercek altına alır, tarih bilgisiyle sınanabilen somut verileri inceler ve metnin çelişkilerine dikkat çeker. Erdem öncelikle “Torosyan’ı ve ürettiği metni anlamaya çalıştım” diyor… Ulaştığı kaynaklardan ortaya çıkan sonuçlar ona bu metnin düz bir hatırat metni olmadığını, gerçek hayattan alıntılarla karışmış bir anı roman olduğunu gösterir. Enver Paşa’dan aldığını iddia ettiği madalyaların Fransa’dan alınmış olabileceği, hatta hiç ona ait olmayabileceği gibi pek çok şüphe belirir. 19 Eylül 1918’e kadar Osmanlı ordusunda olduğunu, ondan sonra Arap isyanına komuta ettiğini söyleyen Torosyan’ın 1. Dünya Savaşı’nda Fransızların yanında çarpıştığı iddiaları dahil pek çok şey somut verilerle bağdaşmaz. Ne 6. Topçu Alayı’nda ne de 3. Topçu Alayı’nda kaydı görülür. Müttefik denzialtılarında olduğunu anlattığı bölümleri gemi tasdiknamleri teyid etmez. Koskoca kitapta küçük gerçek zerrecikleri olsa da her şey uydurma, pardon kurmaca çıkar. 23 Aralık 1920’de Niagara vapurunun bir yolcusu olarak Ellis Adası’na gelen Sarkisyan oradakilere mesleğinin tüccarlık olduğunu, buraya Fransa’dan Marsilya’dan geldiğini, yol parasına Fransız hükümetinin verdiğini, evli olduğunu beyan eder. Erdem’in araştırmasında ise, orduda hiç bulunmadığı, hep kendi işini boya ve badanacılık yaptığı ortaya çıkar.

1. Dünya Savaşı’nda kesintisiz Osmanlı ordusunda bulunduğunu, 19 Eylül 1918’de saf değiştirip Arap isyanına katıldığını yazan Sarkisyan’ın 1916’da da Amerika’da abisinin yanında kaldığı ortaya çıkar. Oysa anı kitabına göre 1915’de Çanakkale Boğazı’ndaki Ertuğrul tabyasına komutan olarak atanmıştır. Hatta ilk düşman zırhlısını Ertuğrul’dan atılan mermilerle o batırır. Hamidiye tabyalarına komuta eder hatta Enver Paşa’dan kahramanlık madalyası alır. Ellis Adası kayıtlarına göre Amerika’ya giriş yaptığı tarihlerde Suriye cephesine tayin olmuş, tehcir edilen ailesini aramaya başlamıştır. Filistin cephesinde Arap ihtilali ile tanışır. 1918’de firar ederek Emir Faysal’ın birliklerine katılır. Arap süvari birliğinin başında Osmanlı ordusuna karşı savaşır. İntikam ona kötü şeyler yaptırır. Bir süre Çukurova’da çetecilik yapar. 1921’de Ankara hükümeti Fransızlarla anlaşır, artık savaşı Mustafa Kemal kazanmıştır. Yüzbaşı Torosyan son kez Everek’i görmek ister. Doğduğu topraklarla vedalaşır Amerika’ya göç eder.

“Bu metnin ne kadarı gerçek, ne kadarı kurmacaydı” sorusundan yola çıkarak vesikalarla karşılaştırmalar yapan Erdem Torosyan’ın anı kitabının uydurma bir metin olduğunu ortaya koyan 382 sayfalık bir kitap yazdı. “Gerçek ile Kurmaca Arasında Torosyan’ın Acayip Hikayesi” ismindeki bu roman bir tarihçinin titizliğini görmenin ötesinde tarihin mevcut iddiaları güçlendirmek için nasıl uydurulabileceğine çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Roman Sarkisyan’ın olduğunu iddia ettiği kişi olmadığını, yaşadığını iddia ettiği olayları yaşamadığını ortaya koyuyor. Cephede yer alan Türk gazetecileri diğer taraftan Batı medyasında yer alan Azerbaycan-Ermenistan haberlerini dinlerken bu kitaptan sizi haberdar etmek istedim…

Azerbaycan Ermenistan’ın Karabağ’da işgal ettiği toprakları geri alma mücadelesi verirken müthiş bir kamuoyu ile dünyanın Batı bloğunu yanına almaya çalışıyor. Ermenistan işgalini haklı göstermeyi şovenist bir kampanyaya dönüştürerek Hristiyan bloğunun desteğini alıyor. Görünen köy kılavuz istemese de Azerbaycan’ın motivasyonu çok yüksek. Azerbaycan’ın “işgal sonlanmalı” talepleri yerinden edilmiş sivilleri tekrar kendi topraklarına döndürme amacı taşıyor. Umarım bu harekat ile yerlerinden edilmiş göçmen konumuna düşmüş, defalarca sürgün edilmiş Azeri Türklerinin evlerine dönmeleri mümkün olur.

İki ayrı iklim iki ayrı dünya arasında köprü kurulabilir mi?

Batı- Doğu ya da Batı’nın Doğu’nun da kendi içinde yüzlerce köprüye ihtiyacımız var. Böyle keskin ayrılmaların berhava olduğu, herkesin her yerde yaşadığı bu çağda kültürel köprülere çok ihtiyacımız var. Sanat bunu gerçekleştirmenin en iyi yollarından birisi. Onlarca kitabın hülasası bir mısrada bir bestede hayat buluyor onun da ötesinde zamansız biçimde kalplere nakşoluyor. Günümüzde dünyayı, kendisinin dışında insanı dert edinen sanatçılar kuşağı azalırken, bireysel hevesler öne çıkıyor. Ancak bu genellemenin dışına çıkan sanatçılar da var. Büşra Kayıkçı’da onlardan birisi. Dünyaya mesajı var. Gencecik bir kız, çok iyi piyano çalmasının ötesinde besteler yapıyor öyle ki; bir caz sanatçısı olmasa da 27. İKSV Genç Caz Festivali’nde genç müzisyenler arasında yarışmayı kazanıp festival sanatçıları arasında yer alıyor. New York Theatre Ballet Dans Okulu Direktörü onun bestesi olan Doğum’u modern dans gösterilerinde kullanmak istediğini söylüyor. Melek Aslanbezer’den alıntıyla paylaştığı cümle, yapmaya çalıştığı şeyin önemini ortaya çıkarıyor. “Müzikte olduğu gibi ilk notaya ikincisi eklendiğinde, iki ses de bir diğerinin varlığıyla farklı çıkar. Bu şekilde, her yeni dünya var olanlara eklendikçe kendinden öncekileri değiştirir…” Kızım yaşında Büşra, onu sosyal medyadan ilgiyle ve sevgiyle takip ediyorum. Cesur duruşuyla kurmaya çalıştığı köprünün ve besteleriyle yazdığı cümlelerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ola ki Türkiye’den yükselen güçlü bir ses olur. Müziği, giderek merhametsizleşen kalplere şifa olur.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/aysebohurler/torosyanin-acayip-hikyesi-2056469

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın