İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yayamın Ablası ve Azeri Kirveleri

Murad Mıhçı

Yaşanan tarihsel nedenlerden dolayı yayamın (ninemin) ablası yıllar evvel Sovyet Ermenistan’ına göç etmişti. 1980’li yıllarda bir gün Türkiye’ye gelmişti.

Böyle yolculuklar şimdiki gibi pek kolay değildi. Eskiyi bilenler hatırlayacaktır. Demirperde ülkelerinden gelenler sorguya da alınırdı. Bizim Teyze sorguyu yapan polislere Türkçe cevap verince polisler sormuş: “Ya sen nereden biliyorsun Türkçe’yi?”

Yaşlı Teyze “Biz buradan gittik ama köklerimiz burada. Aslımızı unutacağımızı mı sandınız?” diye çıkıştığını anlatmıştı.

Ninemim ablası 45 yıl sonra ninemle buluşmuştu. İki kardeşin 45 yıl sonra karşılaşmalarını bir düşünün. Bu bir hüzün gibi görünebilir ama çok heyecan verici bir gündemdi ailemiz için.

Pekiyi hatırlamıyorum ama sanırım 1 ay civarında Türkiye’de kaldı. Bana da oyuncak getirmişti. Muhtemelen o yaşta yaşananların hala hafızamda kalmasına neden olan durum buydu.

Teyzenin geleceğinin öğrenince babamın organize etmesiyle tatile gitmiştik. O kadar iyi hatırlıyorum ki keyifli bir insandı. Yaşadığı ortamı sürekli anlatırdı.

Evet Ninem ve ablası uzun süre görüşmemişti ama yıllarca mektuplaşırlardı. Görmediği yakınlarımızın isimlerini bilirdi.

Ah ah geçmiş zaman, e-mail falan yoktu. Demirperde ülkelerinden gönderilen mektuplar da hemen gelmezdi. Muhtemelen bu mektuplar her taraftan okunarak aylar sonra ulaşırdı.

Teyzeden gelen mektuplar Ermenice harflerle Türkçe yazılan mektuplardı. Gelen mektubu Ninem Ermenice bilen herkese sürekli okuturdu. Her okunuşta Yayamın aynı hazzı aldığı yüzünden anlaşılırdı. Bazen el yazısıyla yazılan mektuplar okunamayınca ninem ezberinde olan cümleyi tamamlardı.

Teyze, Türkiye’ye geldiğinde çok sayıda Azeri komşularının olduğunu anlatmıştı. Bulunduğu yerde Azeri komşuları ile güzel ilişkileri olduğunu anlatmasını çocuk yaşta olmama rağmen çok iyi hatırlıyorum.

Birçok Azeri komşusuna kirvelik yaptığından da bahsetmişti. Gitmeden önce onlara küçük boyda Kuran-ı Kerim alıp götürmek istediğini söylemişti.

Babam istedikleri Kuran-ı Kerimleri Cağaloğlu’ndan almıştı. Bunları çantasına saklayarak götürdüğünü de hatırlıyorum. Dini kitapları götürmenin sakıncalı olabileceğini düşündüğünü tahmin ediyorum. Fakat teyze riski almıştı.

Bugünlerde geçmişte kirvelik ve sanatla bağlı olan iki yakın halk savaşıyor.

Bu savaşın kazananı yok.

Tek çağrım diyalog.

Bazı Azeri ve Ermeni gençlerin barış çağrıları gelecek için umuttur.

Lütfen masaya oturun!

Kutsal olan insandır…

Ralph Waldo Emerson’un dediği gibi: ”Kendinizden başka kimse, size barış getiremez.”

https://www.demokrathaber.org/yayamin-ablasi-ve-azeri-kirveleri-makale,10931.html?fbclid=IwAR1JErpXUsETh-hkVM7nlcTfmJia4_J8YnAvoVIvWc3y0Gtf_KSc1wW5KHo

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın