İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni kimliği “kin ve nefret olursa…”

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Sadi SOMUNCUOĞLU

Yüz kırk iki yıllık bir mesele. İnanılır gibi değil, ama gerçek. Bu süreçte Ermeni kimliği “Türk’e karşı duyulan kin ve nefrete” dönüştü. Emperyalist ülkeler Berlin Konferansında (1877-78) antlaşmaya özetle şöyle bir madde koydu: “Rusya, İngiltere, Almanya ve Fransa, Osmanlı Ortodokslarının hamisi olacak. Doğu Anadolu’da ilgili devletlerin gözetiminde Ermenilerin güvenliğini sağlamak üzere Kürtlere ve Çerkezlere karşı kapsamlı bir ıslahat yapmayı, garanti eder.”

İsyancı Ermenilerin ikna edilmesi ise, “İki deniz arasında Ermeni devleti” vaadiyle kolay oldu. 1887’de İngiltere’de Hınçak, 1890’da Tiflis’te Taşnak silahlı örgütleri kuruldu. Böylece emperyalistlerin iç işlerimize karışmasının yolu ilk defa açılmış oldu. 

Tarihimiz açısından büyük önemi haiz bu arka plana dönmek üzere son olarak 27 Eylül’de başlayan Ermeni ordusunun saldırısında neler yaşanıyor ona bakalım. Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, “Ermenistan ordusu 27 Eylül 2020’de saat 06.00 sıralarında cephe hattı boyunca geniş kapsamlı provokasyonda bulunarak Azerbaycan ordusunun mevzilerine ve sivil yerleşim birimlerine büyük çaplı silahlar, top ve havanlarla ateş açtıBu saldırıya Azerbaycan Ordusu misliyle karşılık verdi ve işgal edilen bölgeleri kurtarmak üzere harekete geçti.

Saldırının 5’inci günündeyiz, Azerbaycan ordusu büyük bir başarı ile işgal altındaki topraklarını kurtarmaya, hatta Azerbaycan vatandaşlarının kendi köylerine yerleşmeye başladığı duyuruldu. Ermeni ordusu ise büyük kayıplar vererek dağılmaya başladı. Haberler şimdilik böyle. Bu günlere nasıl gelindi bunu da hatırlamalıyız

Önce Ermeni işgalindeki iki bölgeyi tanıyalım: 

1) Karabağ: Yüzölçümü 18 bin kilometrekare. Ağdam, Kelbecer, Laçin, Cebrail, Fuzuli, Gubadlı ve Zengilan kentlerinin bulunduğu bölge. 

2) Dağlık Karabağ: Karabağ’ın 4 bin 392 kilometrelik kısmı. Merkezi Hankendi. Şuşa, Ağdere, Hocavend, Hocalı ve diğer birimlerden oluşuyor. Sovyetler Birliği dağıldığında özerk statüdeki Dağlık Karabağ, Bakü’ye bağlıydı. Hukuken Azerbaycan’ın meşru bir bölgesiydi. 

Ermeni Vahşeti

Ermeniler, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması için 1988-89’da KGB’nin (Sovyetler dağılmamıştı) desteği ve ASALA’nın tertipleriyle Azerbaycan’ın Sumkayıt şehrinde çatışmalara girdi, ölümler oldu, kargaşa sonunda büyük gerginlik yaratıldı. Sonra militanlar Dağlık Karabağ’a taşındı. Sadece Dağlık Karabağ Ermenileriyle taşınan  militanların katıldığı “referandum  yapıldı, Ermeniler 1992 başında Dağlık Karabağ’a hukuk dışı yoldan el koymuş oldu. 

1992 yılı 25-26 Şubat’ı gece yarısında Serj Sarkisyan (2008-2018 arasında 10 yıl Ermenistan Cumhurbaşkanı)‘ın idaresindeki Ermeni birlikleri, Rusların 366. Motorize Piyade Alayının desteğiyle saldırıya geçti. Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinde herkes uykuda iken, kadın, çocuk, yaşlı demeden yapılan baskında, 83 çocuk, 106 kadın ve 70’ten fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 sakin hunharca öldürülmüş, toplam 487 kişi ağır yaralanmıştır. 1275 kişi ise rehin alınmış ve 150 kişi kaybolmuştur. 613 Azerbaycan Türk’ü hunharca katledildi.  Kaybolanların sayısının 1.300 olduğu açıklandı. Dağlık Karabağ’ın genelinde ise, günlerce süren saldırıda 1 milyondan fazla Azerbaycanlı, ağır kış şartlarında kaçkın durumuna düşmüş, yolda can verenler olmuştur.

İnsan Hakları İzleme Örgütü yaşananlar için “en kapsamlı sivil katliam” nitelemesi yapmıştır. Eski Ermenistan cumhurbaşkanı ve savaş süresinde Karabağ’da Ermeni güçlerine kumandanlık yapmış Serj Sarkisyan’ın İngiliz araştırmacısı ve yazarı Thomas De Waal’a söylediklerine göre:

“Hocalı’dan önce, Azerbaycanlılar bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu (stereotipi) kırmayı başardık. Ve olay işte bu. Ayni zamanda o delikanlıların arasında Bakü’den ve Sumgayıt’tan kaçanların da olmasını anlamalıyız.”

Bu “marifetiyle övünecek” kadar gözü dönen, insanlıktan nasibi kalmamış kişi suçu itiraf etmekle kalmıyor, aynı zamanda “soykırım için devlet iradesini” arayan BM Soykırım sözleşmesinin şartını da açıkça ortaya koymaktadır. 

Bu insanlık faciası, BM Soykırım Sözleşmesine tam anlamıyla uymaktadır.

1994’te sorunun çözümü için Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) önderliğinde Minsk Grubu oluşturuldu. Fransa, Rusya ve ABD’nin başkanlık yaptığı gruba Türkiye, Almanya, İtalya, Belarus, İsveç ve Finlandiya da üye. Teşkilat, on yılı aşkın süren müzakereler sonucunda, 29 Kasım 2007’de iki tarafın da olumlu yaklaştığı bir plan ortaya koydu.

Madrid Prensiplerine göre, Dağlık Karabağ çevresindeki rayonların Azerbaycan’a teslim edilmesi; Dağlık Karabağ’a ara statü verilip nihai statü için görüşmelere başlanması; Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasındaki koridorun açılması; yerlerinden edilmiş kişilerin topraklarına dönmesi, AGİT tarafından bölgeye barış gücü gönderilmesi öngörülüyordu. BM ve BMGK kararları gibi bunlarda askıda kaldı. Neden?

Bütün bunların ve şu anda yaşananların analizi gelecek yazıda. 

Devam edecek.

Kaynak Yeniçağ: Ermeni kimliği “kin ve nefret olursa…” – Sadi SOMUNCUOĞLU

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın