İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tuhaf gelişmeler

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Mustafa Çağrıcı

Son zamanlarda Arap dünyasında ibretlik gelişmeler oluyor. 

Hıristiyan Batı’nın 1400 yıl öncesinden gelen haçlı ruhu ve pratiğine karşı, Müslüman dünyada da onun kadar kadîm bir cihad ruhu ve pratiği vardı. İki dünyanın bu husumeti inişler çıkışlarla günümüze kadar geldi. Son olarak Doğu Akdeniz meselesinde haçlı ruhu yine iş başında. Meriç kenarına yeni dikilen azametli haç bu kafayı sembolize ediyor. (Sanırsınız ki Hz. İsa’yı haça kendileri değil de Türkler asmış!) 

Fakat son birkaç yıldır iki dünya arasında daha garip şeyler oluyor. Bence bunlardan şu ikisi tarihî bir kırılmaya işaret ediyor: 

1. Önce el-Kaide, DAİŞ, Boko Haram gibi tuhaf ve kuşkulu “cihatçı terör örgütleri” oluşturuldu. Perdede seyrettiklerimize göre, acı olayların ardından bu örgütler beklendiği (belki de planlandığı) gibi başarısız oldular; fakat başka bir yerden bakınca Hıristiyan Batı dünyası (ve yanında İsrail) adına son derece yararlı işler yaptılar: Öncelikle İslam’la terörü iç içe gösteren görüntüler, haberler dünyaya servis edildi. Böylece, ilk olarak, vahşi dünya düzenine karşı iyi niyetli, haklı ve ahlaken meşru duruş sergileyen tüm İslâmî oluşumlar cihatçı Selefî-Vahhâbî terör örgütlerinin yanına konularak dünyanın gözünden düşürülüp etkisizleştirildi. İkinci ve daha önemli olarak, “İslam bir terör dinidir” hükmü dünyanın beynine kazındı. 10-15 yıl öncesine kadar dünyada birçok gayrimüslim İslam’a giriyordu. (Başkan Obama 2009’daki Türkiye ziyareti sırasında, diğer dinî liderlerin de bulunduğu bir toplantıda bana, “Ülkemizde en çok din değişmeleri İslam’a geçiş şeklinde oluyor” demişti.) Bugün ise birçok Müslüman gencin dahi kendi dininden şüphe eder hale geldiği söyleniyor. Böylece Kilise, bütün iftiralarına rağmen, 1400 yıldır başaramadığı İslam’ın imajını lekelemeyi –şimdilik- başarmış görünüyor.

***

2. İslam dünyasında yaşanan en sıcak ve ibretlik gelişme ise Arap liderlerinin İsrail devletine talimatlı yakınlaşmalarıdır. İbretlik ve hatta utanç verici olan, yakınlaşmanın kendisinden ziyade gelişme biçimidir. Öncelikle kabul edelim ki, Arap-İsrail çatışmasının seyrine bakıp da bu çatışmanın Filistin lehine sonuçlanacağını beklemek saflık olur. Bu durumda “keşke iş buralara gelmeden Araplar kendi iradeleriyle bir karar verip İsrail’le anlaşma yolunu seçselerdi” denebilir. (İngiltere’nin AB’den ayrıma yöntemini düşününüz.) Ama Arap dünyasında son gelişmeler çok farklı ve onur kırıcıdır. Çünkü Filistin’in, Arap toplumlarının, hatta Arap yönetimlerinin genel rızası hiçe sayılmış; birkaç Amerikan yöneticisinin talimat ve belki de tehditleriyle bu işler kotarılmıştır. 

Böylece düne kadar okullarında cihatçı Selefî-Vahhâbî eğitimi veren, o zihniyeti başka ülkelere ihraç eden, cihatçı Selefî-Vahhâbî terör örgütlerine çok büyük finans desteği sağlayan bu liderler bir akşam yattılar, sabah kalkıp İsrail’le dostu oluverdiler. Bize de tecrübeli hariciyecilerin yıllardır uyarıp durdukları yalnızlık kaldı; şu farkla ki, elimizle ördüğümüz koza içine kendimizi hapsettiğimiz (izolasyon) ve artık kozanın içinden milletin halini de göremez olduğumuz için, bu yalnızlık hallerimizi “değerli” görüyoruz. Ama bu bir züğürt tesellisi. 

***

Müslüman dünya olarak ana sorunumuz şu: Özetle beş yüz yıl öncesinden başlayan bilinçsiz muhafazakârlığımız, akıl ve bilim dışı eğitimimiz, sorunlu din tasavvurumuz sebebiyle çağdaş dünyadan koptuk. İnancımızı, kültürümüzü, medeniyetimizi akıl, bilim ve onların üreteceği güç ile koruyacağımız yerde, kuru hamaset ve husumet tepkileriyle savunmaya çalıştık. Bireyler ve topluluklar, eğer kendilerini koruyacakları kadar güce sahip olamamışlarsa, güvenlikleri için başka güçlerle iyi ilişkiler kurarlar. Belki şanlı geçmişimize yakıştıramadığımız için bunu da içimize sindiremedik. Ve elimizde değerli yalnızlığımız kaldı. 

Ama değerli yalnızlığımızla gidemeyeceğimize göre, şimdi buradan -yanlışlarımızı da birer tecrübe bilerek, içimizle ve dışımızla kavga etmenin bize maliyetini de görerek- bütün kurumlarımız ve halkımızla birlikte topyekûn bir yenileşme, değişim ve “yeniden doğuş” hareketi çıkarabiliriz.

https://www.karar.com/tuhaf-gelismeler-1586851

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın