İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HAÇLI RUHU YİNE HORTLADI

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Recep Öğütçü

Tarih boyunca ne zaman Türk Milleti, Batıya-Avrupalıya rağmen bir ilerleme kaydetmiş, işte o zaman haçlı ittifakı oluşmuş, haçlı ruhu hortlamıştır. Orta Asya içlerinden, Doğu Türkistan’dan, Altay dağlarından, Ötüken ormanlarından yola çıkan Türk boyları, ilk önce hayvanlarına yaylak bulmak amacıyla, İslam ile müşerref olduktan sonra da tebliğ ve fetih göreviyle Batıya doğru hareket etmişler. Bu yolculuk esnasında önce birbirleriyle savaşarak bir birlik oluşturmaya çalışmışlar, on birinci yüzyılın başlarında Anadolu’ya seferler tertip etmişler. 1071Sultan Alpaslan’ın Malazgirt zaferi Anadolu’nun kapılarını Türklere sonuna kadar açmış, Miryokefalon zaferiyle de Anadolu yarımadası tamamen Türklere teslim olmuş, yerli Rum ahali- Bizans artıkları İstanbul ve Ege kıyılarına sıkıştırılmıştır. Anadolu’nun teslim alınmasıysa Avrupa’nın da tehlikeye girdiğini anlayan Hristiyan dünyası, birleşerek haçlı seferlerini başlatmışlar, Anadolu’yu da geçerek Müslümanlardan Kudüs’ü geri almayı başarmışlardır. Selahaddin-i Eyyubi gibi bir yiğit çıkarak Kudüs’ü haçlılardan temizlemiş ve haçlılar geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Moğol istilalarıyla Anadolu tekrar harap edilmiş ve Anadolu Selçuklu devleti yıkılıp yerini beyliklere (yerel devletçiklere )bırakmıştır. Beylikleri bir bayrak altında toplamayı başaran Osmanlı beyliği, güçlü bir devlet kurarak Avrupa içlerine- Viyana’ya kadar gitmiş, yirmi milyon km. kare toprağa hükmetmiş, alt yüz yıl ayakta kalmayı başarmıştır. 

Bir beylikten devlete giden Osmanlı İmparatorluğunun Batıda ilerleyişi 1683 İkinci Viyana kuşatması ve bozgununda durdurulmuş, Haçlı İttifakı Osmanlı’ya karşı ilk büyük başarıyı elde etmiştir. Bu tarihten itibaren Avrupalının kendine güveni gelmiş, bu özgüvenle ve tecrübeyle reformlara başlamış ve sanayi devrimini gerçekleştirmiştir. Sömürgelerini de kullanarak zenginleşmişler, bugüne kadar askeri ve teknolojik üstünlüklerini hep korumuşlardır. 

Osmanlı ve devamında gelen Türkiye Cumhuriyeti, son iki asır boyunca teknolojik atak yapamamış, küçülmüş, büzülmüş, kabuğuna çekilmiş, hep taklitte, montajda ve kendini savunmada kalmış, elinde kalan son Anadolu topraklarını koruma telaşına düşmüş, bütün enerjisini Batı karşısında çok asker besleyerek askeri alanda tutunmak yolunda harcamış, ezik durmuş, bu eziklikle NATO şemsiyesi altına alınarak savunma teknolojisine yatırım yaptırılmamıştır. Bu arada Batı, teknoloji yarışında almış başını gitmiş, başta Türkiye olmak üzere Doğu toplumlarına karşı yüz yıllık bir fark atmıştır. Bu fark hiçbir zaman kapatılamamıştır. Ne zaman ki Ak Parti hükümetleri gelip bu farkı kapatmaya kalkınca, haçlı ruhu ve haçlı ittifakı yeniden hortlamıştır. İşte bugün Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasında bu haçlı ittifakının son gösterisini, son versiyonunu izliyoruz. Çünkü Batı giderek eski sömürgelerini kaybetti, yeni kaynaklara ihtiyaç duyuyor. Batı ittifakı, Doğu Akdeniz’de zengin enerji kaynağının kokusunu aldı, bunu Türkiye gibi bir uyanan deve kaptırmak istemiyor. 

SAVAŞ SEVİLMESE DE FARZDIR 

Hazreti Adem (AS)den beri insanoğlu savaşarak haklarını elde etmiş, can, mal, ırz ve din güvenliğini korumuş, savaşarak kendi coğrafyasında- vatanında ayakta kalmış, yaşadığı toprakları muhafaza etmiş, savaşarak inançlarını yaşayabilmiş, yaşatabilmiş, devletler kurmuş, bu devletleri ayakta tutmuş. Savaşı göze alamayanlar hep köle olarak manda yönetimlerinde başkalarının uşağı olmuş, emeği ve bedeni sömürülmüş, aşağılanmış, hayvanca muameleye tabi tutulmuş, izzetsiz ve şerefsiz yaşamaya mecbur kalmıştır. Yani savaşsız bir dünya olmamış, tarihin hiçbir dönemi sulh ve sükun içinde geçmemiş, güçlü zayıfı ezmiş. Dinlerin ve peygamberlerin geliş sebebi de, zayıfları ve ezilenleri korumak, insani haklarını vermek, izzet ve şerefiyle insanca yaşatmaktır. Her peygamber bunun mücadelesini vermiş, o yüzden cihadı en büyük ibadet-amel olarak görmüştür. 

En uzun yaşayan devletlerimizden Selçuklu ve Osmanlı tarihine baktığımızda savaşsız bir on yıllık dönem bulamıyoruz. Hep çevredeki zulmü yok emek ve insanları İslam’ın adaletiyle tanıştırmak için fetihlere çıkılmış. Savaşı ertelediğimiz dönemlerde, Lale devri gibi zevk ve sefaya dalıp padişahların sefere ordunun önünde gitmediği devirlerde devlet geri kalmış, toprak kaybetmiştir. Son yüzyılda Cumhuriyet döneminde de, Kore ve Kıbrıs savaşlarını gördük ve son kırk yıldır da terörle mücadele ediyoruz, ülkeyi böldürmeme savaşı veriyoruz. Hasılı hiçbir nesil savaşsız gelip geçmemiştir, savaşın soğuk yüzüyle tanışmıştır. Nice çocuklar yetim büyümüş, nice kadınla dul kalmıştır. Bugünlerde de Akdeniz ve Ege’deki mavi vatanımızın elimizden gitmemesi, kıta sahanlığımızın ve münhasır ekonomik bölgemizin korunması için teyakkuz halindeyiz. Her an her şey olabilir. Her an Yunan’la ve arkasındaki güçlerle kapışabiliriz. Karşımızda sadece Yunan değil, arkasında büyük bir haçlı ittifakı vardır. NATO ittifakı içinde bizi güney kanadı görenler, bütün yükleri bize yıkanlar, bütün kara savaşlarında bizim askerlerimizi kullananlar, bugün Yunan’ın arkasında dizilmişlerdir. Doğu Akdeniz tartışması turnusol kağıdı gibi kimin dost kimin düşman olduğunu net olarak göstermiştir. Anladık ki NATO’ya güvenmek beyhudedir, Avrupa Birliği bir haçlı ittifakıdır, çevremizde Azerbaycan’dan başka dostumuz yoktur. 

Kur’an-ı Kerim’in Bakara suresinde (Ayet: 216), “İstemeseniz de, sizin için sevimsiz olsa da savaş üzerinize farz kılındı. Umulur ki sevimsiz ve kötü gördüğünüz bir şeyde sizin için hayır vardır, yine sevdiğiniz bir şeyde de sizin için şer olabilir. Allah bilir siz bilemezsiniz”. Buyrulur. Enfal suresinde de (Ayet:60), “Allah’ın düşmanlarına, sizin düşmanlarınıza ve başka bilmediğiniz ama Allahın bildiği güçlere karşı gücünüz yettiğince kuvvet (asker ve silah) ve cihad için beslenen atlar (bugünkü tanklar ve uçaklar) hazırlayın” buyrulur. Yani müslümanın bağımsız devleti olacak, bu devletin caydırıcı kuvveti, yüksek teknolojisi ve güçlü ordusu bulunacak, silah sanayini kuracak ve İslam’ın izzetini ve şerefini koruyacak. Cihat konusunda Peygamberimiz yüzlerce hadisi var. Allah katında en faziletli ameli soran bir sahabiye, Efendimiz, ” Vaktinde kılınan namaz, Allah yolunda cihad ve anneye- babaya iyilik yapmak” diye sıralamıştır. Şehitlik peygamberlikten sonra en yüce makamdır. 

Ak Parti hükümetleri bu hakikati, gizli ve açık düşman gerçeğini, haçlı ittifakı tarafından kıskaca alındığımızı, kıskanılan stratejik konumumuzu önceden görmüş, silah sanayine önem vermiş, bu ülkeyi silahta yüzde seksen oranında bağımlı bir ülke olmaktan kurtarmış, yüzde seksen bağımsız hale getirmiştir. İyi ki de getirmiş. Bugün Doğu Akdeniz kavgasında dost görünen, müttefik bildiklerimiz batılı gelişmiş ülkeler, karşımızda Yunanistan’ın yanında saf tutmuş durumda. Şükür ki silah gücümüz, ferasetimiz, imanımız, Cumhurbaşkanımızın cesareti var. O özgüvenle yedi düvele meydan okuyabiliyoruz. Aksi halde silahını kullandığımız ülkelere nasıl karşı gelebilirdik, başkalarının verdiği silahı izinsiz nasıl kullanabilirdik. 

İçimizde birileri hala mandacılığı savunuyor: “Efendim diplomasiyi sonuna kadar zorlayalım, aman bizi yerler, bitirirler, sesimizi çıkarmayalım, kısık sesle konuşalım. Biz bugüne kadar Batılı güçlerle hep iyi geçinme yolunu seçtik, kurum ve kuruluşlarına o yüzden üye olduk, kanunlarını aldık. Bugünden sonra da ABD’nin himayesinde devam edelim, AB ile dalaşmayalım. Doğumuzda ve güneydoğumuzda yeni devletçilerin kurulmasına gerekirse izin verelim, “yurtta sulh cihanda sulh” demeye devam edelim, Akdeniz’de hak istemeyelim, ne verirlerse onunla yetinelim” meallinde konuşanlar var. Bu korkak ve sinikler, bu manda zihniyetini zihninden atamayanlar, Sayın Erdoğan’ın yüksek perdeden konuşmasını, Yunan ve arkasındaki güçlere meydan okumasını tehlikeli buluyorlar. 

Son iki yüzyıldır bu batılı güçler bize üstten bakmaya, emir vermeye alışmışlar, yüz verdikçe astar istemişler. Kur’an’ın ifadesiyle “onların dinine girmedikçe, değerlerini kabul etmedikçe sizden (yani bizden) asla razı olmazlar”. Bugün Yunan’ın yanında olmalarının sebebi de, haçlı ittifakı oluşturmak ve Hristiyan ortak paydasında birleşmektir. Çünkü küfür tek millettir. Rusya da Hristiyan-Ortadosk olduğu için Yunan’ın yanında yer almıştır. 

Evet, haçlıların içlerinde bin yıllık kinleri var, bunu atamıyorlar. Zamanında Kanuni Sultan Süleyman onların birlini bozmak için bir kısmına (Fransa’ya) kapitülasyonlar vermiş, vergi ve gümrük muafiyetleri tanımış, başarılı da olmuş, uzun yıllar birbirleriyle savaşmışlardır. Sonunda bu tuzağı da gördüler ve AB adı altında ekonomik ve siyasi birlik kurdular, yetmiş beş yıldır birbirleriyle savaşmadılar. Teknolojik olarak güçlendiler ama genç nüfuslarını ve eski sömürgelerini kaybettiler. O yüzden bizimle savaşı da göze alamıyorlar. 

Şükür ki birçok alanda bize muhtaçlar, birçok tarımsal ürünü bizden temin ediyorlar, doğalgazı bizim üzerimizden alıyorlar, bizim ucuz işgücümüzden faydalanıyorlar, doğudan gelecek göçleri de, terörü de bizi kullanarak engelliyorlar. 

Evet, bu topraklarda güçlü olanlar tutunabilir ve yaşayabilir. Anadolu coğrafyası, tarih boyunca savaşlara ve göçlere sahne olmuş, birliğini ve gücünü koruyanlar burada kalabilmiş. Çünkü bu topraklar dünyanın her türlü nimetine sahip. Deniz burada, madenlerin en kıymetlileri burada, petrol ve doğalgaz gaz yatakları bu toprakların çeperinde, tarıma elverişli iklim ve verimli topraklar burada, dünyanın en eski kültürel kalıntıları, medeniyet izleri burada. Özellikle batılı milletler Anadolu’yu atayurdu olarak görüyorlar ve zayıf anımızda gelip bizleri Orta Asya içlerine sürmek istiyorlar. O yüzden uyanık olmalı ve her an savaş olacak gibi tetikte beklememeliyiz. Sayın Erdoğan’ın arkasında durmalı, onu yedirmemeliyiz. Çünkü Erdoğan onlar için en büyük tehlike ve engel. Bunu da açıkça söylüyorlar. Çünkü Erdoğan onların ayağına bastı, onların sözünden çıktı ve onların çok korktuğu silahlara sahip oldu. 

Sonuç; savaş çanlarının çaldığı bu günler birlik ve beraberlik günleri. Siyasi ayrılıklar köpürtülmemeli, haçlı ittifakına karşı ortak ses çıkarmalıyız. Savaş sevimsizdir, acıdır, istenmez ama gereksiz değildir. Ölmesini bilmeyenlerin yaşama hakkı da yoktur. Şair’in ifadesiyle “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak uğrunda ölen varsa vatandır”.

http://www.yenikonya.com.tr/yazar/recep_ogutcu-7364/hacli_ruhu_yine_hortladi-7364

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın