İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt Emir’in İzinden – 2

Veda Orhan Kılıç

Hristiyan hemşerilerin üzgün ifadeleri ve olabildiğince nazik karşılıklardan sonra, tek divandaki farklı din müntesiplerine gereken güvenlik uyarılarını yapıyor Bey.

Yarın, Müslüman Kürt için hicret zamanı! Kafile şafakta “Üç Köprüler’den” hareket edecek.

Bıçak değse kan akmaz erkeklerde söz kurumuş. Sadece, sahiplerini birkaç saat daha kalacakları evlerine götüren adımlarda ses var.

Kim duyar gökçe ceviz gövdesinin topraktan çekilirken çıkardığı acı çığlıkları!.. Başka elin baharına eksen de o gövdeyi, dallar budaklanır mı, meyve erer mi bir daha!

Beyin alt katında alıkonulan tüfeklerden Kürtlere ait olanlar gündüz iade edildi. Ermenilere de sonraki gün verilecek. İşin sorumluluğu kısacık boyuyla her zorun boynuna basan, genç kâhya Kirkor’da.

Havanın, cephe haberleri ile karardığı on gün önce, ahaliden bir Kürt, tartıştığı ermeni komşunun evini yakmıştı. Gelen şikâyet ve hızlı tahkikat sonrası, Mir’in verdiği ceza, kundakçı evinin de yakılması idi. İnfazdan sonra, damsız karşıtlar huzura çağrıldı; gönülleri alınıp zararları karşılandı… Halkın tüfeklerine el konulup bodruma kilitlenmesi ise sahnenin kapanışı!

İşte, verilen ve alınmayı bekleyen tüfekler, o tüfeklerdi.

Öksürük, hapşırık, bebek çığlığı ve çocuk hıçkırıklarının böldüğü siyahta, bayırlardan aşağı süzülen titrek meşaleler… Evde son gecenin erdiği anlar… Yani, gideceğin yol alma vakti.

Kafilenin toplanma yeri, merkezle mezraların ortasında. Köyden, çoluk çocuk yürüyüşle, nerden baksan iki üç saat… Bundan sebep, en erken tam zamanıdır.

Muhtula Bey önemli evrak ve kitaplarını güvenli bir ele, önceden emanet etmiş. Sırtında kalın palto, belinde kılıç ve kuşağında çift hançerle hazır. Fakat “ağzını bıçak açmıyor”.

Yıllardır hizmetinde bulunan Ermeni defterdar ve kâhyası eşikte, gözyaşları içinde. Emektarı Ömer ve Mirza’nın buyrulan işleri bitirip, yavaşça içeri girmeleri ise gitme vaktinin ilanı. Her köşede uğuldayan ağır bir sessizlik… Tüm ağızlar, sadece iki dudaktan söz istiyor!

Pencere oyuğuna ilişip, yüzüne çöken umutsuzluğu, bekleşen gözlerden gizlemeye çalışan kişi, Bey. Değil mi ki, zor zamanda tüm bakışlar, hikâyelerini önderin yüz hatlarından yazar!

Baştakinin de insan olduğunu unutmak, -her durumda- ne kadar da kolay; Bunun ne büyük haksızlık olduğunu eyleyen bilmez mi gerçekten!

Binlerce kişinin aklına umut yüklediği büyük de olsa, kuytuda duran naif bir gönlü olamaz mıydı insanın! O gönülde, ismi edeple korunan sevdalının gözleri, her gece açılıp, şavkıyla dağladıktan sonra usulca kapanamaz mıydı?

Acaba kaç mert, şiir mecazında yüceltilen güzelliğin hatırını, derun hazinesinde bir ömür saklar!.. Kaç gönül, bedeni aşan sevdasını, penceredeki bekâr gibi, her şeyden esirger. Hatta, kendisinden bile!

https://www.superhaber.tv/kurt-emirin-izinden-2-makale-297494

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın