İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AYASOFYA VE MÜZECİLİĞİMİZ-12

***Opinions expressed are those of the author(s). They do not purport to reflect the opinions or views of Hyetert.***

SELAHATTİN AYDEMİR

BURAYA KADAR 1935 YILINA NASIL GELİNDİĞİNİ;

Ne şartlarda ve ne gerekçelerle Ayasofya camii, müze yapıldı kanaatimi arz etmeye çalıştım. Fotoğraflarda gördüğünüz gibi daha birçok müzelerimiz var. Hepsi tarihî, mimarî ve arkeolojik vasfı olan binalardır. 1935 yılında AYASOFYA CAMİİNİN ‘ki aslı ve geçmişi kilisedir MÜZE yapılmasının zerre kadar İslam düşmanlığı ile alâkası yoktur. Asla İslam dinine ve Müslim halka din açısından zarar vermek gibi bir oluşum yoktur. Çevrede zaten cami bolluğu vardır. Müze yapılması Ayasofya’nın özel olarak korumaya alınmasıdır. Yoksa Ayasofya yine aynı Ayasofya’dır. Olduğu yerinde duruyor. 1935’te sadece sıva ile kapatılan resimler, mozaikler, fireskler açığa çıkarıldı. Şimdi de perde veya ışıkla kapatılıp açılacak hâle geldi. Gene bir şey değişmedi. Sadece yere halı serildi. Ayasofya yine aynı Ayasofya. Resmi statüsü değişti. Kilise olması veya cami olması Müze olmasına mani değil. Sadece ayakkabı ile girilmeyecek. Başörtüsü takılacak. İhtimal ki artık parasız girilecek.

Bu mevzuda asıl konuşacak olanlar, bilim insanlarıdır. Arkeologlar, tecrübeli müze müdürleri, tarihçiler, sanat tarihi uzmanları, sosyologlar ve büyükelçilik yapmış dış dünyayı tanıyan münevver devlet adamlarıdır.

&

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KANAATİM ŞUDUR:

Bir tarafta resim ve heykel günah; resim ve heykel olan eve ve mekâna melek girmez diyen cahil ve yobaz kafa var. (şu anda bile var) Öte yanda Türkiye’nin arkeoloji zengini bir ülke olduğunun farkında, ileri görüşlü kişi veya kişiler var. Arkeolojinin ve müzenin ne olduğunu bilen bir veya birkaç zekâ var. Türk gençlerine bunu aşılamak istiyor. Ülkeye turist gelmesini sağlamak istiyor. En dikkati çekecek müze olarak Ayasofya’yı görüyor. O tarihe göre gayet isabetli bir görüş.

Herkese Soruyorum: O tarihte Türkiye’de turizme ve arkeolojiye yönelik bir hamle, bir atılım, bir yenilik yapılacak ise en dikkati çekecek en münasip nereyi müze yapabilirdik? Neresi müze olsa tüm dünyanın dikkatini çekerdik? …, …, ?

Evvelâ il olarak düşünün. 1935 yılında Çorum kalesini mi müze yapardınız? Çorum’da ki tarihi bir binayı mı seçerdiniz? Yoksa Çorum’da yeni bir müze binası mı inşa ederdiniz?

Ne yaparsanız yapın elbette İstanbul’da yapardınız? Bunda zerre kadar şevke şüphe yok.

Öylesine Çorum’dan misal verdim ama hakikaten Ayasofya’dan yıllar sonra Çorum’da bir müze yapıldı. Müze yapılan bina, tarihî özelliği ve mazisi olan TAŞMEKTEP idi. Bütün il ve ilçelerde eski ve tarihi özelliği olan, özel mânâsı olan binalar müze yapılmıştır. Müzeler bildiğiniz gibi küçük, küçük kırk odalı binalara yapılmaz. Yani beş katlı tarihi bir iş hanını müze yapamazsınız. Büyük salonları olması lâzım. 250 m2 veya 500 m2 genişliğinde salonu olan bina yok ki. Ya bir camiyi, ya da bir kiliseyi veya salonu geniş mektebi müze yapabilirsiniz. Ayrıca kralların, cumhurbaşkanların sarayları müstakılen birer müzedir. Dünyada da bu böyledir. Müze yapılacak binanın da müze değeri olması lazım. Müze diye yeni bir inşaat yapamazsınız.

Ayrıca Türkiye’nin ve 1935 yılının başka bir farkı daha var. Yıllarca süren savaşlar yüzünden bütün camilerin cemaati ve cami görevlileri şehit düşmüştü. Binaenaleyh Ayasofya Camii de cemaatsiz, imamsız ve müezzinsiz idi. Soruyorum, siz olsa idiniz Sultanahmet’i mi müze yapardınız, Ayasofya’yı mı? Süleymaniye mi, İstanbul Erkek Lisesini mi? Ayasofya’nın kendisi komple müze. Pek çok noksanlarımız gibi o tarihlerde Türkiye’de müze de yok, müzecilik de. Büyük ve uzun savaşlardan çıkmışız. 1914 de 1440.000 olan İstanbul nüfusu harbin sonunda 690.000’ne düşmüş. Bütün camilerin cemaati yarıdan aşağıya düştüğü gibi imam, müezzin ve vaiz de yok. Ortada müze olmaya en lâyık eser AYASOFYA. Hem kilise, hem cami hizmeti yapmış. Müze olursa hem Müslümanlar hem Hıristiyanlar ilgi duyar. Daha çok ziyaretçi gelir. Daha çok para kazanılır. Hem acilen binlerce yenilik yapılacak, hem Osmanlıdan kalan çok ciddi borçlar var ve ödenecek. Osmanlının yatırımı fabrikası yok. Olanlar gayrimüslim idi. RUMLAR, Mora isyanında ve Yunan işgalinde Yunanlılar ile işbirliği yaptığı için kaçtı gittiler. ERMENİLER 1828’den beri Ruslarla birçok kereler işbirliği yaptığı için kaçıp gittiler. Osmanlı Devletinin her türlü ticaretinde %100 gayrimüslim tebaa hâkim idi. Onlardakaçtı gitti. Osmanlı devletinin hiçbir yatırımı olmadığı gibi hiçbir Müslüman’ın da bir tek fabrikası bile yoktu. Müslüman tebaa fakir, gayrimüslim tebaa zengin ama kaçmış. Bakın 1913 yılında yayınlanan “KURTULMAK YOLU” alı kitabın 33.- 34- 35- 41-43-45 nci sayfalarında yazar ne diyor! “Ama siz diyeceksiniz ki, bizim fabrikalarımız …. Ticarethanelerimiz yok. İstediğimiz şeyleri nereden bulup alalım? Evet, ben de biliyorum ki, bizde henüz, makara, iğne, kâğıt, tabak, Amerikan bezi gibi şeyleri yapacak fabrikalar yok.….” Kaynak: Kurtulmak Yolu, İsmail Özgümüş, Öncü Basım Yayım Ltd. Şti. İkinci Baskı, Ankara, 2017”

(SÜRECEK)

http://www.corumhaber.net/ayasofya-ve-muzeciligimiz-12-makale,10232.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın