İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Merkel’in 5 yıllık mülteci politikasının bilançosu

Merkel’in mülteci politikasının efsane cümlesi ‘başarabiliriz’in üzerinden tam beş yıl geçti. Almanya’ya 890 bin mülteci geldi. İstihdam Araştırma Enstitüsü’ne göre, Mayıs 2020’de savaş ve kriz ülkelerinden gelen göçmenlerin yüzde 40’a yakını işsiz. Korona salgını patlak vermeden önce bu oran yüzde 32,5’ti. Kuruluşun uzmanları, koronanın yarattığı karışıklığa kadar olan sayıları olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorlar.

Ayşegül Karakülhancı  

KÖLN – 2015 ağustos ayının sonunda binlerce mülteci Macaristan’ın sağ popülist lideri Viktor Orbán’ın liderliğindeki hükümetin ülke sınırlarını kapatması sonucu başkent Budapeşte’de tren istasyonunda mahsur kalmıştı.

Mülteciler istasyonda “Germany Germany” (Almanya, Almanya) ve “Merkel, Merkel” sloganları atıyordu. Almanya Başbakanı Angela Merkel daha iyi bir yaşam arayışıyla savaştan ve açlıktan kaçan insanlar için bir umut oldu. 31 Ağustos 2015’te Merkel Almanya, AB ve de Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren Avrupa ve Almanya’ya yönelik başlayan göçün doruk noktasında bir cümle kurdu: “Wir schaffen das…” (Bunu yapabiliriz …)

Merkel, bu cümleyi çok kendiliğinden, çok doğal o an için aklına gelen bir cümleymiş gibi söyledi. Ancak durum öyle değildi. Almanlar, gelen ve gelmekte olan göçe karşı Merkel’in sınırları kapatmamasına kızgındı. Merkel’e karşı protestolar yoğunlaşmıştı. Yadsınamayacak kadar büyük bir kesimde güvensizlik ve gelecek endişesi vardı. Merkel, ülkedeki bu gergin havayı yumuşatmak için, durumun hükümetin kontrolü altında olduğunu da ifade etmek için bu basitmiş gibi duran ancak herkesin üzerinde büyük etki yaratan ” yapabiliyoruz ve yapıyoruz” tarihi cümlesini söyledi. Almanya’nın güçlü bir ülke olduğuna vurgu yaparak “Başarabiliriz” dedi. Bu cümle geleceğinden endişe eden Alman halkını cesaretlendirmek için söylenmişti.

O sıralarda zaten Almanya’ya ulaşan mülteciler vardı. Çok sayıda mülteci sivil toplum kuruluşlarınca, gönüllü karşılama komitesi kuran insanlarca sıcak karşılanmıştı. Suriye savaşından kaçan, Akdeniz’de lastik botlar içinde çaresizce bekleyen insanların ve en önemlisi sahilde cansız bedeni bulunan mülteci çocuk Alan Kurdi’nin fotoğrafı toplumsal duyarlılığın çözülmesini tetikledi. 4-5 Eylül tarihlerinden itibaren Almanya Macaristan’da mahsur kalan binlerce kişiyi ülkeye kabul etti.

Ancak 2015 ve 2016’da ilk kez sığınma başvurusunda bulunacak bir milyondan fazla mültecinin geleceği fikriyle aşırı sağ popülist parti Almanya için Alternatif Parti (AfD), Merkel’in istifa etmesi gerektiğini talep ediyordu. AfD’li politikacı Alexander Gauland, “Bunu yapmak istemiyoruz” karşıt cümlesini kurdu.

Göçmen dalgasından önce de Merkel hükümetine karşı bir kızgınlık vardı, ancak bu cümleden sonra çatlak aniden görünür hale geldi. Siyasi durumun kendisiyle sosyal sorunların gerçekliği arasındaki farklılıklar ve ülkede üzerinde uzlaşı sağlanamamış her konu mülteciler sorununa indirgendi.

Bu yarılma toplumun her alanında, en küçük gruplarda bile görünür bir hal aldı. “Almanya’ya hoşgeldiniz” ile yabancı düşmanlığı arasında çok geniş bir renk skalası oluştu. Bir taraftan yabancılara karşı ırkçı saldırılar yapılırken bir taraftan da yabancılar saldırılar yapmaya başladı. 2015’i 2016’ya bağlayan yılbaşı gecesi Köln’de çok sayıda kadının uğradığı taciz ve gasp olayının arkasında yabancıların olması ve Aralık 2016’da Berlin’in Breitscheidplatz’ında Noel pazarına dalan bir aracın on iki kişinin ölümüne neden olan saldırının arkasında Anis Amri adlı bir yabancının olması korkunun siyasi olarak araçsallaştırılmasının önünü açtı.

ALMANYA BAŞARDI MI?

Tüm bu sürecin sonucunda, 2017’de Federal Almanya parlamentosuna aşırı sağ fikirleri savunan sağcı popülist parti AfD girdi. AfD artık tüm eyalet parlamentolarında da temsil edilir hale gelmiş oldu. Merkel’in kurduğu basit “başarabiliriz” cümlesi AfD’ye mülteci politikası üzerinden oy toplamak, seçim kampanyasını bunun üzerine kurmak için de bir fırsat vermiş oldu.

Takip eden yıllar içinde ardı ardına yabancılara yönelik ırkçı saldırılar ülkede şok etkisi yarattı. 2019’da Halle’de Yahudileri ve göçmenleri hedef alan saldırıdan sonra saldırgan mahkemede mülteci krizi nedeniyle bu toplumda kendine yer bulamadığını iddia etti. Kassel Bölge Valisi, Hristiyan Demokratik Birlik (CDU) politikacısı Walter Lübcke’nin katili olduğu iddia edilen kişi de, valiyi Merkel’in mülteci krizindeki politikasını savunduğu için hedef almıştı.

Merkel’in mülteci politikasının efsane cümlesi ‘başarabiliriz’in üzerinden tam beş yıl geçti. Almanya’ya 890 bin mülteci geldi. 2015-2017 yılları arasında 474 bin Suriyeli mülteci iltica başvurusunda bulundu. Yüzde 90’ına ülkelerindeki iç savaş bitene kadar geçici kalma hakkı verildi.

İstihdam Araştırma Enstitüsü’ne göre, Mayıs 2020’de savaş ve kriz ülkelerinden gelen göçmenlerin yüzde 40’a yakını işsiz. Korona salgını patlak vermeden önce bu oran yüzde 32,5’ti. Kuruluşun uzmanları, koronanın yarattığı karışıklığa kadar olan sayıları olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyorlar.

Göçmenlerin başarmak istediği veya başarmak zorunda olduğu güvenli bir iş bulma, daha iyi Almanca konuşma, ehliyet almak gibi çok şey var. Pek çok mülteci Almanya’ya yanıltıcı beklentilerle geldi ve şimdi Almanya’nın vasıflı işgücü piyasasına entegre olmanın yorucu olduğunun farkına varıyorlar. İllüzyonlara veda edebilmek de entegre olmanın önemli bir parçasını oluşturuyor. Merkel geçtiğimiz cuma yaz sonu basın toplantısında beş yıl sonraki bilançonun birçok alanda oldukça iyi olduğunu söyledi.

Ancak sağcı popülist gruplar da güçlendi. Gerçekliğin reddi olarak tanımlanan popülizm örgütlendi. Mülteci krizi Almanya’da Doğu ve Batı’nın birleşmesiyle başlayan küreselleşme ve dijitalleşmeyle devam eden sorunların daha görünür olmasının ve hızlanmasının katalizatörü oldu. Bu sorunları Almanya’nın çözebilmesi ise on yıllar sürebilir.

AVRUPA VE TÜRKİYE İLE YAPILAN ANLAŞMA

Mültecilerin varış yeri Avrupa’ydı. Merkel’in ‘Yapabiliriz’i kıtanın birçok yerinde eleştiriyle karşılandı. İddialardan biri, Merkel’in diğer Avrupa ülkelerini sürece çok geç dahil etmesiydi. Bazı Avrupa ülkeleri Balkan rotasını kapatmaya başladı. Sonunda Merkel’in mimarı olduğu AB-Türkiye Mülteci Anlaşması 18 Mart 2016’da imzalandı. Avrupa’ya göç zor hale getirildiği için kıtada mülteci akını hafifledi. Ancak insanların pazarlık konusu yapıldığı ve Türkiye’ye karşı verilmiş bir taviz gibi görünen bu anlaşma hala mülteci krizinin de en tartışmalı konusu olmaya devam ediyor.

Mülteci kriziyle Avrupa Birliği’nin özü olan açık iç sınırlar fikri zarar gördü. AB içinde olması gereken dayanışma ruhunu sergileyemedi. Ortak bir mülteci kanunun olmaması durumu hala zorlaştırıyor.

https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2020/09/01/merkelin-5-yillik-multeci-politikasinin-bilancosu/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın