İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Altayca Türki dillerindenmiş, Ermenice ve Kürtçe de Hint-Avrupa dillerinden

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Öncelikle geçen hafta yaptığım bir hata: Dilbilim, özellikle de Türkçe ve kısmen de Kürtçe ile haşır neşir, ilki bağlamında kitapları da olan Necmiye Alpay’a uyarısı için çok çok teşekkür ederim. Alpay, bana ilettiği notta, Türkçe’nin diğer diller ile ilişkisi bağlamında, Ural-Altay dil grubunda olduğu bilgisinin eski bir sınıflandırmadan ileri geldiğini belirterek artık sadece Altay dil grupları arasında değerlendirildiğini yazmış. Ayrıca Ural ailesi grubunda değerlendirilen Fince ve Macarca ile ilişkisinin de “çok kuşkulu” olduğunu vurgulamış.

Alpay’ın bu bağlamda verdiği kaynaklardan Prof. Dr. Talat Tekin (1927-2015), “Türk-Çavuş Dilleri, Moğolca, Mançu-Tunguzca, Korece ve belki Japoncayı da içine alan bir Altay dil ailesinin varlığını savunmuştu. Altay Dilleri Teorisi’nin Türkiye’deki en güçlü temsilcisi idi. Altayca temel ses denkliklerini Türkiye Türkolojisine ilk kez tanıtmış, yanısıra, örnekler ile bu denkliklere ve dolayısıyla da Altay Dilleri Teorisi’ne önemli katkılarda bulunmuştu”. (Tekin’in ölümü sonrası derlenen Altayistik Makaleler kitabının tanıtım yazısından.)Makaleler kirin

Kullandığım kaynaklara bu gözle tekrar baktığımda, birincisi Türkçe’ye dair eski bilgimi yenilememiş olduğumu gördüm. İkincisi de, temel kaynağım Ethnologue’un 23’üncü yani 2020 baskısında 153 farklı dil ailesi (language family) listelenmiş iken, “Altayca”, bir “dil ailesi” olarak değil tek bir “dil” olarak gösterilip, Kuzey ve Güney Altaycası ismi verilen iki “lehçesi” olduğu belirtilmiş. Aynı kaynağa göre Altayca, Türki dil ailesinden ve iki lehçesi de Rusya Federasyonu’nda konuşuluyor.

Ezcümle, Ethnologue taksanomisinde Altay ailesi yerine “Turkic” ailesi var, ki ben bunu “Türki Diller Ailesi” olarak çevirdim. (Çeviri sitesi Tureng, Türki veya Türkçe olarak çevrilebileceğini yazmış.) Ethnologue 2020’ye göre, Türki Dil Ailesi, Bolgar, Doğu, Kuzey, Güney ve Batı olarak beşe ayrılmış ve 41 farklı dili barındırıyor.

Türkiye’de konuşulan Türkçe, Güney Türki dilleri arasında sınıflandırılmış ve dört farklı dilden oluşuyor: Balkan Gagavuz Türkçesi, Moldova’da konuşulan Gagavuzca, İran’da konuşulan Horosan Türkçesi ve Türkiye Türkçesi.

Şunu da eklemek gerek: Azerbeycan ve İran’da bazı gruplarca konuşulan diller ise Azerbeycani olarak anılıyor ve üçe ayrılıyor: Kuzey (Azerbeycan’da), Güney (İran’ da) ve Selçukça (İran’ da). Türkmenistan da konuşulan da Türkmence olarak anılıyor.

Dil sınıflandırmaları konusunda en güvenilir demeyim de her yıl yenilenen kaynağın ABD’de, Teksas’ın Dallas kenti merkezli Ethnologue, Languages of the World ‘un olduğu ve dünya dillerine ait tüm bilgilerin kurumun sitesinde her yıl yeniden gözden geçirilip yayımlandığı açıklanıyor. Kaybolan diller, ölen diller, tartışmalı diller, birbirleri ile akrabalıkları-ilişkileri vs. hepsi mevcut. Dünya yüzündeki 7117 dilin tümü burada.

Peki, tüm bunlar mutlak doğrular mı ya da Türkçe için Talat Tekin’in Altay Ailesi dil grubu içinde olduğu sınıflandırması mı mutlak doğru? Hiç sanmıyorum. Hiçbiri mutlak doğru değil. Zaman içinde bunlar da değişecektir kuşkusuz. Bu konuda yeni yazılıp çizilenleri okudukça, dilbilimin de ancak diğer sosyal bilimler kadar “kesin” bir bilim olabileceğini daha iyi anlıyorum. (Kaldı ki “Fizik Bilimi” bile ne kadar kesin/mutlak? Isaac Newton’ın fizik konusunda ortaya koyduğu bilgileri Albert Einstein’ın Görelilik Kuramı’nın ancak özel bir durumda “doğru” olabileceğini gösterdiği çok yazılıp çizilmiştir, örneğin.)

Ethnologue, kâr amacı gütmeyen Teksas merkezli, bünyesinde pek çok dilbilimciyi barındıran SİL isimli bir kuruluş tarafından hazırlanıyormuş. Buna sevindim. Ama ne amaçla kurulduğunu öğrenince biraz tedirgin oldum: “Tanrı’nın sözünü diğer dillere çevirmek.” (Bu ifadeyi “İncil’in çok çeşitli dünya dillerine tercümesi” olarak anlıyorum.) “Kadı kızının da bu kadar kusuru olur” deyip şimdilik geçeceğim, çarnaçar. Ama başka bir zaman ve/ya başka birileri daha fazla irdelemek isteyebilir. Öte yandan mevcut dilbilim ve çeviri standartlarına uygun ise ne beis var?

Kürtçe, buna karşılık, Ethnologue’un dünya dillerini listelediği sayfada Merkez Kürtçe (Irak’ta konuşulan), Kuzey Kürtçesi (Türkiye’de konuşulan), Güney Kürtçesi (İran’da konuşulan) olarak ayrılmış. Bunlara ek bir de İran’da konuşulan Laki’de bir Kürtçe lehçesi olarak gösterilmiş.

(Tahminim, Ethnologue, hiç olmazsa, Kürtçe konusunda biraz uzman yoksunu, yani, cahil. Bizde bilinen ve geçen hafta saydığım Kürtçe’nin lehçelerinden üçü, Kurmanci, Sorani, Lorani burada yok, yerine daha genel coğrafi tabirler kullanılmış. Öte yandan Zaza Gorani diye grup var ki, Bajelani (Irak), Gurani (Iran), Sarli (Irak), Şabak (Irak), Zazaki -kuzey (Türkiye) ve Zazaki -Güney (Türkiye) dillerini içeriyor.

Bu arada geçen hafta Alpay’ın bana yolladığı e-posta’da Kürtçe bağlamında şu bilgiler de vardı. Bu yazıyı okuyacakları, onlardan yoksun bırakmak istemem:

“2000 yılından bu yana bu konuda köprülerin altından epey sular aktı, ‘anadili’ kavramını hemen hemen herkes öğrendi, Kürtler anadilinde eğitim konusunda hatırı sayılır mücadeleler verdiler, Kürt Enstitülerinden başka Kürt Dili ve Edebiyatı kürsüleri kuruldu (kapatıldı, başka adlarla tekrar kuruldu vb.), en önemlisi de, başta Zana Farqînî, Dilawer Zeraq ve Şerif Derince olmak üzere çok sayıda genç Kürt dilbilimci yetişti, sözünü ettiğin Zazaca meseleleri dahil çalışmalar yaptılar, yapıyorlar…”

Artık çok iyi bilindiği/anlaşıldığı üzere Kürtçe’nin Türkçe ile hiçbir kan-bağı-akrabalığı yok; Kürtçe, 445 Hint-Avrupa dilinden bir tanesi. Aynen Ermenice, veya Ermenilerin kullandığı terim ile “hay” (İngilizcesi: Hye), gibi. Türkiye’de konuşulan Ermenice, “Batı Ermenicesi” olarak biliniyor, Ermenistan’da resmi ve konuşulan dil ise “Ermenice” olarak anılıyor. Çeşitli ve farklı lehçeleri ile Ermenice, Ermenistan dışında, Lübnan, Suriye, İran ve Rusya Federasyonu’nda konuşuluyor.

Tarih, kültür ve diller açısından ne kadar zengin bir ülkede/bölgede yaşıyoruz! Keşke, “güzel günleri” Karadeniz ve/ya Akdeniz’in berbat fosil yakıtlarında aramak yerine, bu olağanüstü mirası, çok çeşitli kültür-tarih-dil bağlamlarında, arkeolojiden de öte alanlarda sorup araştırabilsek. Yunanistan, o, bu, şu ile sonu nereye varacağı belli olmayan atışma ve kavgalar yerine, bulduklarımızı anlayıp, öğrenip, değerlendirip, koruyup dünyadaki tüm gelecek kuşaklara aktaracak şekilde hazırlayabilsek…


T24

Yorumlar kapatıldı.