İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Gülizar’ı hala kimler taşlıyor?

Besse Kabak 

Ne yazık ki Muhsin Kızılkaya, François Georgeon’un kitabından seçtiği bölümde, Ermeni kızların kaçırılma vakalarının, gündelik hayatın bir parçası boyutuna gelecek kadar çok olduğunu anlatan bölümü es geçerek, vakaların çokluğuna atfen kullandığı ‘sıradan’ tanımına farklı bir anlam yüklenmesine neden olmakta.

Doğduğum topraklardaki Ermeniler, kaçırılma hikâyelerini, kitaplardan, şarkılardan değil, aile bireylerinin, dostlarının başına gelmesi sonucunda yaşayarak öğrenmiş olurdu. Ailem 1970’lerin başında İstanbul’a geldiği için kendi adıma kaçırılma korkusu yaşamadım. Ancak akrabalarım arasında kaçırılmış, kaçırılmaya teşebbüs edilmiş kadınlar, kızlar vardı.  
O yüzden de Muhsin Kızılkaya’nın, ‘Musa Bey ve Gulizar’  başlıklı yazısında*, başta Gülo olmak üzere, tüm kaçırılan kızlarımız ve gelinlerimize çektirilen acıları, onlara reva görülen insanlık dışı muameleleri ‘sıradan’ olarak nitelendirilmesi karşısında, sessiz kalmam mümkün olmadı.    

Agos’un bu haftaki sayısında ilk bölümünü okuyacağınız Flor’un hikayesinde de göreceğiniz üzere, Ermeni kızları ve gelinlerinin hayatları tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de kaçırılma ya da kaçırılmaya teşebbüs boyutunda kalan vakalarla altüst olmaya devam etti. Kaçırılma vakaları, yaşanan travmaların büyüklüğü veya geride kalan aile bireylerine sorun yaşatılmaması düşüncesiyle  dillendirilemedi. Zaten 1915’te canlarını dahi zor kurtarmış olan bu ‘kılıç artığı’ insanların namus sorunlarını dile getirmeleri ne işe yarayacaktı ki! 
Kaçırmayı gerçekleştiren ya da girişimde bulunan kişilerin ceza almak bir yana, eylem sonucunda kendilerine kolay yoldan bir eş bulmuş olma ihtimalinin güçlü olması nedeniyle, bölgede baskın durumda olan kimi Arap ve Kürt aileler, Ermeni kızlarını hatta gelinlerini kaçırmaya devam etmiştir. Tabii bu sözlerle bölgedeki halkların tüm bireylerini zan altında bırakmak istemem. Zira Gülo’nun hikayesinde olduğu gibi yan sayfada okuyacağınız Flor’un hikayesinde de yardım eden Kürt ve Arap halkının değerli evlatlarının, Ermenilerin yanında olmaları sayesinde, olayların seyrinin değiştiği bariz bir şekilde görülmektedir.  

Gerçek kurtuluş İstanbul’da
Kaçırılmak için seçilmiş kızların kaderleri, genelde kendisini kaçıran adamın eşi olarak, onun çocuklarını doğurmak ya da kaçırılmaktan kurtulabilmiş ise, tekrar kaçırılmasını önlemek adına, alelacele Ermeni bir aileye gelin verilmek olurdu. Kızların gerçek anlamda kurtulabilmesi ise İstanbul’da Ermenilerin olduğunun öğrenilmesi sonrasında mümkün olmuştur.  Çünkü kaçırma eylemi başarılı olamayınca, artık kendi namusları olarak görülen kızı almak isteyen aileler bazen berdel töresinin uygulanmasını teklif edebilir, veya tehditlerde bulunup şiddete dahi başvurabilirdi.

Anlaşma sağlanacak durumunun oluştuğuna kanaat getirilmesiyle de genelde kızın bulunduğu eve uygulanmakta olan abluka hafifletilir veya son bulurdu.  Bu durum, kızın gizlice İstanbul’a özgürlüğe doğru yola çıkabileceği anlamına geliyordu…

Gülo vakasında etkileyici olan
Bu yüzden de Gülo’nun hayat  hikâyesini okuduğumda, beni en çok, 130 yıl önce gerçekleşmiş bir kaçırılma vakasında dahi mahkemeye başvurulup, dava sonucunda kaçıran kişinin (sembolik olsa dahi) ceza almış olması etkilemişti.  
Gülo ve analığı Nartun , ‘kadın başlarına’ verdikleri mücadele sonucunda, Ermeni kadınlarının o değişmez kaderini değiştirmişlerdi. Bu olayla mahkeme kararıyla bir kadın, kaçırıldığı baba evine geri  dönme hakkına sahip olmuştu. Bu durum bir yerde Gülo’nun kaçırılan tüm Ermeni kadınların umudu, temsilcisi olması anlamına da gelmekteydi.

Onun hikayesindeki özellik, kaçırılması sonrasında kendisine reva görülen onca şiddet ve insanlık dışı uygulamalar karşısında pes etmemesinden, bir kadın olarak, erkeklerin kendisine biçtikleri kaderi kabul etmemesinden, mahkemelerde, paşaların, şeyhlerin karşısında ölümü göze alarak, kendi doğruları uğruna mücadele vermesinden, kendisinden koparılıp alınmış olan hayatı ve kaderini çizme hakkını geri almasından gelir.    


Musa Bey

Aktarılmayan bölüm
Bu bilgiler ışığında Muhsin Kızılkaya’nın  yazısında oluşturmak istediği algı ve yanlış bildirimler hakkındaki düzeltmelere geçebiliriz. 
Muhsin Kızılkaya, yazısında  “Sultan Abdülhamid” Abdülhamit’ kitabına atıfta bulunuyor ve şöyle diyor.

“Benim o sırada okuduğum kitabın 357. sayfasında ise 1889 yılının  ‘ilkbaharında, Muş’ta güçlü bir Kürt aşiretinin reisi Musa Bey’in Ermeni köylerine karşı şiddet olaylarına giriştiğini, kaçırıp zorla alıkoyduğu bir Ermeni genç kızı daha sonra zorla Müslüman yaptığı’ yazılıyordu.  Başta çok sıradan gözüken bu hadise giderek büyümüş, uzun bir süre Avrupa basının en önemli gündem maddesini oluşturmuş, oradan da Avam Kamarası’nda tartışma konusu olmuş, sonunda beklenmedik bir neticeyle aynı yılın sonbaharında İstanbul’da bir kamu davasının açılmasına yol açmıştı.” 

Ancak Kızılkaya alıntı yaptığı bölümün devamını getirmemiş. Devamında şöyle diyor Georgeon: “Köy baskıları, yakılan samanlıklar, kaçırılan kadınlar, zorla ihtidalar [din değiştirmeye yönelik zorlama]. Uzun süredir bu tür şiddet olayları Doğu Anadolu’nun gündelik hayatının bir parçası haline gelmiştir. Acaba Hıristiyan kadınların giderek daha sık kaçırılmasının nedenlerinden biri de köle ticaretinin azalıp Çerkez cariye bulmanın zorlaşması mıdır?”

Ne yazık ki Muhsin Kızılkaya, François Georgeon’un kitabından seçtiği bölümde, Ermeni kızların kaçırılma vakalarının, gündelik hayatın bir parçası boyutuna gelecek kadar çok olduğunu anlatan bölümü es  geçerek, vakaların çokluğuna atfen kullandığı ‘sıradan’ tanımına farklı bir anlam yüklenmesine neden olmakta. Günlük rutin haline gelen diğer kaçırılma ve suç unsuru taşıyan zorlamaların aktarılmaması sonucunda, geriye tek bir vaka boyutunda kalan kaçırılma eyleminin ‘Ermeniler tarafından büyütülüp Avrupa basınına taşıdıkları’ algısını oluşturmakta. 
Oysa ki ilk kez televizyonda dengbejler tarafından okunan bir kılam’dan öğrenmiş olduğu Gülo’nun hikayesi hakkında yazı yazarken okuruna, “Bir tarafı yüceltip öbür tarafı suçlu ilan etmeden, 130 yıl önce olmuş bir olayı farklı bir gözle değerlendirmeye çalışacağı” yönünde bir beyanda bulunmuştur. Ama ne yazık ki verdiği sözü tutmak bir yana, yazının devamında yaratmak istediği kahramanı uğruna vahim yanlışlar yapmaya devam eder.      

‘Akla ziyan’ bulunmayanlar
Öyle ki, yazdıklarından, Musa Bey hakkında, on dört yaşındaki bir kız çocuğunun kaçırılması esnasında insanların ölümüne, yaralanmalarına sebep olduğunu;  kaçırılan kızı zorla istemediği biriyle evlendirdiğini, ismini, (bu arada ismi Leyla değil, Fatma olarak değiştirilir) dini inancını değiştirmesi için baskı uyguladığını; Gülo’nun dinini değiştirmediği için, iki hafta baygın kalacak, bir gözünü  görme yetisini kaybedecek düzeyde şiddete maruz kaldığını anlamak mümkün değildir. Bütün bunlar için “akla ziyan” demek bir yana üzüntü bildiren tek bir kelimeye rastlamak dahi mümkün olmaz. Muhsin Kızılkaya’nın  kaçırılma konusundaki değerlendirmelerini ise aşağıda yer alan cümlelerden okumamız mümkün.

“Musa Bey Dêrxas’ta (Hasköy) yaşayan Gulo adında, (dengbéj kilamlarında Gulizar diye geçer) bir Ermeni’nin kızını kardeşi Cezayir’e ister. Kızı vermezler, bunun üzerine kızı kaçırtır. Ermeni kaynaklarında Musa Bey’in Gulizar’ı kendisi için kaçırdığını, ancak dört karsı olduğu için nikahlayamadığını, o yüzden kardeşi Cezayir’e nikahladığını ve din değiştirmeye zorlandığını söylerler. Kürt dengbéj türküsünde şunlar da var:
Musa Bego, ax ez Gulo me, ez gune me ,/ Ez Guloka bav fille me  
 Welleh ez ne layiqê dînê te me / Ez layiqê xaça ser milê bavê xwe me”
Musa Bey, ben Guloyum yazık bana / Ermeni kızı Guloyum  
Vallah dinine layık değilim senin / Layığım babamın omzunda taşıdığı haça  
Din değiştirmeye zorlandığı, ‘Gulizar’ olan adının ‘Leyla’ yapıldığı akla uygun, mutlaka yapılmıştır ancak Musa Bey’in kendisi için kaçırdığı kızı kardeşiyle evlendirdiği ise akla ziyan bir iddiadır. Dengbéj kilamında da kendisi için kaçırdığı kızı, kardeşiyle nikahladığına dair bir şey yok ama din değiştirmeye zorlandığı uzun uzun anlatılır. Hem orta yerde namus diye bir şey var ve Kürtler de namus meselesini her şeyin üzerinde tutarlar.”   

Şu namus meselesi
Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Muhsin Kızılkaya’nın tüm bu olup biten olaylar içinde ‘akla ziyan’  bulduğu tek şey ne yazık ki sadece “Musa Bey’in kendisi için kaçırdığı kızı kardeşiyle evlendirdiği’ kısmı olur.   Üstelik Musa Bey’i savunmak için kurmuş olduğu “Hem orta yerde namus diye bir şey var ve Kürtler de namus meselesini her şeyin üzerinde tutarlar” cümlesi ile Kürt halkını zan altında bırakmış olmakla birlikte aynı zamanda da Gülo’yu yalancılıkla itham etmiş olur.

Bu sözleriyle ilk olarak tüm Kürt halkını zan altında bırakır çünkü on dört yaşındaki bir kız çocuğunun maruz bırakıldığı onca insanlık dışı tutumun hiçbirinin namus ve ahlaki değerleri açısından sorun oluşturmadığını, Kürtlerin sadece ve sadece ‘dört eşi olan birinin beşinci kadınla evlenmeyi istemesini’ yanlış bulduğunu beyan etmiş olur.    

Muhsin Kızılkaya’nın, Musa Bey’in adını temize çıkarmak uğruna sarfettiği bu sözlerden başta Gülo’ya yardım eden Kürt milletinin değerli evlatları, kendisinin ölümüne dövüldüğü zaman araya girerek onun hayatını kurtaran, onu tedavi eden muhtar Sefer ve eşi Mete, kendi hayatını tehlikeye atma pahasına, ailesinden Gülo’ya haber getiren bahçıvan Khazig gibi, tüm o iyi kalpli insanlar adına üzüntü duydum. Varsın kendisi Kürt halkının namus kavramını Musa Beyin namus değerleriyle aynı boyutta olduğuna inansın. Ben 130 yıldır Gülo’ya yapılan haksızlığı ezgiler eşliğinde dile getirmeye devam eden Kürt halkının zaten bu tutumlarıyla Musa Bey ile aynı namus ve ahlaki değerlere sahip olmadığı gerçeğini ortaya koymuş olduklarına inanıyorum.  

Peki Gülo ne diyordu?
O yüzden keşke Kızılkaya Gülo’nun kızı Armenuhi Kevonyan tarafından yazıya aktarılmış olan ‘Gülizar’ın Kara Düğünü’ adlı kitabı okumuş olsaydı.  
O zaman Gülo’nun sözlerini yok hükmünde sayma yanlışına düşmezdi.  
İzin verirseniz Kızılkaya’nın  okuma zahmetine katlanmadığı sözleri burada aktarmış olayım. 

“… Beni Musa Beyin yanına götürdüler. Büyük salon insan kaynıyordu. Musa Bey beni yanına, keçe halının üzerine oturttu ve öpmeye başladı. Çektiğim çileyi fark eden amcası Mehmet Bey, beni rahat bırakması için müdahale etti ama bu defa Musa Bey benle evlenmeye kararlı olduğunu söyledi. Çok korkmuştum., ağlayarak ayaklarına kapandım ve beni babamın evine yollaması için  yalvardım. Yakarışlarımın boşuna olduğunu idrak edince, her şeyi göze alıp Kürtçe şöyle bağırdım: ‘Senin yanında yüz yıl da yaşamak zorunda kalsam Ermeniliğimden vazgeçmeyeceğim. Beni de reis Ohan gibi canlı canlı yak ki kurtulayım!’ Canavar sözlerimi ciddiye almadı. Nikâhı kıymaları için komşu köy Kufra’dan şeyhleri çağırmalarını emretti. O ana dek sessizce dinleyen Mehmet bey şiddetle karşı çıktı: ‘Musa senin dört karın var bu kız sana düşmez. Bari kardeşin Cezahir’e ver…’ “   

Son olarak Muhsin Kızılkaya’nın yazısının büyük bir kısmında yer alan “İşte Kürt Musa Bey ile Ermeni kızı Gulizar olayı bu arka plan üzerinde patlak verdi” şeklindeki analizlere ve alıntılara  değinmek isterim.
Muhsin Kızılkaya dönemin, kaçırılma olayıyla aslında pek de ilgisi olmayan panoramasına değinirken “… Bölgeyi işgal eden Rus ordusunun önemli subayları Ermeni’ydi…”,  “… Ermeniler bu süre içinde sürekli Batılı devletlere, bölgede Kürtlerin ve Çerkezlerin kendilerine baskı yaptıklarını şikayet edip durdular…”  gibi cümleler kullanarak Ermenilerin “asıl amaçlarını” ortaya koymakta..

Oysa ki “Bölgede Ermenilerle Kürtler bir arada yaşıyordu. Henüz düzenin bozulmadığı yıllar” olarak gösterdiği o zaman  zarfında yaşanan olayları tekrar Gülo’nun hikayesi üzerinden okumak mümkün.

Gülo anılarında, mahkeme çıkışında kendisini taşlayan insanlardan bahseder. Kaçırılan bir kızın davasında mağduru taşlayan o anlayışın daha sonra Ermeniler’in yaşadıkları yerlere saldırmaya giriştiğini  bunun  ancak bir fermanla engellendiğini aktarır.
Olayların arka planında yatan, sizlerin görmek istemediğiniz asıl gerçek bu. On dört yaşındaki bir kızın kaçırılmasında dahi sizler hala Ermenileri suçlayacak unsurlar yaratmaya devam etmektesiniz. Bu da sorunun Ermeniler’de değil sizlerin zihniyetinizde olduğu gerçeğini ortaya koyar.

“Sizler” diyorum çünkü  yazık ki yazdıklarınızla sonra siz de Gülo’yu kurtaran değil, ona taşı atan insanların safına geçmiş oldunuz.


* https://www.haberturk.com/yazarlar/muhsin-kizilkaya-2291/2689438-musa-bey-ile-gulizar

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın