İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fatih, Ayasofya ve İstanbul

Binnaz Toprak

Fatih Sultan Mehmet’in evrensel vizyonu, yaşadığı çağın gelişmelerine verdiği değer, fetih kavramının çok ötesine geçer

Milli Eğitim tedrisatından geçmiş ortalama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının bilgi dağarcığında Fatih Sultan Mehmet ‘fetih’ kavramıyla gündeme gelir. “Fatih neden önemlidir?” diye sorsanız verilecek ilk ve muhtemelen tek cevap “çünkü İstanbul’u fethetmiştir” olacaktır. Nitekim, Ayasofya’yı sanki yeniden fethetmişiz gibi Diyanet İşleri Başkanı’nın elinde kılıçla sahne alması, bu ‘fetih’ kavramının özellikle mütedeyyin kesimin muhayyelesinde ne denli güçlü bir yer tuttuğunu göstermektedir.

Kuşkusuz İstanbul’un fethi dünya tarihinde çok önemli bir olaydır. Doğu Roma İmparatorluğu’nun tarihten silinmesine yol açan bu olay pek çok tarihçi tarafından yeni bir çağın başlangıcı olarak kabul edilir. Ancak, Fatih dönemine ilişkin bu ‘fetih’ vurgusu Fatih Sultan Mehmet’in hem tarihimizdeki hem de İstanbul tarihindeki önemini gölgelemekte diye düşünüyorum.

Fatih Sultan Mehmet yaşadığı dönemin en aydın kişiliklerinden biriydi. Küçük yaşlarda saraydaki İtalyan bilim adamları tarafından eğitilmiş, Roma ve Batı tarihi üzerine kitaplar okumuştu. Arapça, Farsça ve İtalyanca biliyor, Yunanca ve Latince öğrenmeye çalışıyordu. Daha sonraki yıllarda bu dillerdeki kitapların birçoğunun çevirisini yaptırtacak, örneğin Homeros’un İlyada’sını Osmanlıca’ya çevirttirecek, ve topladığı telif ve tercüme eserlerden oluşan kapsamlı bir kütüphanesi olacaktı. Bu bağlamda hemen belirtelim ki, kendi kütüphanesindeki kitapların bir kısmını Ayasofya kütüphanesine bağışlamıştı. 

İstanbul’u fethettiğinde amacı kenti ‘Cihanın payitahtı ve Semavi dinlerin merkezi’ yapmaktı. Bu amaçla kenti terketmeye çalışan Rumlara ve diğer gayr-ı Müslimlere kentte yaşamaya devam ettikleri takdirde kendilerine ayrıcalıklar tanıyacağı sözü vermiş, Cenevizlileri, Venediklileri, Frenkleri kente davet etmiş, sonraları Ortodoks Patrikliği, Ermeni Patrikliği ve Yahudi Hamambaşılığı kurulmasına izin vermişti. 

Bu çok kültürlü vizyonu onun yaşadığı çağa ve bu çağın Rönesans ile başlayan aydınlanmasına ne denli eklemlendiğini gösterir. Döneminin tıp alanındaki ünlü hekimlerini İstanbul’a davet etmiş, astronomi, matematik, kimya gibi alanlardaki önemli eserlere, din ve felsefe alanındaki çalışmalara, hat sanatına destek olmuş, haritalar yaptırtmıştı. Saray’da topladığı tüm bu yabancı ve Müslüman bilim adamlarını ödüllendiriyor, sarayı ve İstanbul’u bilim ve sanatın merkezi haline getirmek istiyordu. Örneğin, 25 yıl süren Osmanlı-Venedik savaşları bir antlaşma ile sona erdirilince Venedikli ressamlardan birinin İstanbul’a gönderilmesini antlaşmanın şartı olarak dikte ettirtmişti! Yakın zamanda ‘bir resme bu kadar para verilir mi?’ türü tartışmalara neden olan İBB’nin Londra’da bir müzayededen satın aldığı Gentile Bellini’nin stüdyosunda yapılmış portresi hem yabancı hem de Müslüman sanatçılar tarafından yapılan resim ve madalyonlarına örnektir. Bu portrenin Türkiye’ye kazandırılmış olması önemlidir diye düşünüyorum. 

Fatih Sultan Mehmet’in bu evrensel vizyonu, yaşadığı çağın gelişmelerine verdiği değer, fetih kavramının çok ötesine geçer. ‘Cihanın payitahtı ve Semavi dinlerin merkezi’ yapmak istediği İstanbul’da Ayasofya’nın müze olarak kalması 21. yüzyılda bu vizyona ve ruha daha uygun düşerdi kanısındayım.

https://www.msn.com/tr-tr/haber/yazarlar/fatih-ayasofya-ve-istanbul/ar-BB17dlpC

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın