İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Ayasofya’ meselesi (2) – Mıgırdiç Margosyan

Kirvem,

Senin de bildiğin üzere mesela yeşil, mesela sarı, ya da mor çizgili “demode” bir pijamayı veya ülkemizin özellikle güneydoğu illerinde sıkça kullanılan “kırk düğme” diye bilinen yöresel yeleklerden birini giyerken, farkında olmadan ilk düğmesini yanlış iliklediğimizde, işin gerisi hep hata üstüne hata oluşturacağı için daha yolun başlangıcında bu “ilk düğme”yi doğru dürüst iliklemek bir bakıma sanki kanun hükmündeki kararname misali kesinlikle şart!

Keza aynı minvalde denen şu ki, temeli “yampiri“ konan bir binanın akıbeti eninde sonunda hüsranla noktalanacağı için, tıpkı ilk düğme misali atılacak temelin “ilk taş”ını da doğru yerleştirmek hem zaruridir hem de aksini düşünmek lafı güzaftır…

Kirvem, hemen herkesin zaten sular seller misali bildiği bu basit, bu sıradan örneklerden söz ederken; niyetim, her zamanki gibi saçma sapan ukalalıklarıma bir yenisini eklemekten ziyade, tam aksine, ülkemizin gündemine son günlerde hani deyim yerindeyse birdenbire bacadan girip, ardından da lök gibi gelip yerleşen, aynı zamanda da kimi vatandaşlarımıza göre ilk düğmesi “yanlış”, kimilerine göre de “doğru” iliklenen bu Ayasofya meselesinin akıllarımızı kurcalayan “ilik-düğme” faslıyla ilgili laflamak…

Tamam! Konu, mesele hassas…

Çünkü işin derununda din min, iman miman, kilise, cami gibi üzerinde herkesin bol keseden ahkam keseceği uyduruk bir mesele olmadığı zaten gerek yurdumuzda, gerekse yaban ellerde, günlerden beri etrafında koparılan fırtınalardan belli ama, diğer taraftan da her geçen günün ardından gıdım gıdım da olsa “tek elden, tek ibrikten“ vatandaşlarımızın tümüne maşrapalarla dağıtılan “demokrasi şerbeti”nden tas tas içmemizi sağlayan, bu uğurda ter döken devletlularımızın hakkını da teslim etmek, tabii ki birer yurttaş, sokaktaki vatandaş olarak hepimizin görevi…

Ancak, daha önce çeşitli vesilelerle kendi payıma dillendirdiğim gibi, bir kere daha altını kırmızı mürekkeple veya sabit kalemle çizmem gerekirse; yine diyeceğim o ki; din, iman gibi “cız edici” konularda kimler ne düşünür, nasıl konuşur, nasıl kaşınır, bu taraklarda basma, pazen bez mi dokur tamamen kendi bileceği iş, ancak yeter ki, onun bunun inancına bulaşmadan, onu bunu horlayıp iteklemeden, çelme takıp düşürmeden sadece kendi koluna geçireceği sepetiyle istediği yola revan olurken, sadece gölge etmesin…

Öyleyse?..

Öyleyse bugün, tam da bu saatlerde zincirlerini kırıp tekrar camiye dönüştürdüğümüz Ayasofya’nın her bakımdan “hayırlara vesile” olmasını yüce tanrıdan niyaz ederken, diğer taraftan da bu “ilik-düğme” faslının serencamı bundan kellim acaba nereye varır, bunu da haftaya konuşalım Kirvem!..


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.