İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Çay koy Keçeli yeniden başlıyoruz

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Danıştay 10. Dairesi’nin Ayasofya Camii’nin müze olarak kullanılmasına dair 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nı iptal etmesi kararı sonrasında, Avrupa’dan Amerika’dan ve içimizdeki Avrupalılardan akıl ve izanla bağdaştırılamayacak tepkiler gelmeye başladı. Avukat Kamil Ekinci, Sultan Fatih’in emanetinin aslına rücu ederek 86 yıl sonra tekrardan cami olarak açılmasına karşı olarak yapılan tüm itirazların hukuki açıdan geçersiz olduğunu söyledi.

Deniz Unay

Sosyal Medya Uzmanı Deniz Unay İstanbul’un kutlu fethinin sembolü Ayasofya’nın 86 yıl sonra tekrardan cami statüsü kazanması sonrası; Yunanistan kararı kınadı- ğını, UNESCO karardan üzüntü duyduklarını ve kültürel mirasın tekrar gözden geçirileceğini, Avrupa Birliği adına konuşanlar karardan üzüntü duyduklarını, Rus Ortadoks Kilisesi kararın daha fazla bölünmeye yol açacağını, ABD’li yöneticiler ise Türkiye’nin kararından hayal kırıklığına uğradıklarını, Kıbrıs Rum Yönetimi bu kararın uluslararası yükümlülüklerin ihlali olduğunu söylediler. Diğer batılı ülkelerden gelen tepkiler de benzer yöndeydi.

KARARA DAİR İTİRAZLAR

Bunların yanı sıra NY Post’un “Türk İslamcı tiranın yakışıksız teklifi başlığı altında ülkede Hristiyan mirasından geriye kalanlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın saldırısı altında” şeklinde çirkin saldırılarda ard arda geldi. İçimizdeki “yaban”- lar da boş durmadı. Elif Şafak, Yavuz Baydar, Orhan Pamuk, Nevşin Mengü ve bu zihniyette olan kişiler tarafından sosyal medyada akıl ve izandan yoksun, hatta bir kısmı direk İslam dinine hakaretler içeren bir çok paylaşım yapıldı. Danıştay’ın Ayasofya’nın vakıf senedine uygun olarak, Cami olarak ibadete açılmasına dair itirazları 4 ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar; 1- Davanın süresinde açılmadı- ğına dair dava zamanaşımına dair itirazlar 2- Dava konusu işleme dair daha önce verilen kesin hüküm olduğuna dair itirazlar 3- Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme gereğince yapılan itirazlar 4- Hristiyan dünyasının dini ve ideolojik hayal kırıklıkları ve hezeyanları ile ateist kişilerin din ve ibadete karşı oluşan müzmin alerjilerinin tezahürü olan alışılmış sloganik itirazlar. Yazımızın konusunu ilk 3 maddedeki itirazlar oluşturacak olup, 4. Maddedeki itirazları ve itiraz sahiplerini toplum vicdanı ile başbaşa bırakıp, Allah’a havale etmekle yetineceğiz. Zira söz konusu itirazların bilimsel ve hukuki bir temeli olmamakla açıklamaya değer bulunmamıştır. Avukat Kamil Ekinci, yapılan itirazların hukuki geçerliliği olup olmadığını gazetemize değerlendirdi.

DAVA SÜRESİNDE AÇILMADI MI?

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 10. Maddesine göre ilgililerin; haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri hüküm altına alınmıştır. İptal kararı verilen davada ise 2008 yılında açılan davadan farklı olarak, dava konusunun “Başbakanlığa yapılan 31/08/2016 tarihli başvurunun Başbakanlığın bağlı kuruluşu olan Vakıflar Genel Müdürlüğü İstanbul 1. Bölge Müdürlüğünce reddine yönelik 19/10/2016 tarih ve 27882 sayılı işlemin dayanağı olan Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesine ilişkin 24/11/1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının” iptali talebinin olduğu görülmektedir. İYUK 10. Maddenin açık hükmü karşısında usul ve yasaya uygun olarak, idareye bir müracaatın yapıldığını ve idare tarafından red cevabı verildiği ve red cevabından sonra süresinde davanın açıldığı görülmektedir. Kaldı ki, idareye yapılan müracaatta Ayasofya Camiinin müzeye çevrilmesine dair 24/11/1934 tarih ve 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın başvuruya dayanak yapıldığı göz önüne alındığında dava süresi yönünden usul ve yasaya bir aykırılık bulunmadığı açıkça ortadadır.

DAVA KONUSU İŞLEM HAKKINDA KESİN HÜKÜM VAR MIDIR?

Kesin hüküm konusunda dayanak yapılan İdari Dava Daireleri Kurulunun 10/12/2012 tarih ve 2008/1775 E, 2012/2639 K sayılı kararı olup, söz konusu kararda davanın red gerekçesine bakıldığında, 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nın zamanın ulusal ve uluslararası koşullar gereğince verildiği, ulusal ve uluslararası koşullardaki değişiklikler gözetilerek, Ayasofya’nın tarihi, mimari ve kültürel niteliklerini koruma ve yaşatma amacına bağlı kalınarak Ayasofya’nın kullanım şeklinin müze olmaktan çıkartılması ve başka bir amaca tahsis edilmesi de idarenin takdirinde bulunduğu şeklindeki gerekçe ile dava reddedilmiş olup, vakıf ve mülkiyet hukukuna dair bir gerekçesi olmadığı gibi dava da bu yönü ile bir inceleme yapılmaksızın reddedilmiştir. Oysa gerek ulusal hukukumuzda gerekse de uluslararası hukukta mülkiyet hakkı ve vakıflar bir insan hakkı olarak, koruma altındadır. Bu yönü ile bakıldığında hakkında daha önce karar verilmemiş bir konuda kesin hüküm iddiasının ne kadar temelsiz ve zorlama bir yorum olduğu açıkça ortadadır.

KÜLTÜREL MİRAS İTİRAZLARI

Ayasofya Camii’nin kültürel miras olduğu ve Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme gereğince müze olarak kullanılmaya devam etmesi gerektiğine dair itirazlar bizzat sözleşmenin kendi metni ile cevabını bulmakla kalmayıp, Danıştay’ın kararını da destekler mahiyettedir. Zira; Sözleşmenin 6. Maddesindeki “Bu Sözleşmeye taraf olan Devletler, 1. ve 2. maddelerde sözü edilen kültürel ve doğal mirasın toprakları üzerinde bulunduğu devletlerin egemenliğine tam olarak saygı göstererek ve ulusal yasaların sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeden, bu tür mirasın, bütün uluslararası toplum tarafından işbirliği ile korunması gereken evrensel bir miras olduğunu kabul ederler.” hükmü karşısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemenliği altında bulunan ve mülkiyeti Ebulfetih Sultan Mehmet Vakfına ait olan ve iç hukukumuza göre tahsis edildiği amaç dışında kullanılamayacağı teminat altına alınmış olan Ayasofya Camii’nin vasfının, bu sözleşmenin açık hükmü gereğince değiştirilemeyeceği tartışmadan uzaktır. Selimiye Camii, Divriği Ulu Camii, Süleymaniye Camii, Sultan Ahmet Camii, Şehzade Mehmet Camii ve Zeyrek Camii gibi şaheserlerin cami olarak kullanılmalarına rağmen dünya kültürel mirası kapsamında olmaları da itirazların yersiz olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu başlıkta son olarak, önemle hatırlanması gereken bir husus, sözleşmenin diğer taraflarının da sözleşme hükümleri ile eşit şartlarda bağlı oldukları ve 6. Madde hükmü karşısında Türkiye’nin Egemenlik ve Mülkiyet haklarına saygı göstermeleri bir zorunluluk olup, itirazlarının bu çerçeveyi aşacak boyuta ulaşması bizzat sözleşme hükümlerine aykırılık oluşturacaktır.

İTİRAZLARDAKİ İKİYÜZLÜLÜK!

Aslında biz bu itirazlara ve itiraz edenlere aşinayız. Ne zaman Müslümanlar lehine bir durum oluşsa aynı ekip, ulusal ve uluslararası mevzuatı oyun hamuru gibi şekilden şekile sokup, hukuki yorum kurallarından ve hatta akıl ve izandan uzak yorumlarla muhatap olmakla ve mücadele etmekle geçmiştir yakın tarihimiz. Ayasofya Camii kararında da aynı ekip iş başında. Bu ekip şu sıralar, mülkiyet hakkı, kanunilik ve eşitlik ilkelerini ezcümle hukukun tüm evrensel ilkelerini yeni duruma uyarlamakla meşgulken gelin biz bu ekibin gözünü kapattığı örneklerden bazılarına bakalım. AIHM tarafından Samatya Surp Kevork Ermeni Kilisesi, Mektebi ve Mezarlığı Vakfının başvurusunu Türkiye’nin mülkiyet hakkını ihlal ettiği gerekçesi ile kabul etti. 2003 yılında yapılan başvuru sonucu verilen karara gerekçe olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkını koruyan 1 numaralı protokolün 1. Maddesi gösterildi AIHM, 2002 yılında Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı’nın Beyoğlu’ndaki bir arsa için yaptığı başvuruyu da yine aynı şekilde mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerekçesi ile kabul etti. AİHM, Fener Rum Erkek Lisesi için yapılan başvuru konusunda da 2007 tarihinde aynı gerekçe ile kabul kararı verdi.

“Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe 18)

https://www.dirilispostasi.com/gundem/cay-koy-keceli-yeniden-basliyoruz

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın