İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayasofya hukuku

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Yılmaz Özdil

Aslında her şey 1957 yılında başladı.

İstanbul emniyet müdürlüğüne resmi bir yazı geldi.

Asliye hukuk mahkemesi, Beşiktaş ilçesinde yaşayan Mariam binti Ovahim’in derhal bulunmasını istiyordu.

Emniyet aradı taradı, bu isimde bir şahsın bulunamadığını, adresinin tespit edilemediğini, kendisini tanıyan bile olmadığını bildirdi.

Emniyetin bu resmi cevabı üzerine, asliye hukuk mahkemesi kararını verdi, Mariam binti Ovahim’in “gaip” olduğuna hükmederek, Mariam binti Ovahim’in sahibi olduğu gayrimenkule “kayyum” atadı.

Yasal sürenin dolması beklendi.

Yasal süre dolunca, Mariam binti Ovahim’in kayyuma emanet edilen Beşiktaş’taki dört katlı binası Hazine’ye devredildi.

Halbuki…

Mahkeme celbi çıkarılarak polis tarafından aranan ve kayıp ilan edilerek mülküne el konulan şahıs, halk arasındaki tabirle, Meryem Ana’ydı!

Ovahim, hırıstiyanlar için Allah’ın isimlerinden biriydi, Ovahim’in kızı Meryem kastediliyordu, yani devlet tarafından el konulan söz konusu tapunun sahibi hazreti İsa’nın annesiydi!

Çünkü…

Osmanlı döneminde, kiliselerin gelirleri bağışlardan oluşuyordu.

Henüz bankacılık sistemi olmadığı için, bu bağışlar para olarak istiflenmiyor, değerini koruması için gayrimenkul satın alınıyordu.

1913 yılında devlet tarafından tapu uygulamasına geçildi.

Kiliselere emlak beyannamesi gönderildi.

Kiliseler “mülk sahibi” hanesine hazreti İsa, Meryem ana, Cebrail aleyhisselam gibi isimler yazdı.

Tapular bu isimler üzerine tescil edildi, devlet kayıtlarına bu isimlerle kaydedildi.

Bilahare…

Cumhuriyet ilan edildi.

Kiliselerin tüzel kişiliği, azınlık vakıfları haline dönüştü.

1936 yılında, devlet tarafından azınlık vakıflarına beyanname gönderildi, sahip oldukları gayrimenkullerin listesi istendi.

Azınlık vakıfları listeyi verdi, böylece hazreti İsa, Meryem ana, Cebrail aleyhisselam gibi isimler, kiliselere ait mülklerin sahibi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu kayıtlarına girdi.

1955 yılında 6/7 Eylül olayları patladı.

Gayrimüslim azınlığa odunlarla saldırıldı, döve döve kovuldular.

Bu vandallıktan sonra sıra, başıboş kalan mallarına mülklerine çökmeye gelmişti.

6/7 Eylül’den iki yıl sonra…

Milli emlak müdürlüğü, mahkemelere başvurmaya başladı.

Tapuda “mülk sahibi” olarak görünen hazreti İsa’ya Meryem ana’ya Cebrail aleyhisselam’a davalar açıldı.

Kiliselerin bu açılan davalardan haberi bile olmadı.

Polis tarafından mahkeme celbiyle aranan hazreti İsa, Meryem ana, Cebrail aleyhisselam kayıp ilan edildi, tereyağından kıl çeker gibi, mülklerine el konuldu.

Kiliseler durumun farkına vardığında hem iş işten geçmişti, hem de 6/7 Eylül’de yaşadıkları dehşet yüzünden tir tir titriyorlardı, karşı dava açmaya cesaret edemediler.

Beşiktaş, Şişli, Fatih, Beyoğlu, Kadıköy, Sarıyer… Değeri milyarlarca dolarla ölçülen 11 bin 500 gayrimenkule, aynı yöntemle el konuldu.

Sadece İstanbul değil…

İzmir’de Hatay’da Çanakkale’de el konulan gayrimenkuller vardı.

1974’te Kıbrıs çıkartmasından sonra, 1980’de 12 Eylül darbesinden sonra, aynı yöntemle yüzlerce mülke daha el konuldu.

Ve, Akp iktidara geldi.

Avrupa Birliği bastırdı.

Bunlar boyun eğdi.

2008 yılında, AB’ye uyum ayaklarıyla Vakıflar Kanunu çıkarıldı.

Bu kanunla, azınlık vakıflarının 1936 yılından sonra edindikleri ve el konulan gayrimenkullerin kendilerine iade edilmesinin yolu açıldı.

Azınlık vakıfları şakır şakır iade davaları açtı.

Ancak…

1936’dan önce, yani 1913 yılında kişilerin üzerine kaydedilen tapuların iade edilmesi için, o kişilerin bizzat başvurması veya o kişilerin mirasçılarının başvurması gerekiyordu.

Yani…

Hazreti İsa adına kaydedilen gayrimenkulu geri alabilmen için, ya hazreti İsa’yı mahkemeye getirmen gerekiyordu, ya da Hazreti İsa’nın torunlarını bulup mahkemeye getirmen gerekiyordu!

Kanundaki bu kelime oyunu sayesinde, Osmanlı hukukunun uygulamaları Cumhuriyet hukukunu bağlamaz deniliyordu, kiliselerin 1913 yılında devlete kaydettirdiği tapular yok sayılıyordu.

Şimdi?

Ayasofya müzesi, cami yapıldı.

Hangi gerekçeyle yapıldı?

Ayasofya, tapu kaydında cami görünüyordu.

Bu tapu, tıpkı kiliselerin tapuları gibi, 1936’da kayıt altına alınmıştı.

Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı adına kayıtlıydı.

Bu vakıf, Cumhuriyet öncesine, Osmanlı dönemine ait bir vakıftı.

Osmanlı devletinin özel hukuk hükümlerine göre vakfedilmişti.

Dolayısıyla, Osmanlı vakıf hukuku çerçevesinde ele almak gerekirdi.

Hukuk bu gerekçeyle eğildi büküldü…

Cumhuriyet’in müze kararı iptal edildi.

Osmanlı’nın vakıf kararı uygulandı.

Böylece, tarihimizde ilk kez…

Cumhuriyet hukuku yerine, Osmanlı hukuku geçerli kabul edildi.

Osmanlı hukuku, Danıştay tarafından içtihat haline getirildi.

Böylece…

Ayasofya cami oldu diye sevinen arkadaşlar, Osmanlı döneminde hazreti İsa adına, Meryem ana adına kaydedilen kilise mülkleri için, milyarlarca dolar tazminat ödemeyi hukuken kabul etmiş oldu!

Azınlık vakıfları, Danıştay’ın Ayasofya kararını mahkemeye sunacak, el konulan mülklerinin iade davalarını çatır çatır kazanacak.

Bu saatten sonra ayak diretmeye kalkarsan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidecekler, çatır çatır tahsil edecekler.

Cümleten tebrik ederim, Ayasofya’da hayırlı namazlar dilerim.

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/yilmaz-ozdil/ayasofya-hukuku-5931565/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın