İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayasofya ve üstüne soğuk su içtiğimiz Cumhuriyet

CEYDA KARAN

2013’te Bağdat yolunda uçakta denk geldiğim THY dergisi Skylife’ın kapağını hiç unutmam. Ayasofya’yı tanıtan yazı, dünya mirası antik katedralin 1936’da Atatürk’ün kararıyla müze yapılmasını adeta lanetlerken, temel tez olarak Osmanlı dönemine atıfla ‘tapusu cami’ gerekçesini öne sürüyordu. Prestijli havayolu şirketinin yabancı yolculara sunumunun özeti şuydu: “Dinimiz uğruna savaşta alınan her şey bizimdir, ecdadın cami vasiyeti anamızın ak sütü gibi helaldir.”

İngilizcesini okuyan yolcular, ‘hoşgörü dininin’ mensuplarının ‘ötekilerin’ mabetleri üzerine geliştirdikleri bu iyelik karşısında ne düşündüler, bilmem. Ben yazının Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine karşıtlığı ve fetihçi rövanşizmindeki cüretkârlığa şaşırmıştım. O sunum bugün artık gerçek. Cumhuriyet’in kurucusunun adımları yıllar var ki tersine çevrilmekteyken, artık intikam ve tersine-inşanın sembolü Ayasofya.

‘Tanrının Kutsal Bilgeliği’ anlamına gelen Aziz Sofya, Müslümanlığın doğuşundan iki asır önce inşa edilmiş, Hıristiyanlığın en görkemli eserlerinden. 1500 yüzyıllık bu eserin 1980’lerde İstanbul’un arkeolojik bölgesindeki varlığı ile UNESCO’nun ‘Dünya Mirası’ listesine girmiş olması, elbette Atatürk’ün basiretli öngörüsüne işaret eder. Ancak Ayasofya, aynı zamanda Atatürk’ün Cumhuriyet için seçtiği yolun da sembolüydü. Hilafeti ve saltanatı kaldırıp millet iradesini egemen kılarken giriştiği devrimci dönüşümün parçasıdır bu müze. Din adına kılıç zoruyla yürütülmüş fetihler çağının da imparatorluklar parantezinin de kapandığı bir dönemde, Cumhuriyet Ayasofyası, coğrafyamızda kurulmuş ilk ulus devletin çağdaş ve laik değerler manzumesine işaret eder. Bugün Atatürk’ün icraatını, onun kurduğu Cumhuriyet’in kurumlarını kullanarak tersine çeviren bir irade var. Cumhuriyetle kamulaştırılmış eseri, yıktığı sultanlığın görkemli bir padişahının ismini kullanan vakfın ‘özel mülk’ söylemine teslim eden… Emsal teşkil edeceği muhakak.

DIŞ MİHRAKLAR, EGEMENLİK…

Çok değil gecen sene ‘tezgahtan’ bahsedip, “Ayasofya’yı açmanın bir götürüsü var. Yurt dışındaki camilerimizin başına ne gelir, hiç düşünüyor mu?” diye soranlar, iç-dış getirisini ne kadar doğru hesapladılar, bilinmez. Atatürk’ün ‘iç-dış seçimi’ tutarlı değerler üzerinde yükselmekteydi. Bu antik eseri, medeniyetler arasında diyalog aracı kılmıştı. Aksi zihniyet Skylife’ta işlenen ‘kılıç hakkına’ dayanır. Bunu içeride iştahla kullanırlarken, dışarıda işleri kolay olmayacak.

Mesele bir kültür mirasıyken ‘egemenlik’ mefhumuyla kurulan bağ tutarsız ve üstelik tehlikelidir. ‘Egemenlik söylemi’, İspanya’nın Cordoba camisini, İsrail’in öyle yahut böyle de facto egemen olduğu El Aksa’yı, Balkanlar’daki Hıristiyan nüfuslu ülkelerin İslam kültür mirası eserleri üzerinde tasarruflarını baştan kabullenmeyi getirir. Özünde provokatiftir. Buna karşın AB ve ABD, Rusya ile Yunanistan gibi devletlerin tepkilerinde ‘içişlerine karışma’ olarak alınabilecek bir dilden kaçındıkları, Hıristiyan alemin ruhani temsilcilerinin cemaatlerinin hayal kırıklığını ifade ettikleri unutulmamalı. Daha ziyade ‘üzüntü’ beyanı, eserin mimari özellik ve birçok inanç açısından değeriyle UNESCO’daki statüsü ve korunmasına atıflar yapıldı. UNESCO ise bu antik bina için yüksek sesin bile zarar vermesinden kaygı duyulduğu bir ortamda, haklı olarak “Bir devlet, hiçbir değişikliğin, topraklarındaki bir mülkün evrensel istisnai değerini etkilememesini sağlamalıdır” demekte.

Bu koşullarda ‘kılıç hakkı’ zihniyeti, kararı içeride iştahla kullanabilir ama dünyada cesurca savunamayacaktır. Bu yüzden bizatihi ürünü oldukları post-modernitenin görünümlerine oynayabilir. Ayasofya’nın bir bölümünü Hıristiyanlara ‘bahşetmek’ gibi. İroniktir yerli-milli Ermeni patriğimizin önerisi yani…
Bana kalırsa her koşulda başarı şansları zayıf. Bırakın Batı’yı, İslam coğrafyasında bile Cumhurbaşkanlığı’nın İngilizce ve Arapça mesajlarındaki farklılıklar gözden kaçmış değil. İngilizcesinde “Ayasofya’nın kapıları diğer camilerimizle birlikte yabancı yahut yerli, Müslüman yahut Müslüman olmayanlara sonuna kadar açık olacaktır”, Arapçasında “Ayasofya’nın yeniden canlanışı El Aksa caminin özgürlüğe dönüşünün işareti”, yine İngilizcesinde “Ayasofya’nın ibadete açılması ülkemizin egemenlik haklarının konusudur”, Arapçasında “Ayasofya’nın yeniden dirilişi kalbimizden medeniyetimizi simgeleyen tüm şehirlere selamlamadır. Buhara’dan Endülüs’e…” söylemleriyle İslamcılık, cihat anlayışı, başka egemenlik alanlarını kendine mâl edebilme göze girmektedir.

Son tahlilde geçin dış dünyayı… Acıklı olan, Türkiye’de Cumhuriyeti savunacak bir muhalefetin kalmamış olması. “Güneş doğuyor, taştan adam eriyor. Elhamdülillah” diyenlerin, Atatürk’e ‘hain’ demeye cüret edenlerin rövanşizmi altında artık ‘üstüne soğuk su içtiğimiz Cumhuriyet’ dönemindeyiz. Mesele gerçekten de dünyadan çok bizi ilgilendiriyor.

https://www.birgun.net/haber/ayasofya-ve-ustune-soguk-su-ictigimiz-cumhuriyet-308047

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın