İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Ayasofya’nın kilise olması büyük inkılâbın en parlak tezahürü olacak, Atatürk’ün eseri tamamlanacaktır…”

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Mine Alpay Gün

1950 yılının başında Fener Rum Patrikhanesi, Türk hükümetinden Ayasofya’nın kiliseye tahvilini talep eder, akabinde Fener Rum Patriği’nin talep ve tekliflerine tercüman olan ve Yunanistan’ın başkenti Atina’da yayınlanan Akropolis gazetesinin beş sütunluk bir başmakalesinde, patrikhanenin talepleri desteklenerek şu görüşler serdedilir:

“… Samimiyete aykırı menfi bir düşünce ile hareket etseydik, Ayasofya’nın iadesi hakkındaki talebimizi desteklemek için tarihi, dinî ve hukukî sebepler ileri sürebilirdik. Fakat bu sebepleri unutuyoruz, reddediyoruz. İnkılâbını yüksek ve çok önemli jestini hatırlıyoruz ve dostluğumuzun esaslaştırılmasını istiyoruz. Ayasofya’nın Elen/Yunan Kilisesi’ne iadesi, vuku bulan büyük inkılâbın en parlak tezahürü olacaktır.

Yunanistan’ın artık Doğu’da iddiaları yoktur… Doğu’da şimdi iyi komşularımız ve kıymetli dostlarımız vardır. Binaenaleyh, Ayasofya’nın iadesi, her Yunanlı tarafından bir tezatlar ve husumet devrinin tabii sonu, dostluk ve kardeşlik devrinin teselli veren doğuşu addedilecektir.

Yunan nesilleri, halk şarkısının ‘Büyük Manastır’ ve Konstantin Paparigopulos’un, ‘Hıristiyanlık dininin Partenonu’ diye tavsif ettiği Ayasofya’nın yılların ve devirlerin geçişi ile yine bizim olacağı hülyasıyla beslenmişlerdi. O zamanlar hülyalar başka, emeller başka, zihniyet savaşçı idi. Şimdi ise dostlar gibi konuşuyor ve dostluğumuzu sağlamlaştırmak için en iyi çareyi arıyoruz. Kraliçemiz bu tarihi ve pek şanlı kiliseyi (Ayasofya’yı) müze olarak ziyarette tereddüt etmemiştir. Acaba krallarımız onu Ortodoksluğun mabedi olarak ziyaret etseler ne olacaktı? Resmî Türk ricali Patrikhanemizi ziyaret etmemişler midir? Bu hâdise dostluğun en yüksek tezahürü olarak selamlanmıştır.

Son bir tavzihte daha bulunalım. Dostlarımızı Ayasofya’yı bize iade etmeye davet ederken millî bir talep veya iddia ileri sürmüyoruz. Hayır…

Dostluğumuzun en yüksek tezahürünü bahşetmelerini ve Atatürk’ün eserini tamamlamalarını istiyoruz. Ayasofya’ya Hıristiyan ve Yunanlı sıfatıyla tekrar girdiğimiz zaman, bizi nur-u hidayete eriştirdiği ve iki milleti sulh ve muhabbet yoluna sevk ettiği için ‘Allah’ın hikmetine’ dua edeceğiz.

Hazreti Meryem’e, ananelerin mahzun annesine okunacak ilâhiler altında efsaneler sönecektir…”

 * * *                                                  

Yunan gazetesinin bu yazısını aktaran Sebilürreşad’ın editörü gazetenin bu görüşlerini şöyle analiz eder:

“Kara küfür taassubunun bu zünnarlı ve silindir şapkalı ültimatomu karşısında biz hiçbir heyecana kapılmayarak şimdilik, bu cüret ve küstahlığın nereden geldiğini, ne gibi tarihi, siyasî ve içtimaî menşelere dayandığını tetkik etmek ve bundan büyük bir ibret almak, akıllanmak ve uyanmak gerektiğinin daha münasip olacağı kanaatindeyiz.

Millî ve dinî varlığımız dışarıdan ve içeriden, bilhassa içeriden bu derece sistemli bir şekilde bombardıman edildikten, dinî ve millî hüviyet kalemizde derin delikler ve gedikler açıldıktan sonra kara küfür ordusunun hücuma geçmesini tabii görmek icap etmez mi?”

Eşref Edip, bu soruyu sorduktan sonra yine “kara küfür ültimatomunun habis ruhunu” tetkik etmeye devam eder ve makalesini şöyle bitirir:

“İşte sahipsiz kalan Ayasofya mabedine Hıristiyanlık böyle sahip çıkıyor ve Halk Partisi’nin inkılâbının tamamlanması için Ortodoks Kilisesi’ne verilmesini istiyor. Acaba Ayasofya’nın birinci merhalede müze, ikinci merhalede kilise olması hakkında Bulgaristan’da toplanan Bizans Eserlerini İhya Kongresi’nde Türk milletvekili bir taahhütte mi bulunmuştu? Halk Partisi’nin -geçmişte- böyle bir taahhütte bulunup bulunmadığını yukarıda söylediğimiz Erkân-ı Harbiye arşivlerindeki raporlar gösterecektir. Bu raporların neşri, tarihî bir hakikatin tezahürü için pek isabetli bir iş olacak ve Halk Partisi’nin Türk milletini Hıristiyanlaştırmak hususunda ne gibi teşebbüslerde bulunduğu da meydana çıkmış olacaktır.” (Sebilürreşad, VI/130, İstanbul Temmuz 1952, s. 72–74.)

Ayasofya her dönemde tartışıldı.

İçeride-dışarıda konuşuldu.

Müzeliği az bulundu kilise olarak görülmek istendi.

Oysa Müslümanların kalbinde çok aziz mabetti.

Sonunda vuslat gerçekleşti.

https://www.milligazete.com.tr/makale/4997346/mine-alpay-gun/ayasofyanin-kilise-olmasi-buyuk-inkilabin-en-parlak-tezahuru-olacak-ataturkun-eseri-tamamlanacaktir

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın