AKAY CEMAL
Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi Kurucusu, eski Müdürü Evkaf Uzmanı Mustafa Haşim Altan, anlatıyor; KIBRIS VAKIFLARININ HUKUKSAL SÜRECİ VE AŞAMALARI (5)
Kilise ve özel şahısların yağması
Milli Arşiv ve Araştırma Dairesi Kurucusu, eski Müdürü Evkaf Uzmanı Mustafa Haşim Altan, ada üzerinde hükümranlık kuran çeşitli egemenliklere rağmen Vakıf hükümlerinin geçerliliğini koruyabildiğini söyledi.
Altan, “Bu durum Vakıf müessesesinin ve hayırseverliğin İslam Dininin temel kaynağı olan Kur’an ve Hadis hükümleriyle olan “niyet ve fikir birliğinin” sonucundan kaynaklandığı ortadadır. Söz konusu keyfiyet vakıf hükümleriyle de bir şekilde belirlenmiştir” dedi.
SORU: Kıbrıs Vakıflarının, Anadolu Türkiye’si vakıflarıyla olan doğal bağlantısının Kıbrıs Türk toplumunun kan bağı açısından nasıl bir önem taşıdığı üzerinde bir değerlendirmede bulunabilir misiniz?
ALTAN: Kıbrıs Türk Vakıfları aynı şekilde Anadolu Türk Vakıfları arasında gerek hukuksal açılardan ve gerekse kan bağı açısından tam bir birliktelik ve de temel ilişkilere dayalı bir bağlantı ağı içerisindedir. Anadolu’dan Kıbrıs’a yerleşen hayırseverlerin Kıbrıs’taki mülkiyet haklarına dayalı olarak yaptıkları vakıflarla bağlantılı olan akrabalarının galleharlık hakları noktasında Anadolu’daki akrabalarının da aynı vakıflar üzerinde doğan galleharlık hakları nedeniyle biri birleri ile olan akrabalık bağları sonucu tam anlamıyla doğal anlamda irtibat bağı içerisindedirler. Bir örnek verecek olursak; Kıbrıs’ta önemli vakıf bir olan Ağa Cafer Paşa’ya ait olan vakıfların akrabalık açısından galleharları’nın bir kısmı Anadolu’da ikamet etmekle beraber, Cafer Paşa’nın Kıbrıs’ta tesis ettiği vakıflardan kaynaklanan hakları nedeniyle geliştirdikleri ilişkiler veya hukuksal irtibatlar doğal bir biçimde Kıbrıs-Anadolu Bağını güçlendirmekte ve devamını sağlamaktadır. Kıbrıs Türk vakıflarının İstanbul Evkaf-ı Humayun Nezareti ile olan ilişkilerindeki temel neden bu tür bağların Ahkamu’l-Evkaf hükümleriyle bağdaşır şekilde yönetilmesi ve vakıf haklarının korunması esasına dayandığı da aşikardır. Ne yazık ki yapılan tüm bu müdahaleler bu bağın temelden kopmasını amaçlamakla beraber, başarılı müdahaleler olmadığı da sonuçta anlaşılmıştır.
1878 – 1915 yılları arasında İstanbul Evkaf-ı Humayun Nezareti tarafından atanan ve Kıbrıs Türkleri tarafından seçilen idarecilere konulan ipotekler sonucu Ada yönetiminin temelini oluşturan Türk resmi unsurları da birer birer akamete uğratılmıştır. Yapılan tüm bu değişikliklerle Kıbrıs Türk Vakıflarının Türkiye ile ilişkileri şekil itibarıyla tamamen koparılmıştır. Ne var ki, Kıbrıs Türk toplumunun Anadolu Türkiye’si ile olan “irsi ve mali bağının” en önemli göstergesi olan Vakıfların galleharlar ve tevliyetler noktasında Anadolu Türkiye’si ile olan“kan bağı ve akrabalığı”nın manen ve aslen kopmazlığı ortadadır ve bilinen bir gerçektir. Buna rağmen İngilizler ve Rumlar bu bağı koparabilmek için her yolu denemiş her türlü eyleme tevessül etmiş ancak buna muvaffak olamamışlardır. İrtibatsızlaştırılma çalışmaları ise sonuç itibariyle ters tepmiştir.
SORU: “Kıbrıs vakıflarının hukuk açısından statüsü ve evkaf hükümlerine karşı yapılan yasal müdahaleler” konusundaki görüşleriniz nelerdir?
ALTAN: Kıbrıs Vakıflar tarihinin iyiden iyiye anlaşılmasında işaret edilen bu hususların irdelenmesi ve belgeleriyle ortaya konması oldukça önemlidir. Kıbrıs Vakıfları ve bünyesinde geliştirdiği geçmiş yönetimi, esasen Kıbrıs Türk Toplumunun Adadaki varlığının devamını sağlayabilen, haklarını koruyabilen bir Liderlik Kurumu derecesinde adeta bir siyasi odak noktası durumunda idi. Bu tarihi süreç iyi anlaşılmalı ve doğru anlatılmalıdır. Nereden nereye gelindiğinin temel gösterge noktasıdır. Şimdi gelin bu Vakıf Kurumumuzu biraz daha geniş çerçevede ele alalım:
Türk-İslam medeniyetinin hayırseverlik timsali olan vakıf müessesesinin mümtaz örneklerinin Kıbrıs’ta 1571’li yıllardan itibaren temeli atılmış, en önemli örnekleriyle günümüze dek varlığını sürdürmekte olan Kıbrıs Türk Vakıflarının Hukuk Sistemi daha önce de belirtildiği üzere başlangıç itibarıyla “Kur’an ve Hadis”e dayalı olarak dini hükümet çerçevesinde Vakıf hükümleri (Ahkamu’l-Evkaf) olarak tanımlanan Hukuk Düzenine bağlı olarak yönetilmiştir.
Ada üzerinde hükümranlık kuran çeşitli egemenliklere rağmen Vakıf hükümleri geçerliliğini koruyabilmiştir. Bu durum Vakıf müessesesinin ve hayırseverliğin İslam Dininin temel kaynağı olan Kur’an ve Hadis hükümleriyle olan “niyet ve fikir birliğinin” sonucundan kaynaklandığı ortadadır. Söz konusu keyfiyet vakıf hükümleriyle de bir şekilde belirlenmiştir.
Ahkamu’l-Evkaf’a dayalı olarak geliştirilen Vakıf yasalarında da ayni hususlara temel maddeler olarak yer verilmiştir.
1- Hayırsever kişiler tarafından kendi hür iradeleri ile yaptıkları vakıfları Şer’i Mahkemelerde şahitler huzurunda tescil ettirdikleri “vakfiyeler” hiçbir suretle ve gerekçe ile iptal edilemediği gibi, vakfiye içerisindeki koşulları kesinlikle değiştirilemez.
2- Vakıfların, “tevliyet, evladiye ve galleharlık” hakları; vakfiyede yer alan koşulları noktasında vakıf tarafından şart koşulduğu şekilde işleme tabidir, değiştirilemez.
3- “Mülhak ve mazbut” ve benzeri, statüleri hangi kabilden olursa olsun tüm vakıfların varlığı ebedidir ve sonsuza dek yaşatılır.
4- “Ahkamu’l-evkaf” içeriğinde vurgulanan usuller çerçevesinde Vakıflar işlem görebilir. Vakfiye içeriğinde yer alan koşullara bağlı kalmak suretiyle bir kısım vakıfların istibdali (takası) yine vakıf hükümlerinin titizlikle ve ihtimamla değerlendirilip ilgili vakfa zarar verilmemek ve statüsüne halel getirilmemek suretiyle işleme tabi tutulabilir.
5-Vakıf kanunlarında bu konulara ilişkin olarak, “a) Vakfıehs ırrevocable b) Vakf must be ınperpetıcıty c) Vakf ınalınable d) Reserved power of exchangıng the subject of the vakf” ifade ve terimler kullanılmıştır.
SORU: Vakıflarımıza kaynak veya dayanak teşkil edebilen yazılı belge, emare, kayıt ve benzeri dokümanların akıbeti hakkında ne dersiniz?
ALTAN: Kıbrıs Türk Vakıflarının zaman içerisinde daha köklü ve yaygın bir kurum haline dönüşmesinden sonra kontrol ve denetim altına alınmasında çok ciddi bir yönetim örgütüne ve düzenine ihtiyaç duyulduğu ortadadır. Türk Toplumuna ve Evkaf’a yapılan sorumsuz ve sınırsız müdahalelerin sonucu olarak haliyle Vakıflar için gerekli olan bu düzenin sağlanması pek de kolay olmamıştır. Yaşanılan bu süreç nedeniyle Kıbrıs Türk vakıfları belgesel bazda çok büyük kayıplar yaşamıştır. Vakıf mallarını gasp etmenin yanı sıra bu malların varlığını tevsik eden birçok vesika ve kayıt da aynı şekilde yağmalanarak tahrip edilmiştir. Yaratılan bu koşullar sonrasında bilindiği ve gözlemlendiği gibi Kıbrıs Türk Vakıfları İngiliz Sömürge İdaresinin bizatihi kendisi veya göz yumması suretiyle başta Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi olmak üzere özel şahıslar tarafından yapılan her türlü yağmalama hareketlerinin yanı sıra:
1-Vakfiyelerin tescil verekalarının ve benzeri kayıtların tahrif edilerek yok edilmesi;
2-Vakıf emlakinin gerektiği şekilde Tapu ve Kadastro Defterlerine kayıt edilmemesi;
3-Özel şahıslar tarafından usulsüz olarak tasarruf edilen vakıf malların zaman içerisinde şahıs mülküne dönüştürülmesi;
4-Vakfın, vakfiyetini kanıtlayabilecek ferman, berat, mülkname, ilanname ve benzeri dokümanların, vakıf anlaşmazlıkları nedeniyle oluşan davalarda, Mahkemelere emare olarak sunulması ve sonrasında da Mahkeme dosyalarına iliştirilmesi; ayni şekilde bu tür belgelerin, tabii afetler nedeniyle yok olması gibi daha bir çok nedenlerden kaynaklanarak ortaya çıkan intizamsızlıklar tümüyle, sömürge yöneticileri tarafından Evkafı zayıflatmak için bir fırsat olarak değerlendirilmiş ve bu kez Ahkamu’l-Evkaf hükümleriyle çelişen, çakışan ve ters düşen yasalar çıkararak uygulamaya koymuşlardır.
a) Vakıf olan arazileri, miri araziye dönüştüren; b) İcareteynli vakıfları vakıf olmaktan çıkaran; c) Tahsisat kabilinden olan vakıfların statüsüne son veren; d) Müstesna vakıfları tamamen ortadan kaldıran; e) Vakıf toprakları Belediyelere tahsis eden; f) İslam Mezarlıklarına Polis ve Mahkeme binaları inşa eden; g) İslam mezarlıklarını park alanlarına dönüştüren; h) Kiliselere vakıf topraklardan pay ayıran; i) Vakıf arazileri keyfi bir şekilde istimlak eden; j) Vakıf binalarını uygun olmayan işlerde kullanılmak üzere kiralayan; k) Polis, Hastane ve Resmi Hükümet binalarını vakıf araziler üzerine inşa ettikten sonra bunları Vakıflara değil de Hükümet’e veya Devlete tahsis eden veya mülk olarak devreden; l) Vakıf olan arazilerin bir kısmını Orman arazisi olarak ifraz edip vakfiyetine son veren; m) Vakıf sulara el koyan; n) Vakıf çiftliklerini parselleyerek satılığa çıkaran;
Sömürge İdaresi, böylesi işlem ve icraatlarını ne yazık ki Ahkamu’l-Evkaf’a rağmen keyfi bir şekilde işleme soktuğu yasalarıyla bir şekilde bu tür eylem ve icraatlarını meşru ve geçerli icraatlar olarak addederek uygulamıştır.
1914 ilhak öncesinde kısmen yapılan benzeri eylemler özellikle 1914 ve 1949’lu yıllarda daha da artırılmıştı. Sömürge İdaresi, bu dönemde de, bazı bahaneler ileri sürerek,“Ahkamu’l-Evkaf”la uyuşmayan, hükümleriyle örtüşmeyen; bir takım yasal düzenlemelere tevessül etmiştir. Kıbrıs Türk toplumuna, vakıflarıyla birlikte, ne yazık ki hakketmediği böylesi ardı kesilmeyen mağduriyetler yaşatılmıştır.
https://www.kibrisgazetesi.com/kibris/kilise-ve-ozel-sahislarin-yagmasi-h92686.html
İlk yorum yapan siz olun