İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

KONYA’NIN PERİ BACALARI ‘’KİLİSTRA ANTİK KENTİ’’

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Zeynep KÖREKEN

Gez dünyayı gör Konya’yı sözünün sonuna kadar hakkını veren ‘’müze şehri’’ kimliğine sahip olan ve geze geze bitiremediğim medeniyetler şehri Konya oldukça zengin kültürlerin mirasını bağrında taşır. Bu kültür miraslarından biri de Konya’nın peribacaları diye tabir edilen Kilistra Antik Kenti’dir. Şehir merkezine ortalama 50 kilometre uzaklıkta olan Meram ilçesine bağlı Hatunsaray Beldesinin Gökyurt Köyü içerisinde bulunan Kilistra Antik Kenti, tarihi ‘Kral Yolu’ üzerinde yer alır. Kilistra’yı Kilistra yapan volkanik kayalardır tıpkı Kapakdokya gibi volkanik patlamalar sonucu oluşan lav yığılmalarıyla meydana gelmiş volkanik tüflerin vadi boyunca sıralandığı yaklaşık 3 milyon yaşında olan yapılardır. Geriden bakıldığında doğal bir kaya gibi görünen yerleşme yerlerinin iç kısımları geniş mekanlar halinde elle oyulmuş, aydınlatma ve havalandırma kamufle edilmiş mazgal açıklıklarla sağlanmış ve odalar, ibadethaneler ile yaşam alanları oluşturulmuştur.
Milattan önce 3. yüzyılda yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlanan Kilistra Helenistik (Antik Yunan) döneminden başlayıp, Roma İmparatorluğu (Bizans), Selçuklu, Osmanlı ve erken cumhuriyet dönemlerine kadar pek çok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış bundan dolayı pek çok medeniyetin kültüründen izleri günümüze taşımıştır. Bu izlerin en önemlilerinden birisi MS 31-36 yıllarında Kilistra’da yaşamış olan Aziz Pavlus’tur. Kendisi Hz. İsa’nın 12 havarisinden birisi değildir. Aslen Tarsus’lu ve Yahudi kökenlidir. Hristiyanlığı kabul etmeden önce Hz. İsa’nın yolundan gidenlere öldüresiye zulmeden, erkek kadın demeden onları bağlayıp hapse atan onların en amansız düşmanı olarak kabul edilmiş koyu bir hukukçuydu. Rivayete göre günlerden bir gün yine Hristiyanları yok etmek için Şam’a giderken Hazreti İsa’nın kendisine görünüp Pavlus’un üç gün boyunca kör olması ile Hristiyanlığa geçip günümüze kadar adını duyurma süreci başlamış olur. Bir zamanlar zulüm ettiği, insanların tarafına geçerek sadık bir mesih izleyicisine dönmüş Hristiyanlığı dünyaya yaymaya çalışıp ve hayatını bu amaca adayan ilk misyoner olmuştur. Kimilerine göre kilise tarihinde çok önemli bir rol oynayan, Hristiyanlık dininin kurucusu kabul edilen, Hz İsa’dan sonra Hristiyanlığın en büyük yayıcısı kabul edilen, bugünkü Hristiyanlığa asıl rengini veren ve Hristiyanlık dininin kurumsal yapısını oluşturduğu söylenen günümüzde adına koca koca katedraller ve kiliselerin yapıldığı elçi alim olarak anılan kişi aziz Pavlus’dur. Kimilerine göre ise kutsal kitap İncil’i değiştirerek hakiki İncil’i yok ettiği, Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu deyimini onun başlattığı, Hz İsa’nın halkına yasak olduğunu tebliğ ettiği şarabı ve domuzu helal kıldığı, sünnet zorunluluğunu kaldırıp, kıblelerini Kâbe’den güneşin doğduğu tarafa döndürdüğü ve Hristiyanlığın haç sembolüne anlam verip onu putlaştıran kişi olduğu söylenir. Pek çok yasakta esneme yaptığı ve kendine göre bir sistemle günümüzdeki Hristiyanlığın temelini attığı da bu grup insanların söylentileri arasındadır. Peki söylentileri kenara bırakırsak Aziz Pavlus’un Kilistra ile ne ilgisi var? Kilistra ortaçağda Hristiyanlığın yayılmaya başladığı ilk yerleşim yerlerinden birisidir. Roma İmparatorluğunda hüküm süren mitolojik ve çok tanrılı putperest inancını eleştiren ve Hristiyanlık dinini yaymaya çalışan Aziz Pavlus o dönem bu çabaları esnasında putperest ve çok tanrılı inanca sahip insanların tepkisi ile karşılaşır. Pek çok yerde vaaz verip Hristiyanlığı yaymaya çalışırken ona tepkili insanlar tarafından yakalanıp ciddi bir şekilde cezalandırılması planlandığını öğrendiğinde Hatunsaray’a gelip yerleşir. Kilistra bölgesi, o zamanlar Hatunsaray’ın gizlenmeye elverişli, saklanmak için ideal güvenilir bir karakolu olarak görülüyordu. Karşıdan bakıldığında kaya gibi görünen bu yerleşme alanlarının iç bölgelerine ve etrafına o dönemde hızla artan Hristiyan nüfuslu halk birden çok kiliseler, şapeller, manastırlar, sığınaklar, sarnıçlar, seramik atölyeleri, antik yollar, mesken çeşme, şaraphaneler ve güvenlik amaçlı yapılan garnizon, sığınaklar ve gözetleme kulesi inşa etmişlerdir. 

Kilistra modern yerleşim yerlerinin uzağında yer alması sayesinde bozulmamış dokusuyla saydığım yapıların pek çoğunu kısmen korumaya devam etmektedir. Ve Kilistra da hala gizemini koruyan araştırılmayı bekleyen Frig döneminden kalma ve en önemlisi bir krala ait olan kaya mezarları ile içerisinde halen incelenmeyi bekleyen höyükler de bulunmaktadır. Ayrıca Hristiyanlığın doğuşu ve yayılmasının merkezlerinden birisi olarak görülen bu alan inanç turizmi açısından değerlendirilmeye müsaittir. Kilistra ziyaretçilerine geçmiş medeniyet izlerinin yanısıra yeşilin her tonunu yakalayabileceğiniz seyir terasından baktığınızda panoromik görüntülerle taş ormanına andıran bir görsel şölen de sunmaktadır.
Kilistra’nın içerisindeki Gökyurt köylüleri tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Özellikle büyükbaş hayvancılığın yaygın olduğu bölgede sağından ve solunuzdan devamlı büyükbaş hayvan sürüleri çıkabilir.
Evleri ise kendine has özellikler barındırmaktadır. Silleye benzer taş evlerin altlarında ahırı olan ve üst katta ‘’tahtaboş’’ denilen ev halkının oturup dinlendiği misafirleriyle sohbet ettiği birkaç basamak yükseltlmiş dışarıdan bakıldığında hoş bir mimarı yapı şeklinde görülen karakteristik taş evler mevcuttur. Dikkatimi çeken bir diğer detay ise her taş evin duvarında arapça Allah yazılı taş ve boyalı tabakların olmasıdır. Yöre halkına bunun anlamını sorduğumda oradaki evlerin karakteristik bir özelliği olduğunu her evin yapım tarihini yazdığını tabağın ise bereketi arttırdığı inancı ile asılarak sürdürdükleri bir gelenek olduğunu belirttiler. Yöre mutfağında ise köyde bol miktarda yetişen bal kabağı ile yapılan ve kendine has lezzeti olan bal kabaklı düğün yemeği gelenek halinde devam etmektedir.
Köyün içerisinde pek çok yerde pınar ve çeşme bulunmakta ve buraların kenarlarına oturan ‘’kalenin fidanları’’ diye tabir edilen elleri bastonlu meraklı bakışlarla ve misafirperver yaklaşımlarıyla sizleri soru yağmuruna tutan sevimli dede ve ninelere denk gelebilirsiniz. Piknik yapmak içinse tavsiyem köyün biraz dışına çıktığınızda kavak ağaçları ile kaplı bir Pınarbaşı’dır. Suyun dinlendirici sesi, kavak ağaçlarının esintisi, serinliği ve hışırtısıyla huzuru hissedeceğiniz giderken yanınıza mutlaka hamak almanızı önereceğim bir ortam mevcuttur.
Güzeller güzeli Kilistra ile ilgili benim araştırmam ve deneyimlerim bunlardı eminim sizlerde gittiğinizde bu deneyimleri belki de daha güzellerini kesinlikle yaşayacaksınız. Kilistra’nın daha çok tanıtılıp daha fazla yerli yabancı turist çekilmesi ve maddi kazançlar sağlanması mümkündür ama bana sorarsanız kendi halinde katıksız, doğal ve el değmemiş kalması daha doğrudur. Ticarete dönen yerlerde kendine has büyünün kaybolduğu inancındayım. Bizzat kendiniz gidin, görün, gezin, havasını ciğerlerinize kadar çekip, bol bol fotoğraf çekilin ve Kilistra’nın tadını çıkarın sevgiyle kalın…

http://www.yenimeram.com.tr/konyanin-peri-bacalari-kilistra-antik-kenti-423289.htm

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın