İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1589: İhanetin şifresi mi?

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Recep Yeter

İstanbul, 471 yıl boyunca İslam dünyasının başkenti olarak kaldı. 1924’te hilafetin kaldırılması, 1934’te de Ayasofya’nın müzeye çevrilmesiyle, gönüllerde iki kanadı kırık başkent olmaya devam ediyor.

Ayasofya için 1934’te İsmet İnönü ve Şükrü Kaya’nın başını çektiği kadro önce restorasyon ardından da müzeye dönüştürülme konulu iki ayrı bakanlar kurulu kararı yayımladı.

Kararların sıra dışı ve ortak bir özelliği vardı: Sayı numarası

Bu iki karardan önceki ve sonraki tarihlerdeki kararlara 1600’lü sayılar verilirken, iki ayrı karara ise aynı numara verilmişti:1589

Bu sayı sadece sıradan bir rakamdan mı ibaretti, yoksa özel bir anlamı var mıydı? Sorunun peşine düşünce karşıma ilginç bir bilgi çıktı.

Hatta ‘bu kadar tesadüf olamaz’ diyerek pek çok kaynağı taradım.

Hayretime neden olan bilgi, İstanbul, Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed Han, Bizans ve tüm Hıristiyanlık dünyasını kuşatan tarihi bir hadiseydi. 

Bilgiyi vermeden önce İstanbul’un Hıristiyanlar için önemini hatırlayalım.

Malum İstanbul’un Bizans dönemindeki ismi Konstantinapolis idi.

Bu isim 300’lü yıllarda Roma’da Hıristiyanlığa ilk siyasi himayeyi kazandıran ve ilk Hıristiyan Roma İmparatoru olan Konstantinos’tan geliyordu. Konstantinos aynı zamanda İstanbul’u Yeni Roma ilân ederek Doğu Roma İmparatorluğu ve Hıristiyanlığın başşehri yapan kişiydi.

532’de inşa edilen Ayasofya ise bu tarihten sonra İstanbul’un Hıristiyanlığının ve manevi başkentliğinin simgesi oldu.

Roma Kilisesi 11. yüzyıl sonrası İstanbul Kilisesi’nden teorik ve siyasi anlaşmazlık nedeniyle ayrılsa da İstanbul 1453’e kadar Ortodoks Kilisesi’nin ve Doğu Roma’nın başşehri kalmaya devam etti.

Ayasofya’yı müze yapan kararnamelerdeki 1589 sayısıyla örtüşen 1589 yılına gelindiğinde ise Rusya’nın bugün Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’deki ‘Haçlı’ motivasyonunu açıklayan bir gelişme yaşandı.

Bu gelişmenin kaynağı İstanbul’un fethinden sonra yaklaşık 1,5 asır boyunda tartışma konusu olan ‘Hıristiyanlığın fiilî merkezi’ problemiydi.

Rus Kilisesi, 1589’da Hıristiyanlığın yayılması konusundaki fonksiyonunu yeniden hatırladı ve İstanbul’un fethiyle ortada kalan Ortodoks Hıristiyanlığın dolayısıyla da Hıristiyanlığın fiilî merkezinin Moskova olduğu iddiasıyla ortaya çıktı.

Moskova 1589 yılında, İstanbul’daki Hıristiyan patrikliklerine eş bir otorite ile yeni Ortodoks Kilisesinin merkezi ilân edildi.

Moskova, Ortodoks kilisesinin İstanbul’un fethiyle kaybettiği itibarı “Üçüncü Roma” sıfatıyla yeniden kazanmaya çalışıyordu. 

Hatta, Rus knezleri Üçüncü Roma iddialarını pekiştirmek amacıyla aynı tarihlerde Sezar’ın varisi olduklarını ilan ederek Sezar kelimesinden türeyen ve bir nevi imparator demek olan Çar unvanını da kullanmaya başladı.

Bu aynı zamanda ‘Hıristiyanlığın yeni koruyucusu biziz’ demekti.

Çar unvanı, Fatih Sultan Mehmed’in yine Sezar’a atıfla kullandığı ve İstanbul merkezli imparatorluğun medeniyet iddiası yönüyle Üçüncü Roma olduğu fikrine karşılık gelen Kayzer-i Rum unvanını anlamsızlaştırma niyeti de taşıyordu.

Yani, Rus Ortodoks Kilisesi’nin bağımsız kiliseye dönüştüğü 1589 tarihi, Moskova’nın İstanbul’u yeniden Hıristiyanlığın başkenti yapma rüyasının başlangıcı demekti. 

Tarihçilere göre II. Katerina’nın Grek Projesi’yle bu rüya fiili olarak uygulamaya geçirilen bir plana dönüştü.

Bu rüya komünizm döneminde de devam etti. Moskova’daki Stalin imzalı yedi yüksek binanın İstanbul’un yedi tepesine öykünerek yapıldığı tezi hâlâ güçlü.

Bugün Rus Kilisesi ve dolayısıyla Rusya, halen kendisini Doğu Roma İmparatorluğu’nun gerçek varisi ve sahibi olarak görüyor. 

Muhtemelen Putin aynaya baktığında kendini Çar olarak hayal ederken Ayasofya’nın tepesine haç dikme aşkıyla yanıp tutuşuyor. 

Moskova sanıldığının aksine Komünizm döneminde bile kiliseyle bağını hep muhafaza etti. Çünkü rüyaları aynıydı. Türkiye’de Ayasofya’nın kapatıldığı 1934 yılı, Atatürk’ün Çankaya’ya çekildiği ve İnönülü yılların başlangıcı sayılabilir. CHP’nin 1946’ya kadar devam eden, cenaze yıkayacak imamın kalmadığı fiili dinsizleştirme politikasının başlangıcının Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi olduğunu söylemek abes olmayacaktır.

Rus Ortodoks Kilisesi’nin Suriye savaşını “kutsal” ilan etmesi, Rus Genelkurmayı’nın “Tanrı’nın çocuklarını korumak için” Suriye’de olduklarını açıklaması, Libya’da da arz-ı endam eden Rus paralı askerlerin üzerinden çıkan dini objeler, sanıyorum şimdi daha iyi anlaşılıyordur.

15 Temmuz 2016, İstanbul’un ikinci fethinin ve Haçlı ruhunun ‘tekbirlerle’ İstanbul rüyasından uyandırıldığı tarihti.

Ayasofya’nın açılması ise bu milletin kıyamı olacak.

https://www.dirilispostasi.com/makale/1589-ihanetin-sifresi-mi

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın