İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Ragıp Zarakolu – Hoş geldin geriye Asimkoko(*)

Batı dünyasında kamuoyu yaratmayı hedef alan SETA gibi bir kurum oluşacak herhalde. Zaten açıklamayı yapan Başkanlık İletişim sorumlusu da eski bir SETA elemanı değil mi?

Talat Paşa Komitesi ve MHP ile ittifakın, sessizce tasfiye edilen MGK’ya bağlı olan ASİMKK’nın (Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu) “sivil ve özerk” bir yapılanma adı altında yeniden canlandırılmasını er geç gündeme getirmesi kaçınılmazdı. Akil kişiler ile genç elemanların birlikte yer aldığı Başkanlık Yüksek İstişare Kurulunda Ocak ayında ilk kez gündeme gelen konu, bu ayki toplantıda karar bağlandı.

Batı dünyasında kamuoyu yaratmayı hedef alan SETA gibi bir kurum oluşacak herhalde. Zaten açıklamayı yapan Başkanlık İletişim sorumlusu da eski bir SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) elemanı değil mi? Koordinatördü galiba.

Herhalde bizim Ümit’in (Meriç) parlak talebelerinden biri olmalı Fahrettin Altun. İÜEF Sosyoloji bölümünden mezun olduğuna göre. Sonra hızlı bir akademik kariyer. Doğru yolu seçtin mi zaten akademisyen olarak hiç sorunun olmaz! Doktora Tezi de İÜ’de: “McLuhan ve Baudrillard’ın Medya Kuramlarının Karşılaştırmalı Çözümlemesi”… Baudrillard vav… İnsan Yayınları, İletişim Yayınları, Toplum ve Bilim Dergisi falan… Şimdi onu İletişim Başkanı yapmayacaksın da kimi yapacaksın?

Sivil toplum falan söyleminden hareketle nerelere gelinmiş: “özerk” ve sivil” soykırım iddiaları ile mücadele yapılanmasına. Halbuki ASİMDER vardı. Demek artık demode olmuş.

Türkçesi: Osmanlı İmparatorluğu 1915 / Ermeniler Vagonu. Anons: “Endişe etmeyin! “Henüz Soykırım kelimesi icat olmadı!”

Azerbaycan Beynelxalq Diaspor Merkezi (BDM) Türkiye Temsilcisi ve Uluslararası Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMDER) Genel Başkanı Göksel Gülbey, en son, Ermenistan’da 10 civarında laboratuvar kurulduğunu, bu laboratuvarlarda virüsler de hazırlanabildiğini, hedefin ise Türkiye ve Kuzey Kafkasya ile Azerbaycan’a virüs yaymak olduğunu iddia etmişti.

SETA, daha önce uluslararası medya kuruluşlarında çalışan Türkiyeli muhalif gazetecileri hedef gösterdikten sonra, 2019 yılında çıkan 600 küsur sayfalık raporunda da, yurt dışındaki Kürt örgütleri ve yöneticileri ile dayanışmada bulunan Türkiyeli ve Avrupalı kuruluşlar ve yöneticileri, isimleri, fotoğrafları ve adresleri de verilerek, hedef gösterildi.

SETA, 83 yaşındaki Türkiye’deki muhalif basının duayeni, Burhan Felek liyakat madalyası sahibi Doğan Özgüden’i de yeni raporunda hedef almasa olmazdı. Özgüden, 666 sayfalık raporda, mesleki faaliyetleri işaret edilerek ‘terörizm’le itham edilmişti.

Özgüden, zaten 80’lerdeki Özal iktidarı döneminden bu yana, büyükelçilik dahil, himayelerindeki Türkçe medya ve örgütler tarafından defalarca hedef gösterilmiş, bu nedenle Belçika Hükümeti kendisini yakın korumaya almak zorunda kalmıştı.

68’li yıllarda Mücadele Birliği diye bir takım vardı, Üniversitelerde solcu gençlere bıçaklı saldırıları ile nam salmışlardı. Ülkücülerden (o zamanlar Turancılar denirdi) çok onlardan korkulurdu.

Sabık Ankara şehremini ve Cemil Çicek de bunların muhiplerindendi.

Şimdi Özgüden “Terörist”, Çemil Çiçek ise, “Akil Adam”, Yüksek İstişare Heyeti üyesi!

2011 yılı Temmuzu’nda Cemil Çiçek’in TBMM Başkanı oluşunu, Evrensel gazetesinde, Albatros adlı köşemde “Şen Gelişler Ola Cemil Çiçek Paşa” adlı yazımda şöyle değerlendirmişim.

“TBMM emin ellerde lerde olacak Cemil Çiçek’in Başkan olması ile birlikte… 2006 yılında TMY’yi ‘90’lı yıllardan da beter hale getirmeyi başararak Kürt basını ve Sosyalist basının inanılmaz bir baskı altına girmesini sağlayan Adalet(sizlik) Bakanı; TCK 301’in savunucusu; 2005 yılında Osmanlı Ermeni Konferansının engellenmesi çabalarında, Talat Paşa Komitesinin iş birlikçisi; Bay Erdoğan’ın askeriye ile ilişkilerindeki aracı kilit adamı; Napoleon’un Zaptiye Nazırı Fouche gibi her devrin adamı olmayı başaran bir hacıyatmaz…

Bay Çiçek’in başkanlığındaki bir TBMM’den ne kadar demokratik, adil, her kesimi kapsayan bir anayasa çıkar hesap edin artık.

Son kabinede Bay Çiçek, aynı zamanda MGK bünyesinde oluşturulan Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu’ndan da(ASİMKK) sorumlu Devlet Bakanı idi.

Bizim Bay Fouche’miz, Ergenekon Soruşturması nedeniyle Hükümetin Ordu ile olan kritik ilişkilerinde denge sağlayan önemli bir rol oynadı. TBMM başkanlığı ile onurlandırılacak. Ama bir şekilde de, belki daha pasif bir göreve çekilmiş olacak, ama aynı zamanda bitmemiş olan bir hesaplaşmada, parlamentoda önemli bir rolü ele geçirmiş olacak.

Son görevi olan ASİMKK’ya gelecek olursak, bu kurula hep “ilginç” kişilikler başkanlık etti. Kurucu Başkan Devlet Bahçeli’den sonra, AKP içindeki Truva atlarından, e-mail darbe girişiminin elemanlarından Erkan Mumcu Başkan oldu. Sonra ise görevi Abdullah Gül devraldı, Dışişleri Bakanı olarak Diyaspora ile başa çıksın diye. Ve sonra Cemil Çiçek…

Arzu ederseniz bir küçük hatırlatma yapalım ASİMKK ile ilgili olarak:

Ecevit- Bahçeli Hükümeti ile başlayan ASİMKK çalışmaları, Erdoğan Hükümetince de devam ettirildi.

ASİMKK, 15 Mart 2007 tarihinde Abdullah Gül başkanlığında yaptığı 17. toplantısında, ‘Ermeni çetelerinin 1915 öncesinde Türk köylerini basarak insanları öldürdüğü, köyleri yaktığı, işkence yaptığı’ tezini işleyen ‘Sarı Gelin’ adlı belgeseli Türkiye’ye ‘izlettirme’ kararı aldığını öğreniyoruz.

Kararın alındığı ilginç bir tarihti bu!

Karar darbe hazırlıklarının hummalı bir biçimde sürdüğü, Hrant suikastının gerçekleştirildiği, kararın alınmasından kısa bir süre sonra Malatya katliamının yapıldığı; daha sonra da ünlü 28 Nisan İnternet muhtırası ve Türkiye’nin erken bir seçime sürüklendiği bir döneme denk geliyordu mahut karar.

Özellikle de Hrant Dink suikastının ardından böyle bir karar alınabilmişti.

Kararda şunlar da belirtiliyordu:

“İç kamuoyunu bilgilendirme maksatlı olarak kullanılmak üzere ‘Sarı Gelin – Ermeni Sorununun İç Yüzü’ belgeselinin DVD’leri yapımcı firmadan satın alınarak Genelkurmay Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve ve MİT Müsteşarlığı ile ihtiyaç duyacak kurumlara gönderilecektir.”

Hayırlı olsun “özerk” ve “sivil” kurum! Bakalım daha ne filmler göreceğiz?

(*) Türkçe alfabede “K” harfinin “ke” olarak okunduğu yazılır dil bilgisi kitaplarında. Ama pekeke dememek, Kürtçe ile aynı olmamak için, ya da kaka demek için, bu bir istisna teşkil eder. Tabii propaganda bakanlıkları açısından önemli bir nokta! Şimdi kafama takıldı ASİMKK’yi nasıl okuyacağız? Asimkeke, mi yoksa Asimkaka mı? İsveç alfabesiyle, tv’lerde pekoko diyorlar. Belki de İsveç usulü orta yol seçilebilir: Asimkoko!


Artı Gerçek

Yorumlar kapatıldı.