İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Harry Harootunian’dan bir ustalık eseri

Talin Suciyan

1929 doğumlu, Marksist erken modern ve modern dönem Uzakdoğu tarihçisi Emeritus Profesör Harry Harootunian, ailesinin, annesi Vehanuş Kupalian ve babası Ohannes Der Harootunian’ın hayatlarını ayrı ayrı irdeliyor. Kitap, soykırıma uğramış bir ailenin anılarında, yazarının içinde bir ömür boyu sessizce dolaştığı, sonunda da içinden incelikle geçtiği labirenti okuruna büyük bir özenle anlatıyor.

İnsanın en uzakta aradığı, bir hayat boyu yaklaşmaktan en çok imtina ettiği, herhalde en yakınının ve hatta kendisinin tarihidir. Bazıları bu hayattan kendine hiç yaklaşmadan göçer. Harry Harootunian’ın Konuşulmayan Miras: Ermeni Soykırımı ve Dile Gelmemiş Hayatlar (‘The Unspoken as Heritage: The Armenian Genocide and Its Unaccounted Lives’) isimli eserini okurken, ömrünü tarihçiliğe adamış bir duayenin, bütün bir hayatı ve birikimi bu kitabı yazmak için yaşamış ve biriktirmiş olabileceği ihtimalini düşünmeden edemedim. Yer yer kalp çarpıntılarıyla, yer yer yüksek sesle gülerek okuduğum kitap, soykırıma uğramış bir ailenin anılarında, sorduğu sorularla, sert manevralarla, her kelimesini seçerek, yazarının içinde bir ömür boyu sessizce dolaştığı, sonunda da içinden incelikle geçtiği labirenti okuruna büyük bir özenle anlatıyor, gösteriyor. 
1929 doğumlu, Marksist erken modern ve modern dönem Uzakdoğu tarihçisi Emeritus Profesör Harry Harootunian, ailesinin, annesi Vehanuş Kupalian ve babası Ohannes Der Harootunian’ın hayatlarını ayrı ayrı irdeliyor. Elindeki verileri bir araya getirerek, buna rağmen en temel bilgilerden mahrum bırakıldığı, örneğin anneannesinin ismini dahi bilmediğini fark ederek yaşadığı bir hayatı; ailesinin “fırsatlar ülkesi Amerika’daki” göçmen ve işçi olarak hayattakalma deneyimini, bu aile içinde büyümenin ne anlama geldiğini tartışıyor. Harootunian “Anadolu’nun vaat ettiği ölüm, Amerika’nın vaat ettiği sürekli belirsizlikti” diyerek özetliyor. 

İsimsizler bize ne olduğunu anlatır
Bir konuşmamızda, Harry Harootunian babasıyla olan bir diyaloğunu aktarmıştı. Babasına tarihçi olmak istediğini söylediğinde babası Ohannes ona, “Oğlum Türkçe ve Ermenice biliyorsun, bu lisanlarla çalışsan?” dediğini, kendisinin ise buna cevaben “Olmayan bir ülkenin tarihçisi mi olacağım?” dediğini aktarmıştı. Herhalde hayattakalmayı, çocuk sahibi olmayı başarmış bir babanın, duymak isteyebileceği en zor cümlelerden biridir bu. Harootunian böylece anadili Ermeniceyi, duyarak öğrendiği Türkçeyi bir kenara koyup, Çince ve Japonca öğrenip Uzakdoğu tarihçisi oldu; bilim ve düşün dünyamıza sayısız katkı sundu. Ancak 1960’lı yıllarda onun Franz Fanon, Edward Said gibi çağdaşlarıyla birlikte yıldızı parlamakta olan bir Marksist Osmanlı veya Ermeni tarihçisi olduğunu tahayyül etmek bile, Osmanlı ve Ermeni tarihçiliğinin kaybının ne büyük olduğunu anlamaya yeter. 
Harooutunian’ın kitabının giriş bölümü, akademisyenliğin soykırım alanında herhangi bir derde deva olmadığını, tam tersi sorunun kendisi olduğunu söylüyor. Belgeci tarihçilikle gidilecek yolun sadece sürekli ve daha fazla veri toplamakla örülü bir çıkmaz sokak, bir tür erteleme olduğuna dikkat çekiyor. “İsimsizler bize ne olduğunu anlatır ve ihtiyacımız olan tek kanıt da budur” diyor Harootunian. Basit sorular sormanın önemine vurgu yaparak, “Tek bir soru vardır sorulacak,” diyor, “Bütün bu insanlar nereye gitti?”

Yas, tutanı susturur
“Hayattakalanlar dünyanın dört bir yanında hayatı sil baştan kurmak gibi devasa bir yükü sırtlamışlardı, çoğu zaman kendilerinden ve belki de isimlerinden başka bir şey yoktu geriye kalan… Başını sokacak bir ev, geçinecek bir iş bulmak, bilmedikleri dillerde günlük hayatı idare etmek, bazıları için sonu gelmeyen bir arayış; ailelerini, halklarından arta kalanları aramak…” Harootunian böyle anlatıyor hayattakalmanın nasıl bir şey olduğunu. Bu neredeyse imkansız deneyime ne kadar kayıtsız kalındığını, hayattakalanın kendiyle taşıdığı sessizliğin, böyle bir ailede büyümenin ne anlama geldiğini anlatıyor, sorguluyor. Soykırımın yarattığı geri döndürülmez kesintinin kendisinin ve kız kardeşleri Sena ile Victoria’nın, bütün hayatına eşlik ettiğini ve hayatın esasen sessiz bir boşluğun cevaplanamayan soruları üzerine inşa edildiğini söylüyor ve hatırlatıyor, “yas, tutanı susturur, sessizleştirir.” Kendi yaşamına bugünden baktığında, ailesindeki sessizliği, bir tür yasın içinde bocalamak, tökezlemek olarak yaşadığını ve yasa içkin bu sessizliği aslında hiç anlamamış olduğunu fark ettiğini söylüyor. 
Bir İstanbul ziyaretinde Türkiyeli antropologların kendisine “nereden geldiğini” sorduklarını yazıyor Harootunian. Ailesinin nasıl hayatta kaldığını, nereli olduklarını öğrenmek istediklerini ancak, Anadolu’nun yok edilen halkarının deneyimleriyle ilgili olmadıklarını, Ermeni kimliğinin diyaspora icadı olduğunu düşündüklerini, sanki göçmenlik durumunun Anadolu’dan sürülmekle değil de, başka bir yerde oluşmuş bir kimlik olduğunu iddia ettiklerini hissettiğini belirtiyor. Türkiyeli akademisyenlerin, kanaat önderlerinin çoğunluğuna sirayet etmiş Ermeni diyasporası düşmanlığı göz önünde bulundurulduğunda Harootunian’ın hissiyatının hiç de yersiz olmadığını düşünmeden edemedim. 

Sermaye birikimi ve Ermeni Soykırımı
Harootunian’ın kendini ve elindeki her veriyi sürekli sorgulayarak kaleme aldığı bu kitabın en ilginç kısımlarından biri hiç şüphesiz yazarın ilkel sermaye birikimi ile Ermeni soykırımı arasında kurduğu bağlantıdır. Bu alandaki literatürün zayıflığına ve hatta yokluğuna dikkat çeken Harootunian, ilkel sermaye birikiminin önemli bir kısmının toprağa, mala mülke el koymalar olsa da sadece bununla sınırlı kalmadığını, bugün Türkiye’nin turizm sitelerini süsleyen Ermenilere ait kültürel varlıklardan tutun, amele taburlarında köleleştirilen Ermeni erkeklerinin emek gücüne, 19. yüzyıldan beri sürmekte olan pogromlara, uzun bir tarihi ve günlük pratikleri kapsadığına dikkat çekiyor. Harootunian imparatorluk denilen yapının özünde sömürü ve gasp olduğu görüşünü savunuyor. Yani imparatorluğun çok etnili, çokkültürlü olması onu “iyi” yapmaz, hatta imparatorluk denen yapının iyisi olamaz ona göre.  Böylelikle, Harootunian, I. Dünya Savaşı’nın imparatorluğun özündeki sömürü ve gaspın soykırım ölçeğinde ortaya çıkmasının bir vesilesi olduğunu düşünüyor. 
Son dönemde Kürtlerle ilgili okuduğu haberlerin, makalelerin yazarlarının tanık oldukları şiddet karşısındaki şaşkınlıklarına işaret eden yazar hatırlatıyor “Fakat 1915 – 16’da Ermeni kadın ve çocuklarını hedef alan aynı şiddet gündelik bir şeydi ve Kürt silahlı birlikleri bu işi yürütmüştü, esasen bu işle görevlendirilmişlerdi.”

Olası bir uzlaşma mümkün mü?
Harootunian’ın kitabında post-modern alegoriler, ebrular, mozaikler yok; açık, doğrudan, mantığı sistematik bir sorgulamaya dayanan fikirler var. Örneğin, Türkiye ile olası bir uzlaşmanın mümkün olup olmadığına ilişkin soruya, Harootunian, “benim için muhtemelen yok” diyor. “İki tarafın da kendini ‘kurban’ olarak nitelediği bir anlaşmazlıkta uzlaşma olamaz (…) Ermeniler her şeylerini kaybettiler, Türkler bir ülke, bir ulus-devlet, bir hazine kazandı” diyor. 
“Amatör okumalar” diye nitelendiriyor Harootunian kendi yaptığı Osmanlı, Ermeni tarihi ile Ermeni ve Türk edebiyatı okumalarını. Ancak kitabı, bu okumaların o kadar da amatörce olmadığını kanıtlıyor. Alanının profesyonellerinin on yıllarca yazmadıklarını, sormadıklarını bir çırpıda, açıklıkla soruyor, yazıyor. “Orhan Pamuk’un İstanbul’da büyümeye adadığı duygusal eserinde (İstanbul: Hatıralar ve Şehir), yazar 1950’lerde kendi şehrinde yaşanan cinayetlerin çağcılı olduğunu fark etmemişe benziyor” diyor. 

Yol gösterici
Harry Harootunian’ın bu eseri, ailesine, onların yaşamayı umdukları ve onlardan çalınan hayata, sonraki kuşaklara, bizlere vermiş olması, hayattakalanın ve onların çocukları olan kuşağın nasıl bir mücadelenin içinden geçmiş olduklarını, modern dünya tarihine hâkim bir tarihçi perspektifiyle anlatması bakımından bir başyapıt. Hayat boyu boğuştuğu sessizlikten, 90 yaşında, bütün birikimiyle; aklını ve yüreğini koyarak, her kelimesini damıtarak bir kitap yazabilmek, herkese nasip olmaz. Ustalığı, inadı ve kararlılığı son derece etkileyici, ilham verici ve yol gösterici.  

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/24193/harry-harootuniandan-bir-ustalik-eseri

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın