İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ayasofya bağımsızlığın sembolüdür

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Eravci, “Ayasofya meselesi bir hükümranlık meselesidir. Fethin sembolüdür. Ayrıca imparatorluğun da sembolüdür. O yüzden bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Bağımsızlığımızı koruyup koruyamadığımızı görmek istiyorsanız, Ayasofya’ya, Ayasofya’nın konumuna bakacaksınız” dedi.

Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesine yönelik haberler bütün Müslümanlarda heyecan uyandırdı. Türk halkı ecdadın vasiyetine uygun olarak Ayasofya’yı cami olarak görmek istiyor. Necip Fazılların Osman Yüksellerin hep birlikte korkusuzca haykırdığı ‘Ayasofya Açılacak’ nidaları bugün makes bulmuştur. Gün bugündür. Değerli okuyucularımız, bu hafta Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Eravci ile Ayasofya’nın hem Fatih hem fetih hem de inananlar açısından derin anlamını konuştuk.

“Ayasofya meselesi bir hükümranlık meselesidir”

-Osmanlı fetih sonrası Bizans’ın mabedlerine dokunmuyor. Bununla birlikte Ayasofya’nın camiye çevrilmesini nasıl anlamalıyız? Ayasofya’ya bağımsızlık sembolü diyebilir miyiz?

Ayasofya, İstanbul’un fethinin sembolüdür. Ayasofya’nın cami yapılması, Osmanlı’nın Hristiyanları aşağılamasının bir göstergesi değil, Hristiyanların mülkünde/Doğu Roma coğrafyasında hükümranlığını ilan etmesinin bir göstergesidir. Konstantinepolis’in İstanbul yani Darülislâmolduğunun tescil edilmesidir. Mesele farklı dinlerin yaşama hakkının yok edilmesi değil, bu toprakların Darülislam’ın toprakları olduğunun ilan edilmesidir. Osmanlı, Batılı barbar unsurları gibi, fethettiği bir yer olarak Bizans’ın mabedlerini yok etmemiştir; aksine koruması altına almıştır. Sadece Bizans’ta değil bütün fethettiği topraklarda yaşayan halklarının dinine, kültürel değerlerine saygı göstermiştir. Osmanlı’yla bu konuda hiçbir devlet boy ölçüşemez! Öyleki bugün 5 asır Osmanlı hâkimiyetinde yaşayıp da Balkanlar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da olduğu gibi dilini, dini ve kültürünü devam ettiren dünyanın başka bir coğrafyasındaki halklardan bahsedilemez. Kısacası, Ayasofya meselesi bir hükümranlık meselesidir. Fethin sembolüdür. Ayrıca imparatorluğun da sembolüdür. O yüzden bizim bağımsızlığımızın sembolüdür. Bağımsızlığımızı koruyup koruyamadığımızı görmek istiyorsanız, Ayasofya’ya, Ayasofya’nın konumuna bakacaksınız.

-Fatih sonrası Ayasofya’ya Osmanlının ilgisi nasıl olmuş?

Osmanlılar Ayasofya’nın cami-i kebire dönüştürülmesi işinde bir zarureti görmüşler. Ana bina her ne kadar cami-i kebire dönüştürülse de, daima kilise halini hatırlatacağı için etrafına ilaveler yaparak onu bir ‘kül’ haline getirip o külün içinde bir ‘cüz’ halinde tutmak lüzumunu fark etmişler ve Ayasofya’yı bir külliye haline getirmiş, ilavelerden başlamak üzere dış çehresini değiştirmeyi çok önemsemişler. İç ve dış şadırvanlar, sebil, imaret, medreseler, muvakkithane ve en son olarak da türbelerin eklenmesiyle bu değişimi tamamlamaya çalışmışlardır.

-Ayasofya’yı müzeye çevirenlerin amacı neydi? Dış baskı söz konusu mu?

Cumhuriyet döneminde Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi, genç cumhuriyeti kuranların modern devlet yapılanması çerçevesinde birçok yeniliğe imza attıkları görülmektedir. Devletin yapısından tutunda bu kurumların işletildiği binalara kadar uzanan bir çok batı kültürünün etkisinin yoğun olduğu bir süreci gözlemlemekteyiz. İşte hem içteki bu yeni Türkiye imajı, hem de dış gelişmelere bağlı olarak o zamanki siyasi irade bir kanunla buranın müze haline dönüşmesini sağlamışlardır. Burada alınan kararda dış siyasi baskıdan ziyade içerde yaşanan kimlik krizi ve çözülmesi bağlamında sürecin geliştiğini ve noktalandığını göstermektedir.

‘Cinnet ve boşluk dönemi’ 

-Şimdi bu kadar çok anlam ifade eden bir caminin müzeye çevrilmesini akıl almıyor. Bu durumu cinnet hali olarak görebilir miyiz?

Ayasofya Medresesinin yıkılması ve ibadet hanenin müzeye dönüştürülmesini, ‘cinnet ve boşluk dönemi’ olarak görüyorum.

Bir inkita, bir kesilme ve kırılma dönemi. Yani aklın ve muhakemenin ortadan kalktığı bir dönem… O dönemi yargılamak, değerlendirmek bile doğru değil. O dönemde Ayasofya’nın müzeleştirilmesinde dışarıdan bazı enstitülerin çok büyük tesiri vardı.

-Ayasofya büyük bir kültürel birikim sunuyor aslında bize değil mi efendim?

Kesinlikle. Ayasofya, sadece bir binanın cami yapılmasından ibaret bir şey değil, onun etrafında bir büyük kültür, ayrıca tasavvufi bir halka var.

-Sadece açılmasına odaklanmak yetmez. Bütün eserler ihya edilmeli mi diyorsunuz?

Evet. Osmanlıların ekledikleri eserlerin de ihyası ile birlikte Ayasofya’nın bütün olarak hayatiyet kazanması gerekiyor.

-Ayasofya’yı camiye çevirecek olan siyasi iradenin öncelikle dikkat etmesi gereken husus nedir?

Öncelikle buranın ibadete açılma hususu hukuki, siyasi ve kültürel/dini tarafı olan bir meseledir. Hukuki durumu bizim alanımızın dışındadır. Siyasi boyutu ise bütünsel olarak düşünülüp artı ve eksileri bağlamında değerlendirilerek karar verilmelidir. Siyasi irade isterse bunu rahatlıkla değiştirebilir. Ama insanların karar verirken bir şeye dikkat etmesi, “Ben kime aidim?” diye sorması gerek. “Ben hangi dünyaya mensubiyet duyuyorum?” Eğer herhangi bir mensubiyet duymazsak çok rahat konuşabiliriz, ama mensubiyeti ve aidiyeti olan bir kimse varsa dikkat etmelidir. Mesela 29 Mayıs’ta “Fetih nesliyim” diyorsa burada bağlayıcı şey odur. Fatih’e gönülden bağlılığı olan birinin, Ayasofya ile ilgili Fatih dışında bir şey düşünmesi ve ifade etmesi tabiata aykırı bir durumdur. Ayrıca olayın konjonktürel, yanı da ehemmiyetlidir. Demem o ki, bu mesele siyasi iradenin meselesidir. Vakıfta ne yazıyorsa o ifa edilmelidir. Ve bu, sıradan bir vakıf değildir; zira Fatih’ten bahsediyoruz.

“Ayasofya külliyedir”

-Ayasofya’nın ibadete kapalı olmasını bizim açımızdan bir medeniyet krizi olarak değerlendirebilir miyiz?

Ayasofya’nın ibadetten uzaklaştırılması kuşkusuz medeniyetimiz adına ciddi medeniyet krizidir. Ancak bununla beraber yani Ayasofya bir ibadet mekanı olmakla beraber orası bir külliyedir. Külliyenin kendi mantığı içerisinde yeni baştan değerlendirilmesi gereklidir. Bu durum ibadet kısmı ile yönündeki uluslararası alandan gelecek tepkileri de minimize edecektir.

-Sıbyan Mektebi kimin zamanında yapılıyor? 

Külliye içinde yer alan Sibyan Mektebi I. Mahmud’un eseridir. Burası bir süre Mektebi mu-düriyet lojmanı olarak kullanıldı. Yakın zamanda ise burası Ayasofya araştırmaları merkezi olarak kullanılmaya başlanılmıştır.

-Ayasofya’daki medreselerden birisi yıkılmış. Tekrar inşa edilebilir mi?

Ayasofya’da 2 tane medrese var. Bir tanesi Fatih dönemine ait ilk medrese, yıkılıp ortadan kalkmış. İkincisi Sultan Abdulaziz tarafından bitirilen medrese. Elimizde yeniden yapılması mümkün olan, yani belgeleri olan medrese, Abdülaziz dönemine ait, 150 yıllık bir yapı. Son döneme ait bir medrese bu ve yeniden inşa edilmesi söz konusu. Keşke birincisi elimizde olsaydı.

https://www.yeniakit.com.tr/haber/ayasofya-bagimsizligin-semboludur-1294473.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın