İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Said Nursî’den günümüze bir siyaset kartı olarak Ayasofya

Hakan GÜNGÖR

İstanbul

Ayasofya’nın 1934’te müze haline getirilmesi kararından sonra bu konuda yıllar yılı farklı gruplardan girişimler, açıklamalar, hamleler geldi. Başbakana seslenenler, namaz kılanlar, şiirler yazanlar, hatta Ayasofya yoluyla “barışmaya” yahut “savaşmaya” karar verenler oldu. Bugün Mevlüt Çavuşoğlu ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın camiye çevrilebileceği açıklamalarının bir inanç meselesinin çok dışında olduğunu söylemek güç değil. Zira siyasi bir hamle olarak Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi başka siyasetçilerce de önerilmişti.

Bu konuyu en çok “dert eden”lerden biri Said Nursî’ydi. Kitaplarında, konuşmalarında bu meseleyi defalarca ele alan Said Nursî bir risalesinde “Ayasofya’nın puthaneye çevrildiğini” iddia ediyordu.

SAİD NURSÎ’DEN MENDERES’E AYASOFYA MEKTUBU

Said Nursî işi, Dönemin Başbakanı Adnan Menderes’e mektup yazmaya kadar götürdü.

Mektubunda Ayasofya’nın müze yapılmasını “Eskilerin lüzumsuz keyfi kanunu ve suistimali” olarak nitelendiren Said Nursî, “Âlem-i İslâm’ın nazarında demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi”nin Ayasofya’nın tekrar cami yapılması olduğunu söylüyordu.

Her adımı politik olan Said Nursî, Menderes’e mektubunda siyasete sırf Demokrat Partinin ve Menderes’in “hatırı” için baktığını dahi yazıyordu:

“Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zâtların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım.”

Said Nursî’nin girişimleri bununla da sınırlı kalmadı. Ankara’ya gitti, niyeti İçişleri Bakanı Namık Gedik’le görüşmek ve Ayasofya’nın cami yapılmasını istemekti.

İstediği olmadı. Milletvekillerine “Siz isterseniz hilafeti bile geri getirirsiniz” diyecek kadar ileri giden Adnan Menderes dahi Ayasofya’ya ilişmedi.

Ama Nurcuların talepleri bitmedi.

FETHULLAH GÜLEN’İN DE AYASOFYA GİRİŞİMLERİ OLDU

Fethullah Gülen de Said Nursî’nin izinden giderek Ayasofya’yı sık sık diline dolayanlardandı. Üstelik gariptir, sanki siyasetin dışındaymış gibi davranıp “Şöyle bir iki saat siyasete baktığını” iddia eden ama her hareketi politik olan Said Nursî gibi Gülen de tüm kirli yapılanmasına karşın kimilerince “Siyaset dışıymış” gibi gösterilmek istenmişti. İşte o Gülen, “Gözlerimde yaş, gönlümde hüzünden bir derya/Aç artık kapılarını bize Ayasofya!” türünden demagojik dizeler yazıyordu.

“Ayasofya’nın paslı kilitlerinin pasını çöz, kapılarını aç artık ve yıllardan beri secdesizlikten simsiyah kesilmiş zeminini secdeli başlarla nurlandır” nevinden seslenişleri kitaplarına girmişti.

Peki sonra ne mi oldu?

Yolsuzluk soruşturması ile Cemaat-AKP kavgası ayyuka çıktığında ilk hamlelerden biri yine Ayasofya oldu!

AKP’den istifa eden bağımsız Milletvekili Hilmi Yıldırım, Mayıs 2014’te bir kanun teklifi verdi. Gazeteler teklifi veren ismin Cemaate yakın olduğunu yazıyordu. Teklif, Ayasofya’nın cami yapılmasıydı.

Bu haber ciddi bir yankı uyandırdı. Yıldırım’ın neden tam da o süreçte böyle bir kanun teklifi verdiği tartışıldı. Zaman Gazetesi Yazarı Ali Bulaç o günlerde Hürriyet gazetesine bir röportaj verdi. Röportajda, “Ayasofya iki tarafın beraber çalışabileceği bir kampanyaya dönüşebilir. Ayasofya hükümet ile Cemaat arasında bir zeytin dalı olacak” dedi.

AKP kanadı ise bunun bir “Zora düşürme” hamlesi olduğunu düşünüyordu. İfadenin tam anlamıyla ortalık karıştı. Yeni Şafak ve Sabah, “Paralel yapının Ayasofya komplosu ortaya çıktı” diye yazdı. Buna göre, hükümet zaten Ayasofya’yı cami yapacaktı. “Bunu öğrenen Gülenciler Türkiye’yi uluslararası alanda zor duruma sokmak için düğmeye bastı” diye yazdılar.

Derhal sosyal medya kullanıldı, “PensİNvanyaÇetesinin AyasofyaPlanı”, hashtag’i ile Twitter’da paylaşımlar yapılmaya başlandı.

ERDOĞAN: ‘BUNLARIN HEPSİ TEZGAH’

Ayasofya siyaseti sonraki yıllarda da devam etti. 2016’da Ayasofya’da ezan okundu. Erdoğan 2019’da meselenin siyasi olduğunu kendisi de kabul etti. Öyle ki, “Bu işin bir siyasi boyutu var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah. Biz neyin ne zaman yapılacağını çok iyi biliyoruz” dedi.

Sonra fikir değiştirdi, birkaç gün sonra yeni bir açıklama yaptı ve “Seçimden sonra Ayasofya’ya giriş ücretsiz olabilir. Ayasofya’yı müze olarak değil, cami olarak ziyarete açabiliriz” dedi.

Bir tür “zafer” kazanma motivasyonuyla hareket etmek yerine on yıllardır iki dinin tüm estetik değerlerini kapsayan insanlığın özgün mirasını rahat bırakmak; bir asır kilise, yarım asır cami olarak kullanılmış bir mekanın insanlığın ortak değeri olarak korumak neden mi zor?

Zira Ayasofya bir müze olmanın yanı sıra, bir din istismarı takıntısıdır; zamanın müttefiklerinin birbirini zora düşürme yahut zeytin dalı uzatma hamlesidir, seçim kazanma vaadidir…

Velhasıl, Ayasofya’nın cami mi müze mi olması gerektiği, (Her neye karşı olursa olsun) inancın değil gündelik siyasetin meselesidir ve öyle kalacaktır.

‘KARARDAKİ ATATÜRK İMZASI SAHTE’ İDDİASI

2013 ve 2015 yıllarında MHP’li Yusuf Halaçoğlu Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması için kanun teklifi verdi. Her seferinde Ayasofya’nın cami olması kararında yer alan Atatürk’ün imzasının sahte olduğunu iddia etti. Belgedekinin bilinen imzadan farklı olduğunu iddia ediyordu. Ancak Sinan Meydan’ın ortaya çıkardığı üzere, Meclis tarafından verilmeden kısa süre önce Atatürk bu soyadı kullanmaya, dahası başka belgelerde de hafif farklılıklarla yeni imzasını denemeye başlamıştı bile…


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.