İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bizi biz yapan seçimlerimizdir

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Ohannes Kılıçdağı 

Patrik seçiminde bu anlayış yüzünden defolu, hatalı, ayıplı bir seçim süreci geçirmek zorunda kaldık. Aynı hataya vakıf seçimlerinde düşmemek lazım.

Beyoğlu Üç Horan Vakfı’nın Esayan Okulu’nun iki müdiresinin iş akdini feshetmesi, Ermeni toplumunun ve Türkiye hukuk sisteminde ‘gayrimüslim cemaatler’ olarak adlandırılan toplulukların vakıf seçimlerini yapamama sorununu gündemin ön sıralarına taşıdı. Aslında böyle hayati bir sorunun hep gündemin ön sıralarında olması lazım ama işte, içinde bulunduğumuz sosyolojik ve politik şartlar bu toplumları uyuşturmuş, sindirmiş vaziyette. 

Seçimler, seçim yönetmeliğinin idarece iptali sebebiyle sekiz yılı aşkın bir süredir yapılamıyor, malum. Seçimlerin dört senede bir yapıldığını düşünecek olursak, bu demektir ki mevcut yönetimlerin normal süreleri en az iki kere dolmuş. Yani, tabiri caizse son kullanma tarihleri çoktan geçmiş. Hepsi yorulmuş olmalılar, onlara da haksızlık. 

İdarenin yönetmeliği çıkarmak için sıkboğaz edildiğini de kimse söyleyemez. Seçim yönetmeliği hazırlanması için makul bir süre beklemek anlaşılırdır. Ama hadi, bir sene bekledik, iki sene bekledik… Olmuş sekiz sene. Kimse acele ettiğimizi söyleyemez. Artık burada idarenin iyi niyetinden bahsetmek çok zor.

İdare böyle de, vakıf yönetimleri ne yapmış? Avukat Sebu Aslangil’in söylediğine göre hiçbir şey yapmamışlar! Yani attıkları hiçbir hukuki adım yok. Düşünebiliyor musunuz? Sekiz sene geçmiş ve hiçbir vakfımız ve diğer toplumların vakıfları bu usulsüzlüğü, adaletsizliği mahkemeye taşımamış! Siz idarenin yerinde olsanız, böyle bir topluluğun yönetmeliğini hazırlamak için acele eder misiniz? İdare de iyi niyetli değil ama onu iten bir şey de yok. 

Seçimlerin olabilmesi için bu toplulukların, vakıf yönetimleriyle, lider olma iddiasında olanlarla, kanaat önderleriyle, basınıyla ve nihayet halkıyla güçlü bir şekilde seçim talebinde bulunması gerekiyor. Yani, seçim olması için seçimi istemek gerekiyor. Ha, “İsterseniz mutlaka alırsınız” diyemeyiz ama istemeden alamazsınız.

Yalnız burada bir noktanın altını belirli bir şekilde çizmek gerekiyor. “Seçim olsun da nasıl olursa olsun” denmemeli. Patrik seçiminde bu anlayış yüzünden defolu, hatalı, ayıplı bir seçim süreci geçirmek zorunda kaldık. Aynı hataya vakıf seçimlerinde düşmemek lazım. Vakıf seçimlerinin, adil ve Ermeni toplumunun ve bu yönetmelikten etkilenecek diğer toplulukların günümüzdeki demografik şartlarına uyan, demokratik bir yönetmelikle yapılması gerekiyor. Eğer, idare yakın zamanda bir seçim yönetmeliği çıkarmayı düşünüyorsa bunu resmileştirmeden önce mutlaka bu topluluklarla istişare etmeli ki sonradan gene ihtilaflar çıkmasın. Örneğin, geçen hafta da söylediğim gibi, seçim semt veya ilçe bazında düzenlenirse bu, amaca hizmet etmez. Bölgelere ayırmak oy tabanını genişletmek açısından faydalı olsa da beraberinde başka soru(n)lar getirecektir. Vakıf seçimlerini il bazında yaparak, bütün herkesi toplumun geleceğinde söz sahibi kılmanın, bu sorunları kökten halledeceğini düşünüyorum. Seçimlerin il bazında yapılmaması için de ilkesel veya pratik bir zorluk göremiyorum.  

Seçim çok temel bir haktır. Atama benzeri yöntemler bu hakkın açık gaspıdır. Kabul edilemez. Çocuklarımızın geleceğinin çalınması demektir. O hakka ne kadar sahip çıktığımız, çocuklarımıza ne kadar sahip çıktığımızı gösterecek. 

not: Avukat Sebu Aslangil’le bu konuları daha geniş konuştuğumuz videoya şuradan ulaşabilirsiniz. 

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/24085/bizi-biz-yapan-secimlerimizdir

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın