İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

AZİZ MOR AHRON KADİM SÜRYANİ MANASTIRI (4)

Fikri Demirtaş

Kilise, şimdi karşımızda harap yorgun,delik deşik duvarları, sökülmüş taşları ile ‘yıkılmadım ayaktayım’ dercesine tüm ihtişamı ile yaşamaya çalışıyor.

Manastırın içi, kubbesi delik deşik edilmiş. Defineciler büyük zarar vermişler. Daha önce sunağı da bulunduğu söylenen freskleri kazınmış. Taşlara isimler yazılmış. Ateşler yakılmış…

Yüzyılların izini duvarlarında taşımayı sürdürüyor, kartal yuvasında tarihe tanıklık ediyor. Muzaffer İris ‘Sabro’ dergisinde yazdığı “Mor Petrus’tan Turabdin’e bir yol hikayesinde” bir paragrafta: Ben Süryanileri bu manastıra benzetirim. Hep saldırıya uğramış, parçalanmış, dünyanın dört bir yanına yayılıp dağılmış, yok olmakla beraber hala dimdik ayakta direnmeye çalışan bir halk olarak görüyorum. Bu nedenle bu manastırın fotoğrafını kitabımın kapağına kullanmıştım” diyerek gerçek duygularını dile getirmiş. Bu bilgiler manastıra gitmeme sebep oldu desem yeridir.

Bir taraftan sohbet ederken Fotoğraf makinemizle de onlarca fotoğraf çektik, kameraya aldık.

Dağın zirvesine kurulmuş, tek başına bir yapı bu uzaklık ve tek başınalık, o tanrısal inziva hayatını akla getiriyor. Çünkü Süryani bilgeler mabetlerini kalabalıklardan uzak, sessizliğin ve ıssızlığın ortasında Tanrı ile baş başa kalmak istemişler. Ondandır yüce dağların, zirvelerini mesken tutmalarının sırrı.

Malatya’nın Hristiyanlık tarihinde önemli bir yeri var.

Malatya Patriklik merkezi olmuş. Hristiyanlık çevre illere buradan yayılmış…

Hekimhan’da bulunan Selçuklu dönemi Kervansarayın kitabesi üç dillidir: Süryanice, Ermenice ve Selçuklu Arapçası. Günümüzde de Malatya’da 15-20 Süryani ve Ermeni aile yaşamaktadır.

Kartal yuvası Mor Ahron’dan teleskop, dürbün ve fotoğraf makinesiyle gözlemlerle seyredeceğimiz Fırat nehrinde yer alan Karakaya baraj gölü manzarası göz alabildiğince uzuyor. Malatya ovası baraja kadar olan kısım yeşil sofra bezi serilmiş gibi, Beydağ’ının etekleri ise Asbuzu bağları betonlaşmış gri bir sofra bezi serilmiş çöl gibi görünüyordu.

Barajın karşısı yani doğu tarafında Malatya, Battalgazi, Kale, Yeşilyurt, Akçadağ kuzey tarafında Yazıhan, Hekimhan,Arguvan, Arapkir, Keban yolu görülmektedir.

Bulunduğu konum itibariyle tüm Karakaya Baraj Gölü, Fırat havzasını ayaklar altına alan kıyı şeridini süsleyen eşsiz manzarası, dağlarını

güneşin doğuşu ve batışıyla da ziyaretçilerini kendine hayran bırakmaktadır.

Malatya ve bölgede yetişen üretiminde dünyada ilk sırada yer alan kayısı bahçeleri, kışın kar yağışının ardından beyaza bürünerek, ilkbaharda çiçek açarak beyaz gelinliği ile yazın

güneşin altın yumurtaları ve sonbaharda sarı, kızıl altın yapraklarıyla her mevsim görenleri büyülüyor. Fotoğraf çekenlere kameraya alanlara görsel görüntüler sunuyor.

Güneş dağların arkasında yavaş yavaş dinlenmeye çekiliyordu.

Kiliseden ayrılırken hava yeni kararmaya başlamıştı.

Bu topraklarda yaşayan Kadim Süryani Halkının niyetine çantamdan çıkardığım kalın bir mumu yakıp kilisenin bir penceresinin önüne bıraktım.Geldiğimiz yerden aşağıya giderken arkamızı dönüp tekrar kiliseye bakınca yanan mum

kilisenin içinde mistik bir görünüm veriyordu.

Mum ışığı yıkık taş duvarların üzerinde titriyordu. Işık sesini arıyordu. İnsanları, gözlerden uzak, yüksek dağların bağrında kaybolmuş bu muhteşem mabedi böylesine büyük bir inatla defalarca yeniden kurmaya iten şey neydi? İnanç…

Hristiyanlıkta mum, ışığı ile karanlığın hükmüne son veren dünyanın ve yaşamın ışığı kabul eden Mesih İsa’yı simgeliyormuş.>>DEVAM EDECEK

http://www.malatyasonsoz.com.tr/aziz-mor-ahron-kadim-suryani-manastiri-4-h311204.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın