İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hıristiyanlığı ne kadar biliyoruz?

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

İdris TÜZÜN

Avrupa tarihini ne kadar biliyoruz?

‘Bize ne’ Avrupa tarihinden diyebilirsiniz. (Bazıları bize ne Osmanlı tarihinden bile diyebiliyor.)

Tarih bilmek bugünü anlamaya vesiledir. Tarihi bilmeden bugünü anlamak, bu günkü problemlere doğru çözüm bulmak mümkün değildir. Bütün tafsilatıyla olmasa da bizim hem kendi tarihimizi, hem de övüp övüp göklere çıkarılan şu batının tarihini iyi bilmemiz gerekir. Tarihi bilelim ki, kendimizi bilelim.

Bazıları tarihi bilmemekten kaynaklanan bir cehaletle “İslâm nasılsa, Hıristiyanlık da öyledir” zannediyor. Bilhassa ateistler Hıristiyanlıktaki yanlışların aynen İslâm’da da olduğunu zannederek, İslâm’a hücum edebiliyor. Hıristiyanlıkla İslâm arasındaki farklardan çok az bir kısmını aşağıdaki yazıdan görebiliriz.

Stefan Zweig, “Vicdan Zorbalığa Karşı” adlı kitabında Protestanlığın Kalvinizm kolunu kuran John Calvin’den (ö. 1564) bahsetmektedir. Yazarın anlattığına göre, John Calvin, bazı Hıristiyanlar tarafından Cenevre’nin başına geçirilmiştir. Calvin bu şehirde sıkı bir disiplin kurmuş, bir müddet sonra bu disiplin, sınırlarını aşarak, adeta Cenevre’yi bir açık hava hapishanesine dönüştürmüştür. Calvin tarafından dini kuralları ihlal ettiği gerekçesiyle bazı şahıslara verilen cezaların bir kısmı şöyle:

Bir yurttaş vaftiz töreni sırasında gülümsemiş; 3 gün hapis.

İşçiler kahvaltıda ezme yemişler; üç gün ekmek ve su verilmeyecek.

İki yurttaş kuka oynamış; hapis.

Diğer ikisi çeyrek şişe şaraba zar atmış; hapis.

Adamın biri oğlunun İbrahim adıyla vaftiz edilmesine itiraz etmiş; hapis.

Kör bir kemancı dans müziği çalmış; sınır dışı.

Bir başkası Castellio’nun İncil çevirisini övmüş, şehirden kovulmuş.

Kızın biri buz pateni yaparken yakalanmış, kadının biri kocasının mezarına kapanmış, yurttaşın biri ibadet esnasında yanındakine bir tutam tütün vermiş; kilise meclisine celp, tembih ve tövbe.

Bir takım neşeli kimseler Epifanya’da pastanın içine bir fasulye tanesi koymuşlar; 24 saat kuru ekmek ve su.

Yurttaşın biri “Maitre” yerine “Monsieur” Calvin demiş, birkaç çiftçi kilise ziyaretinden sonra eskiden adet olduğu gibi iş konuşmuşlar; hapis, hapis, hapis.

Adamın biri kâğıt oynamış; kartlar boynunda teşhir direğine.

Bir başkası coşup sokakta şarkı söylemiş; dışarıda söylemeye mahkûm edilmiş, yani şehirden uzaklaştırılmış.

İki miço kimseyi öldürmeksizin bir kavgaya karışmış, idam.[1]

Bebek vaftizini reddeden 80 yaşındaki bir kadın, altı çocuk annesi kızıyla beraber idam edilmiş, teslis inancının Allah’ın birliğiyle çatıştığını söyleyen ve reddeden Michael Servetos diri, diri ağır ateşte yakılarak öldürülmüştür.[2]

Zweig’in anlattığına göre, Calvin’in Cenevre’ye hâkim olduğu ilk beş yılda 13 kişi asılmış, 35 kişi yakılmış, 76 kişi evinden, barkından kovulmuştur. Hapishaneler öyle dolmuştur ki, görevli şahıs artık hapse başka kimse alamayacağını bildirmek zorunda kalmıştır.[3] Tabii ki bütün bunlar din adamları tarafından, din adına yapılmıştır.

Bu tür cezalar orta çağ Avrupa’sının her şehrinde görülebilmektedir. Victor Hugo bir konuşmasında 1760 yıllarında Fransa’da iki şahsın kilise tarafından idamından bahsetmektedir. Birinci olayda, bir gencin intihar ettiğini, kilisenin bu intiharı cinayet olarak değerlendirip, gencin babasını suçladığını ve arkasından işkenceler altında adamı öldürdüklerini anlatır. İkinci olayda Fransa’nın bir şehrinde, bir köprüde, yerde bir haç bulunduğunu, oraya bu haçı atanın 19 yaşında bir delikanlı olduğunun iddia edildiği, daha sonra bu delikanlının yakalanarak işkencelerle öldürüldüğünü anlatır. Her iki olayda da suçluların suçu isbat edilmiş değildir ve kurbanlar suçu reddetmişlerdir. Fakat yanılmaz kilise ne diyorsa, o doğru kabul edilmiştir.[4]

Hıristiyan kilisesinin engizisyon mahkemelerince öldürülen insanların sayısı 300 000 olarak tahmin ediliyor. Bunların 32 000’i diri diri yakılarak öldürülmüştür.[5]

Elbette böyle bir din anlayışı ve uygulaması insanların nefretini kazanır. Batıdaki insanların Hıristiyanlıktan nefret etmesi, onun aleyhine geçmesi yadırganacak bir durum değildir. Bir papazın Voltaire’e “Hıristiyanlığı yıkıyorsunuz. Onun yerine ne koyacaksınız” dediği, Voltaire’inde “Sizi kan içici bir canavardan kurtarıyorum, yetmez mi?” diye cevap verdiği nakledilir.

Fakat İslâm dininde hiçbir mezhepte yukarıdaki olaylara benzer bir durumdan söz etmek mümkün değildir. Bizdeki ateistlerin İslâm’a düşmanlıkları hiçbir haklı gerekçeye dayanmamaktadır.

[1] Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı, Can Yayınları, 2016, s, 68 vd.

[2] Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı, s, 132, 144.

[3] Stefan Zweig, Vicdan Zorbalığa Karşı, s, 66.

[4] Nejat Muallimoğlu, Hitabet, s, 640.

[5] Ali Hasan En-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, s. 211.

https://www.risalehaber.com/hiristiyanligi-ne-kadar-biliyoruz-22029yy.htm

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın