İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Zehirli Sarmaşık 5- “Eski rejim öyle ahlaklıydı ki; Türk kızlarını sapık papazlara yem ettiler!

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Türk kızlarını sağık papazlara yem ettiler… Selcan Taşçı Hamşioğlu’nun yazı dizisi…

Damat Ferit, Rıza Tevfik, Refik Halit, Ali Kemal, Lütfi Fikri, Mustafa Sabri, Refi Cevat… Atatürk’ün “İngiliz Devleti’nin, Osmanlı Devleti’ni bir bütün olarak korumak ve himaye etmek isteğinde olup olamayacağını bir defa olsun dikkate alıp almadıkları, üzerinde düşünülmeye değer” dediği bu İngiliz Muhipleri’nin tamamı aynı zamanda birer Hürriyet ve İtilaf Partisi üyesiydi. Matruşka gibi, aynı zamanda “Kürt Teali Cemiyeti”yle ortak üyelerinin sayısı da hiç az değildi.

“MEGRİ… MEGRİ…”

Kaynağını, Prens Sabahattin’in adem-i merkeziyetçi Ahrar Fırkası’ndan alan, zaman içinde başka liberal partilerle de birleşen Hürriyet ve İtilaf Fırkası, “En felsefi manasıyla hürriyete vasıl olmak” taraftarıydı; ve ironik biçimde buna ancak “ecnebilerin nasihatları/planlarıyla(!)” varılabileceği inancındaydı; “Bu mülkün atisi ve hali İngiliz dostluğu ile temin olunabilirdi.” İttihat ve Terakki’nin savunduğu “Türkçülük”, “devletin etnik yapısında dağılmaya yol açacak tehlikeli bir düşünce”ydi.

Yani onlar da diyorlardı ki; “Megri… Megri…”

Yetmez; “???..”. “???…”, “Kravgi… Kravgi…”

Türk ülkesinde, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” demek ilkellikti; “Ay-yıldızlı” bayrağı dalgalandırmak mı? Sakın ha, incinirlerdi!

SYKES’İN ERMENİCE İLAHİ RÜYASI

Rum mebuslar, “1 milyon Ermeni ile 550 bin Rum’un katledildiği” iddiasıyla, Meclis’e arka arkaya “Ermenilerin, Rumların ve Arapların maruz kaldığı faciaların araştırılması” önergeleri verirken, aynı anda hem İngiliz Muhibi, hem Kürdistan destekçisi ve hem de Hürriyet-İtilaf Üyesi olan zevat memleketin kurtuluşunun “merkeziyetçi yapıdan uzaklaşmak”ta olduğunu savunuyordu!

Nihayetinde, “Türkiye diye bir şey artık olmamalı” diyen Mark Sykes’ın biricik hayaline gölge düşmemeli ve  “Ayasofya’da ve Ömer camiinde, bütün kahraman küçük ulusların şerefine Galce, Lehçe, Keltce ve Ermenice ilahiler okuyabilmeliydi”!

“KÜRDİSTAN”CI ŞEYHÜLİSLAM

İlahi demişken…

Devrin şeyhülislamlarından; Kuvay-ı Milliyecilerin “kudurmuş haydutlar” diye tanımlandığı Teali İslam bildirisini hazırlayan, saltanat şurasında Sevr’i onaylayan, Mustafa Kemal ve “milliyetçi ileri gelenler” hakkında ölüm, Kaymakam Kemal Bey için idam fetvası veren, Cumhuriyetin ilanından sonra Cumhuriyet’e itaat etmeyi kabul eden her ferdin mürtet olduğu fetvasını yayınlayan, “İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir” diyen Mustafa Sabri Efendi de bir Hürriyet ve İtilaf+İngiliz Muhipleri koalisyonu üyesiydi;

Ve, Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Seyit Abdülkadir ile “Özerk bir Kürdistan kurulmasına ilişkin anlaşmayı” imzalayan üç kişiden biriydi.

“Elimden gelse Türkleri Arap yaparım” diyen, “Yalnız Müslüman ve insan / Olarak kalmak üzere Türklükten/ Şeref ve izzetimle istife/ Ediyorum, Allah’ın huzurunda/ O, hürriyetim tamam işte! / Ben de ayniyle red edip Türk’ü / Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme / Beni Türk Milletinden addetme” diye şiirler yazan bu zat, Şeyh Sait isyanının bastırılmasını da “Türklerin Ermenilerden sonra Kürtleri de imha etmesi” olarak tanımlayacaktı.

BATI SİLAHIYLA, BATILILAŞMA İSYAN!

Atatürk yine haklıydı; “Bizi yanlış yola sevk eden habisler, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdi.”

Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin kol kanat gerdiği Şeyh Sait, sorgusunda, Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi’den etkilenerek isyan ettiğini söyleyecekti!

Ziyaeddin Efendi, isyandan birkaç hafta önce Meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada yeni rejimin, “Terakki” kılıfı altında dini hisleri rencide  ettiğini ve sadece ahlaksızlık getirdiğini iddia etmişti.

Sözüm ona, Ziyaeddin Efendi’nin “Batılılaşma diye memleketin çamurların içine sürüklendiğini” söylediği konuşmasından etkilenip, Cumhuriyeti dinsizlikle suçlayarak isyana kalkışan Şeyh Sait, silahlarını da, cüretini de İngilizlerden almıştı!

HER TAŞIN ALTINDA ONLAR VAR

İngiliz Muhipleri Cemiyeti Başkanı Sait Molla’nın, cemiyetin kurucusu İngiliz ajan Rahip Frew’e yazdığı mektuplar, hem milli mücadeleye karşı girişilen isyanların hem de “Kürdistan” fitnesinin bizatihi İngiltere eliyle organize edildiğini belgeliyordu.

Adapazarı, Karacabey gibi birçok yerde isyanlar Frew’in parası ve Sait Molla’nın kışkırtmasıyla gerçekleşmiş, yine bu cemiyetin işi olan Sivas Kongresi’nin basılması planı ise “Kürt Lawrence”ı olmak hevesindeki ajan Noel ile örgütlediği Kürt aşiretleri tarafından uygulanmaya çalışılmıştı.

ATATÜRK’E SUİKAST GİRİŞİMİ

İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan ve “İstanbul’un resmen işgali ile Osmanlı’ya ‘barış(!)’ şartlarını kabul ettirirken oluşabilecek direnişi engellemek üzere milliyetçi liderlerin tutuklanması” kararlarının alındığı toplantıda, Mr. Cambon şöyle der:

-İlk yapacağımız iş bunların milliyetçi liderlerini yok etmek olmalıdır. Türkler’de diğer doğululara benzer, başları ezilirse sönerler!..

Bu çok önemli görev Mustafa Sagir’e verilir.

Sagir, Peşaver’den getirildiği çocuk yaşından itibaren “özenle” yetiştirilen, “İngiltere’ye sadık kalacağına , kralın taht ve tacı tehlikeye uğradığı takdirde , bu hususta hayatını bile fedadan çekinmeyeceğine” Kuran’ı Kerim üzerine yemin ettirilen, Hint mankurtu bir İngiliz ajanıdır.

Sagir’in planını yapmadan önce öğrenmek istediği bir şey vardır:

– Bana yardımcı olacak çok güvenilir iki Türk bulunabilir mi?

Cevap Yüzbaşı Bennet’tan gelir:

– Çok mümkündür. Elimizde Türk casus ve memurları vardır. Bunlar Hürriyet ve İtilaf partisi mensuplarıdır.

Milli Mücadelecilerin haber alma teşkilatı olan Karakol Cemiyeti’nin içine kadar sızan Sagir, Ankara Hükümeti’ne destek olan kim varsa hepsini tek tek fişler ve görünmez mürekkeple şifreli olarak yazdığı anlaşılan raporlarla İngiltere’ye bildirir ama suikast planını uygulayamadan yakayı ele verir ve idam edilir.

Merak ediyorum;

Kendileri İngiliz muhiplerinin muhibi oldukları halde utanmadan Atatürk’ü “İngilizler’in adamı” olmakla suçlayanlar, Sagir, başarılı olup da Mustafa Kemal’i öldürebilmiş olsaydı ne yazacak, ne konuşacaklardı?

“Kahramanlaştırmak için öldürdüler” mi diyeceklerdi bu sefer de!!!

UTANÇ VESİKALARI

Sait Molla’nın, İngiliz rahip Frew’e yazdığı yüz kızartıcı satırlardan bazıları şöyle:

“Dün sabah Adil Bey’le birlikte Damat Ferit Paşa Hazretleri’ni ziyaret ettim. Biraz daha sabretmeleri ve beklemeleri gereğini tarafınızdan kendilerine bildirdim. Paşa Hazretleri, cevap olarak size teşekkür etmekle birlikte, Kuva-yı Milliye’nin Anadolu’da tamamen kök saldığını, buna karşı bir hareketle başındaki melunlar tepelendirilmedikçe, kendilerinin iktidar mevkiine gelemeyeceklerini, Zâtışâhâne’nin de tasvibine sunulan anlaşma hükümlerinin konferansta savunulmasına imkân olmadığını, Kuva-yı Milliye’nin dağıtılması için şanlı İngiliz Hükûmeti nezdinde hemen teşebbüse geçilerek, Babıâli’ye, milletvekili seçiminden önce ortak bir notanın verilmesini, Adapazarı, Karacabey ve Şile’de Rumlara karşı girişecekleri saldırıları esas alarak ve Kuva-yı Milli’yenin güvenliği bozduğunu ileri sürerek, işin çabuklaştırılmasına çalışmamızı ve İngiliz basınının Kuva-yı Milliye aleyhinde yayın yapmasının sağlanmasını torpido ile özel olarak gönderilen “E.B.K, 19/2″‘ye telsiz telgrafla dün görüştüğümüz konular üzerinde talimat verilmesini rica ediyor. “

“Kürt Tealî Cemiyeti’ndeki yakın dostlarımızla görüştüm. Yeni geldiklerinden, birkaç gün sonra verilen talimat çerçevesinde hazırlık yapacaklarını, yalnız Kürt aşiretlerinin bulunduğu Doğu illerine gönderilecek arkadaşlar için büyük bir ödeneğe ihtiyaç olduğunu söylediler.”

Zaferden sonra kaçıp Kıbrıs’a sığınan Sait Molla için,  “Yılan gibi bağrını sürüyerek gelen bir firari” yazan Kıbrıslı gazeteci Mehmet Remzi Okan, İngiliz mahkemesi tarafından yargılanacak ve iftira, tahkir suçlarından 2 ay hapis cezasına çarptırılacaktır!

Rahip Frew’e gelince…

“İstanbul Dershanesi”nin, Agopyan Han’ın duvarlarının dili olsa da konuşsa…

“Çok iğrenç, çok feci, tüyler ürpertici ve en soğukkanlı insanı bile isyana teşvik edici vahşetleri” dilden dile dolaşan, “Türk kanı içerek” eğlenen ve “her gün kapısından sayısız genç ve kibar Türk kızı geçen” işkenceci Bennet’a lojistik desteğinde bulunan Frew’den başkası değildi; yine Sait Molla’yla birlikte tabii!

İNGİLTERE’NİN KÜRTLERİ

İngiliz ajanı Noel ile birlikte “Bağımsız Kürdistan propagandası yapmak üzere” Malatya’ya gelenlerden biri de Mevlanazade Rıfat’tı.

Mustafa Kemal, daha Samsun’a çıkmadan önce,  Harbiye Nezareti’ne başvurmuş ve yaptığı yayınlardan dolayı Mevlanzade hakkında işlem yapılmasını istemişti. O işlem hiçbir zaman yapılmadığı gibi, Atatürk’ün şikayet mektubu da  Mevlanzade’ye gönderilmişti!

Osmanlı nezdinde “devletin paşası”ndan daha hatırlı olan bu kişi, Said Nursi’ye “Kürdistan’ı kurmayı” teklif edecek, zaferden sonra kaçtığı Yunanistan’daysa kuyruğu sıkışınca “muhbirlik” yapacaktı.

İngiliz Dışişleri Bakanlığı raporuna göre Nemrut Mustafa Paşa, “Türklere karşı Rum, Ermeni ve Kürtlerin işbirliği yapması için” çalışmıştı. Oğlu Abdülaziz ile kızları Encüm ve Zehra da bölücü kürtçü yapılanmalara mensuptu.

Kürt Teali Cemiyeti’nin başkanlığını da yapan Nemrut Mustafa’nın, Mustafa Kemal’e olan kini o denliydi ki, sırf  ondan bahsederken “Paşa” ünvanını kullandıkları için Vakit ve İkdam gazetelerini kapattırmış, sahiplerini de ayrıca cezalandırmıştı!

Bursa Valiliği döneminde şehitler için “köpek ölüsünden farkları yok” diyen Nemrut Mustafa, Divan-ı Harbi Örfi Reisiyken verdiği idam kararıyla da Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’i şehit etmekte sakınca görmemişti, başta Atatürk daha bir çok milli mücadeleciyi gıyaplarında idama mahkum etmişti.

Bu hain, Şam’a kaçmasından sonra İngilizlerin kurduğu sözde “Güney Kürdistan İmparatorluğu”nun Maarif Bakanlığını yapacak, Şeyh Sait isyanını planlayanlar arasında yer alacaktı.

HEPSİ AYNI ŞUURALTININ İFADESİ

Atatürk “İttihat ve Terakki’nin çok kusurları ve yanlışları olabilir” dedikten sonra şunu ilave etmişti:

“Ama vatanperverliği münakaşaların üstündedir.”

Öyle olup olmadıklarına bakılmaksızın, İngiltere’nin Osmanlı topraklarındaki ali menfaatlerini tehlikeye sokma potansiyeline sahip kim varsa “İttihatçı” adı altında tutuklanmasının, sürgün yahut idam edilmesinin yegane sebebi işte bu küçük ayrıntıda gizliydi;

Bu insanlar vatana ihanet etmezlerdi ve etmeyeceklerdi.

Ziya Gökalp’ler, Yusuf Akçura’lar, Hamdullah Suphi’ler üniversiteden uzaklaştırılırken, yerlerine  “Niçin müteessir oluyorsunuz efendiler, memnun olmalısınız, Yunanlılar bizim menfaatimize çalışıyorlar, memleketi bâğîlerden tathîre uğraşıyorlar” diyen Cenap Şahabettinlerin getirilmesi tesadüf değildi.

Peyam-ı Sabah’ın, “Kuyucu Murat Paşa Celalilere nasıl muamele etmiş ise Kuvayı Milliye’ye de öyle muamele edilmelidir” çığlıkları tesadüf değildi.

Mustafa Kemal’in, her gün binlerce Türk’ün ocağını söndüren “Rumlardan daha tehlikeli” sayılması tesadüf değildi.

Hepsi, “Türkmenlerle birlikte isyan ettikleri için yakalananlardan bazılarının Ermeni çıkarsa ne olur” sorusuna,  “Ermeniler kurtulurlar” diye cevap/fetva veren Ebussuud’dan miras kalmış bir şuuraltının ifadesiydi.

TÜRKLEŞME SAVAŞI

Sanki bir suç, bir ayıp, bir günah, bir ihanet gibi, “Tarih kitaplarımızda “Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırılan savaş “Bağımsızlık Savaşı” yani o dönemki adıyla “İstiklâl Savaşı” olarak geçer. Kurtuluş kelimesinin seçilmesinin düşmandan kurtulmaktan daha öte bir anlamı olabilir mi dersiniz? Örneğin bağımsızlık kelimesinin özne olarak savaşta emeği geçen herkese işaret etmesi ama kurtuluş kelimesinin illâki bir kurtarıcıyı çağrıştırmasıyla bir ilgisi olabilir mi?” Diye soruyor ya birileri…

Evet!

19 Mayıs 1919 günü “fiilen” başlatılan Kurtuluş Savaşı, Yunan, İngiliz, Fransız, İtalyan işgali altındaki Türk ülkesinin bağımsızlaştırmakla kalmadı, Türkleri işte bu kafanın yüzlerce yıldır devama den zulmünden de kurtardı!

Bu savaş, “Tarih-i cihanda bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman Devleti tesis eden ve bunların hepsini hadisat ile tecrübe eyleyen Türk Milleti’nin bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis etmesinin” de savaşıydı.

Ne mutlu ki kazanıldı.

-SON-

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/zehirli-sarmasik-5-eski-rejim-oyle-ahlakliydi-ki-turk-kizlarini-sapik-papazlara-yem–279353h.htm

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın