İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni dostum

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Emin Çölaşan

Sevgili okurlarım, şu sıkıntılı günlerimizde bazen konu değiştirmek, geçmişte yaşadığım bazı acı ve tatlı olayları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yazı konumuz Fransa’da, Marsilya’da yaşayan Ermeni kökenli bir Türk vatandaşı. Yıllar önce oraya yerleşmiş.

İsmi Albert Azaryan.

Türkiye’ye büyük bir aşkla bağlı. Türkiye ve özellikle İstanbul gözünde tütüyor. Yıllardır gelememiş.

Zor duruma düşen birileri için yazı yazmıştım, onlara yardım parası gönderdi. Mektup yazıp teşekkür ettim.

Sonra o bana yazdı, ben ona yazdım. “Sayın Çölaşan” diye başlayan ilk mektubundan sonra bana hitap tarzı hep “Sevgili ordinaryüs” oldu. Profesörlüğün en üst mertebesi!

“Fenerbahçeli Lefter futbolda ordinaryüstü, sen gazetecilikte…” 

Yaşça benden büyük. Ben de ona mektuplarımda ve telefonda “Albert Baba” diyorum. Sonra telefonlaşmaya başladık.

İlginç bir adam. Türkiye’de deprem oluyor para gönderiyor. Gülhane’deki gaziler için kampanya başlatıyorum, para gönderiyor. Türkiye’de fakir fukara birkaç çocuğu okutuyor.

Bir keresinde telefon ettiğimde ahizeden Türk Sanat Müziği sesleri geliyordu.

“Ah be Ordinaryüs, vatan hasretimizi burada bu müzikle ve senin sesinle gideriyoruz. Tam zamanında aradın, ben de biraz önce kahveden gelmiştim.

“Ne kahvesi baba?”

“Bizim Türk işçilerin kahvesine takılırım ben. Hepsi benim evladımdır burada.”

Bir gün mektup alıyorum:

“Nedir bu memleketteki rezaletler be? Bu memleketi sokakta mı bulduk? Nasıl bu kadar yolsuzluk olur? Sen yazıyorsun ben çıldırıyorum.”

★★★

Bir gün gazeteye biri geliyor:

“Abi ben Fransa’da gurbetçi işçiyim, arabamla Yozgat’a gidiyorum. Albert Baba sana bir paket yolladı, onu getirdim. O bizim babamızdır, oradaki elimiz ayağımızdır. Gariban, fakir fukara dostudur.”

En az 10 kiloluk kocaman kutuyu açıyorum.

İçindekilerden bazıları: Plastik mandal, deodorant, çikolata, parfüm, kâğıt peçete, sabun, neskafe, viski, kazak ve daha neler neler…

Ve içinde kısa bir not:

“Eminciğim, bu evladımız arabasıyla izne geliyordu. Bu küçük armağanımı lütfen kabul et. Çam sakızı çoban armağanıdır.”

Ben de aynı işçimizle ona imzalı kitaplarımı gönderiyorum.

★★★

Albert Baba’nın yine Ermeni kökenli bir arkadaşı var orada. Paul Susikyan. Albert Baba koyu Beşiktaş, Paul koyu Galatasaray taraftarı. Oradan biri siyah-beyazlı, öteki sarı-kırmızılı bayraklara bürünmüş resimlerini gönderiyorlar. Albert Baba arıyor:

“Dua et, bu hafta Kartal kazansın…”

Mektupları da zaten “En büyük Kara Kartal” diye bitiyor.

Gazeteci ile okuru arasında oluşan dostluk!

★★★

Bir gün telefon ediyor ki, birkaç günlüğüne İstanbul’a gelmiş. Hemen onu Ankara’ya çağırıyorum. Zamanı kısıtlı, gelemiyor.

“Kartal’ın maçına geldim, izledim. Artık ölsem de gam yemem.”

Sonra anlatıyor:

“Tam yedi yıldan beri vatanımı görmemiştim. Vatan hasretinin ne olduğunu ben bilirim. Bu hafta Kartal’ı gözlerimle seyrettim be Ordinaryüs. Düşünebiliyor musun, Kartal karşımdaydı. Artık ölsem de gam yemem.”

★★★

Aradan bir süre geçti…

Postadan, zarftan büyükçe bir kart çıktı.

Ön tarafında Albert Azaryan’ın resmi. Onu bana daha önce gönderdiği resimlerden tanıyorum. Zarfın içine baktım, başka bir şey yok.

Kartın arkasını çevirdim.

Fransızca, Ermenice (Ermeni harfleriyle) bazı yazılar.

Yanımdakiler anlattı, Türkçe bölümünü okuyunca “Yapma be baba” diye bağırmışım.

Orası aynen şöyle:

“Bu satırlarımızla size bildiririz arkadaş ve dostunuz ALBERT AZARYAN 6 Mart Çarşamba tarihinde Fransa’da 66 yaşında ani vefatını. 

Cenaze merasimi 18 Mart Cuma günü Marsilya’da Sen Jerome Kilisesi’nde kılınmıştır. Dostları. 

Son arzusuna uyularak BJK bayrağına sarılı olarak gömülmüştür.” 

İşte size yıllar öncesinden bir anı!

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/emin-colasan/ermeni-dostum-5804741/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın