İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dört din bir kitap: Alevi Dede’sinden duyulan rahatsızlık

Günlerdir Alevi kanaat önderleri, aktivistleri dergâh ve dernek temsilcileriyle koronadan istifade dost muhabbetlerinde kendimi buluyorum. Konu dönüp dolaşıp her defasında aynı yere bir kez daha geliyor ve “bizim taleplerimizi temsil ediyor ve destekliyoruz” cümlesiyle bitiyor. Sonra televizyonu açıyorum “bu anlayışı kınıyor ve telin (lanet) ediyorum” diyen o malum sesi duyuyorum. O ses resmiyette devletin en tepesindeki birinci adama ait. Cumhurbaşkanı, belki kendisine de oy vermiş olan vatandaşlarının bir kısmının inanç önderinin resmedildiği bir broşürü kastederek “lanetliyorum” diyor.

Tamam, hakkını yemeyelim, o inancın mensuplarını değil, o broşürü basan ‘anlayışı’ lanetliyor. Yine de kaçak dövüşen biri, bizler onun anlayışını telin ettiğimizde hemen hâkimleri, savcıları seferber edip ‘hakaret’ davası açıyor. Elinden daha fazlası da geliyor elbette ki şahsının telin etmekten daha fazlasını yaptırdığı işleri sıralasak bu sayfalara sığmaz. Şöyle ustaca dövüşen biri çıkmadı hiç karşımıza. Bizim asıl ‘lanetimiz’ bu olsa gerek…

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Sosyal ve Kültür Daire Başkanlığı 23 Nisan vesilesiyle yüz bin çocuğa ‘Cumhuriyet ve Demokrasi’ temalı bir kitapçık dağıttı. Kitapçığın inanç ve ifade özgürlüğü bölümünde İslam, Hıristiyanlık ve Musevilik dinlerinin temsilcilerinin yanına bir de Aleviliğin inanç önderi ve temsilcisi kabul edilen bir Dede resmi kondu. Üç ‘hak’ dinin yanına ‘hak’ olmadığı iddia edilen Aleviliği temsilen bir dedenin konması, Sünni inanç anlayışının zihnine mıhla çakılı ayrımcılık ve eşitsizlik algısının fışkırmasını beraberinde getirdi.

Garip ki ne garip… Bu resimden Türkiye’de yaşayan Hıristiyan ve Musevi din temsilcileri ne rahatsızlık duydu ne de kendi dinleriyle Aleviliğin bir karede eşit resmedilmesini ‘lanetlediler’. Lanetleyen de rahatsızlık duyan da kendini reisi cumhurdan çok Sünni İslam’ın halifesi sanan, devlet sahibi, Erdoğan ve onun saray soytarıları oldu. Türkiye dışından Hristiyan, Musevi ve İslam dünyasından da bu resmedilmeye dair herhangi bir ses çıkmadı.

Tek höyküren ses Türkiye Cumhuriyeti topraklarından yükseldi. Gayet normal, Türkiye’ye özgü yerel bir mesele olduğu için cevabı da verebilirsiniz buna elbette… Evet doğru, Vatika’nın nesine bu resim… Türkiye’nin yerel bir meselesi. Fakat sorunun adını doğru koyalım. Bu broşür Sünni, Hristiyan ve Musevi inanca mensup Türkiye halkları arasında değil, sadece devlet katında bir ‘rahatsızlığa’ vesile olduğu için ‘yerel’ bir sorun olmaktan çıkıyor, bir statu quo, bir devlet politikası sorununa, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yurttaşlarının bir kısmıyla kuramadığı demokratik ilişkinin, varlığın reddine dayalı yüzyıllık bir siyasetin sesine dönüşüyor.

O devlet ki bugün Sünni İslam’ı resmi devlet ideolojisi olarak radikal bir biçimde savunuyor ve hatta şeriat hükümlerini fiili olarak hayata geçiren faşizan, gerici ve bağnaz idareciler tarafından yönetiliyor. Ve bunların Alevilere ve Aleviliğe zorla giydirmek istediği Sünni İslam gömleğidir. Aleviliği İslamiyet içine sokarak, her tür eşit yurttaşlık, farklılık, kimlik ve hak taleplerini bastırmak ve nötralize edip konuyu kapatmak.

Alevilik İslam’ın içinde mi dışında mı tartışması Alevilerin kendi arasında da yürüttüğü ve belki bir ömür daha yürütecekleri özcü (essentialism) bir tartışma. Her özcü tartışmada olduğu gibi bu soru da, cevabını bulamadan, yeni nesiller tarafından yeniden sorulup tartışılacaktır. O yüzden hiç bitmeyecek. Aynı Sisyphos’un kaya taşıma cezasında olduğu gibi. Sisyphos, bin bir emekle o koca kayayı tam dağın zirvesine koyacakken kaya yeniden aşağıya yuvarlanacak ve başladığı yerden kayayı yeniden zirveye taşıyacaktır. Ve bu sonsuza kadar devam edecektir. Öz, asıl, ilk, temel sorularının cevabını arayan her tartışmanın makûs talihi…

Alevilik üzerine araştırmalar yapan örneğin Martin Sökefeldt gibi araştırmacılar da bu tartışmanın Aleviler arasında olduğunu fakat Alevilerin kendilerini ne olduklarından ziyade daha çok ne olmadıkları üzerinden tanımladıklarına teşne olduğunu kalın harflerle çizer. ‘Alevilik nedir’den ziyade, Alevilik ne değildir, Alevi kim değildir sorularının cevabı vardır Alevi toplumunda. Alevilik, Sünnilik değildir, Alevilik İslam değildir, bir Alevi Sünni değildir. Aslında oldukça basit. Her Alevinin yaşadığı, her bölgede yaşanılan Aleviliğin kendi Aleviliği vardır, o yüzden de tüm Alevilerin üzerinde ortaklaştığı bir tanımı yoktur. Fakat Aleviliğin ne olmadığından hareketle bazı kıstasları olmazsa olmaz kabul edenler de vardır. Alevilik konusunda Almanya’daki kurumsal çalışma ve özel araştırmalarıyla bilinen İsmail Kaplan örneğin iki koşulun gerekli olduğunu belirtiyor. Birincisi, kişinin kendisini Alevi olarak görüp tanımlaması, yani ‘Ben Aleviyim’ demesi, ikincisi Cem’i Alevilik inancının ibadeti olarak kabul etmesi. Kaplan’a göre her iki koşul aynı anda olmalı.

Egemen Sünni İslam, Aleviler arasındaki ve Alevilik içindeki çoğulculuğu ve esnekliği bir zaaf, bir yetersizlik ve eksiklik olarak okuyor. Kendi tekçi, türdeşleştirici inanç yorumunu Alevilere ve Aleviliğe dayatıyor, tek renk gömleği Aleviliğe giydirmekle uğraşıyor, her ne ise olduğu gibi kabul etmiyor. Yani Aleviliği yok etmekle meşgul.

Bu broşür nedeniyle görüştüğüm AABF Onursal Başkanı Turgut Öker, orada resmedilen Dede’nin, Alevilerin ve Aleviliğin inanç önderi olduğunu, böyle kabul ettiklerini ve tepkilerin Alevilerin varlığına dönük ve görünür olmasına duyulan tahammülsüzlükten kaynaklı olduğunu söyledi.

Bir Dede’nin inanç önderi olarak Aleviler arasındaki yerini anlamak isteyene çok şey değil, sadece gerek Cem’de gerekse Cem dışında bir Dede’ye gösterilen hürmet ve saygıya yakından bakmasını ve gözlemlemesini tavsiye ederim.

Dünyanın başka hangi ülkesinde vardır bilemem fakat, adında Alevi geçen bir vakfın başkanı, İBB’nin dağıttığı broşür nedeniyle Başkan Ekrem İmamoğlu hakkında dava açıyor. “Türkmen Alevi Bektaşi Vakfı” Başkanı Özdemir Özdemir, Alevi dedesinin diğer din temsilcileri yanında eşit olarak gösterilmesinden rahatsızlık duyuyor. Bu türden girişimleri ise korona günlerinin en çok stoklanan kâğıt parçaları, “yerli ve milli Aleviler’den İmamoğlu’na tepki” manşetiyle haber yapıyor. Gerçek Alevi örgütleri ise ortak bir açıklama yaparak İmamoğlu’na ve bu broşüre destek olduklarını şu şekilde beyan ediyor: “hem demokrasi değerlerine hem de eşit yurttaşlık taleplerimize uygun değerli bir metin”.

Alevilerin siyasal ve yurttaşlık haklarının tanınması bir yana, sadece bir belediye sınırları içinde ve sıradan bir broşürde Aleviliğin görünür olmasına dahi tahammül edemeyen zifir gibi karanlık bir anlayış bunu lanetliyor. BirGün gazetesindeki köşesinde Turhan Eser’in yazdığı gibi:

“korkmayın, dedeli, papazlı ve hahamlı resim toplumsal barış ve birlik için bir adımdır”. Son noktayı, Hacı Bektaş Veli Postnişini ve Hünkâr Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy’un bu vesileyle Başkan İmamoğlu’nu telefonla arayıp sarf ettiği şu sözlerle koyalım: “Hakk’tan gayrı taraf olmayız. Hayat eve sığar, fakat yapılan haksızlık hiçbir vicdana sığmaz”.

© Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.