İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rober Koptaş: Devlet, milli birliğini Ermeni, Rum ve gayrimüslim tehdidi üzerine kurdu

Ermeni Soykırımı’nın inkar edilmesini, demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden biri olarak tanımlayan Rober Koptaş, ‘1915’te olanları kabul etmeden demokratikleşilemez’ diyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılına girdiğimiz bu gün, Cumhuriyetin temellerinde, yerini aldığı Osmanlı Devleti’nin son yıllarından başlayarak yüzyıllarca bir arada yaşamış haklara yönelik gerçekleştirilen soykırım ve katliamlar hala sıcaklığını koruyor.

Türkiye’de Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanan 23 Nisan’dan bir gün sonrası 24 Nisan tarihi bir çok ülkede ‘Ermeni Soykırımını Anma Günü’ olarak kabul ediliyor.

Zira yaşananların üzerinden 105 yıl geçmesine rağmen soykırımla yüzleşilememesi nedeniyle 31 ülke 1915’te yaşananları resmen ‘soykırım’ olarak kabul etti.

Almanya, Arjantin, Avusturya, Belçika, Bolivya, Brezilya, Bulgaristan, Kanada, Şili, Kıbrıs Rum Yönetimi, Çekya, Ermenistan, Fransa, Yunanistan, İtalya, Libya, Litvanya, Lübnan, Lüksemburg, Hollanda, Paraguay, Polonya, Portekiz, Rusya, Slovakya, İsveç, İsviçre, Suriye, Vatikan, Venezuela, Uruguay 105 yıl önce yaşananları ‘Soykırım’ olarak tanımlarken bu karara uzun süre sessiz kalan ABD’de de, Temsilciler Meclisi’nin ardından Senato da ‘Ermeni soykırımı’ tasarısını kabul ettmesinin ardından ülkedeki 50 eyaletten 49’u, yaşananları ‘Soykırım’ olarak kabul etti. Bu tanımalara rağmen Ermenilerin beklentisi, Türkiye devletinin geçmişle yüzleşmesi.

24 NİSAN ERMENİ HALKI İÇİN NE İFADE EDİYOR?

Ermeni Soykırımı’nın 105′,nci yılında Mezopotamya Ajansı’na bir değerlendirme yapan Ermeni gazeteci-yazar Rober Koptaş, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde 1915’te işlenen suçun kendisi ve inkarı olduğunu belirterek, Cumhuriyet rejiminin kendini Türk, İslam, Sünni, erkek kimlikleri üzerinden var ettiğini söyledi. Koptaş, 24 Nisan tarihinin Ermeni halkı için neyi ifade ettiğini de şöyle ifade etti:

“24 Nisan 1915’te, İstanbul’da zaptiyelerin ellerindeki listelere göre tutukladığı iki yüzden fazla Ermeni aydının pek çoğu, hayatları boyunca ellerinde kalemle fikir mücadelesi vermişlerdi. Gazeteci, yazar, öğretmen, siyasetçi, tüccar ve din adamı olan bu insanların pek çoğu, sürüldükleri Çankırı ve Ayaş’ta katledildi. İlk sürgün grubuna dahil edilmeyip bir süre daha İstanbul’da kalmasına göz yumulan Krikor Zohrab, Vartkes Serengülyan gibi bazı tanınmış isimler de sonraki aylarda onlarla aynı kaderi paylaştı.

24 Nisan, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kesim, kırım, felaket, sürgün ve seferberlik gibi adlarla anılan ve yüz binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan büyük felaketin, soykırımın en önemli dönemeçlerinden biriydi. Bir halkın kültür hayatını şekillendiren seçkin tabakanın ortadan kaldırılmasının acısı ve etkisi çok büyük oldu ve bu durum sonraki bütün kuşakları etkisi altına alacak bir çoraklaşmaya yol açtı. Ermeniler, bu büyük yaratıcılar grubuna duydukları saygının sonucu olarak 24 Nisan’ı milat kabul ettiler. Onları anmak, Ermeniler için bütün masum kayıplarını anmak anlamına geliyor.”

‘NE TARİHÇİLERE NE DE HUKUKÇULARA BIRAKILABİLİR’

Uzun yıllardır Ermenilere yönelik yapılanı soykırım olarak tanımlanıp tanımlanamayacağı tartışmasını değerlendiren Rober Koptaş, tartışmanın tarihçilere bırakılması gerektiği düşüncesine de itiraz ediyor:

“Soykırım da hiçbir kavramda ne tarihçilere ne de hukukçulara bırakılabilir. Kavramlar disiplinler arasında özgürce dolaşır ve zaman içinde eskir veya dolaşımda kalırlar. 1915’te olanla ilgili bir tartışma yok. Sizin ya da benim varlığım nasıl tartışma konusu değilse, bu konuda da tartışılacak bir şey yok. Soykırım kavramını hangi şekilde tanımlarsak tanımlayayım 1915 ve sonrasında yaşananda o tanımların içini dolduracak türlü boyutlar var. Tartışma dediğiniz esasen bir inkâr meselesidir. Soykırımı inkar edenler bir tartışma yürütmek arzusunda değiller, onların tek derdi gerçekleri çarpıtmak ve inandıkları devlet modelinin bekasını sürdürmek. Medeni dünyada bu görüşlerin hiçbir yeri yok ve olmayacak da.”

Cumhuriyet’in milli birliğini ‘Ermeni, Rum ve gayrimüslim tehdidi’ üzerine kurduğunu söyleyen Koptaş, böyle bir devletin, mecbur kalmadıkça inkarını sürdüreceğine dikkat çekiyor:

“Bu, Türkiye devletinin kurucu suçu. Ermenilerin yok edilmesi ve mallarınıni mülklerinin gasp edilmesi üzerine yükselen, milli birliğini de Ermeni, Rum, gayrimüslim tehdidi üzerine kuran, kendini bu kurucu ötekiler üzerinden tanımlayan bir rejim ve onun resmi ideolojisi elbette ki kendi temelini kuran şeyleri inkar eder. Devleti nötr bir aygıt olarak düşünemeyiz. Kendini başka şeylerin yanı sıra Ermeni halkının yok edilmesi üzerine var etmiş bir devlet, mecbur kalmadıkça inkarını sürdürecektir.”

‘BAŞKA HALKLARIN SORUNLARINA KARŞI KÖR VE SAĞIR KALARAK DEMOKRAT OLUNAMAZ’

Ermeni Soykırımı’nın yok sayılmasının ya da reddedilmesinin arkasında ideolojilerin bulunduğuna dikkat çeken Koptaş, ideolojilerin bezen gerçeklerin önünde engel olduğunu söylüyor:

“Gerçek orada duruyor. Bazen kimliğimiz, bazen önyargılarımız, bazen ideolojilerimiz gerçeğe hakkını vermenin önünde engel oluyor. Ama demokratik çevreler diyorsak, bu çevrelerin Türkiye resmi ideolojisiyle bir sorunu olduğunu var saymamız gerekir. En azından gerçekten demokratlarsa… Ve demokratlar karşılarına bugün devlet kaynaklı çıkan her sorunun temelinde bir zamanlar Ermenilerin katledilmesinin, mallarına el konulmasının ve o günden bugüne sürdürülen bu lanetli tavrın başka pek çok baskıcı ve ayrımcı pratiğin temelinde olduğunu bilirler, bilmeliler. Bu bilinçle hareket etmek, eksik kalınan noktalarda bilgiyi artırmaya çalışmak ve değerli akademisyen Barış Ünlü’nün formüle ettiği Türklük Sözleşmesi’nden çıkmak gerekiyor. Türklük Sözleşmesi’nin içinde kalarak, Türk olmanın avantajlarından yararlanıp başka halkların sorunlarına karşı kör ve sağır kalarak demokrat olunamaz bu ülkede.”

‘BİR ÇOK ÜLKE, ERMENİ MESELESİNİ KENDİ ULUSALÇIKARLARI İÇİN KULLANIYOR’

1915’te yaşananların 31 ülke tarafından ‘soykırım’ olarak tanınmasını da değerlendiren Koptaş, aynı yasa tasarısının birçok ülkenin ulusal çıkarlar konusunda pazarlık yapmak için meclislerinde beklettiklerini söyledi:

“Şöyle düşünelim, eğer bu ülkenin meclisi, TBMM geçmişte olanları olduğu gibi kabul etseydi, başka hiçbir ülkenin meclisinin böyle bir karar almasına gerek kalmayacaktı. Özellikle batılı ülkeler veya İsrail, Ermeni meselesini kendi ulusal çıkarları olarak kullandılar ve kullanıyorlar. Türkiye ile ilişkiler iyi olduğunda Ermeni meselesi gündemde yoktur, ancak Türkiye ile ilişkileri gerildiğinde Ermenilerin yaşadıkları hemen aba altından çıkan bir sopaya dönüşür. Bu çoğu zaman ikiyüzlü bir tavırdır, bundan şüphem yok. Ancak o ülkelerde yaşayan Ermenilerin her biri soykırımda ninelerini, dedelerini kaybetmiş, öz topraklarından edilmiş insanların da yaşadıkları ülkenin Ermeni soykırımını tanımasını isteme ve bunun için mücadele etme hakkı olduğunu da unutmayalım. Başa dönersek eğer TBMM 1915’te olanlar konusunda dürüst olsaydı, onların da böyle bir mücadele vermesine gerek kalmayacaktı.

‘BİR HALKIN YARALARININ SİYASET İÇİN MALZEME EDİLMESİ ACI VERİCİ’

Emperyal hırsları olan, neoliberal dünyada çıkarlarını savunmak ve geliştirmekten başka ideolojisi olan ülkeler herhangi bir meselede ulusal çıkarlarından bağımsız düşünmezler. Bu ülkeler sadece Ermeni soykırımını tanırken değil, Türkiye’yle ilişkileri iyi olduğu dönemlerde bu sorunu hasıraltı ederken de aynı riyayla hareket ediyorlar. Benim görüşümce bir halkın yaralarının bu tür bir siyaset için malzeme edilmesi elbette acı verici. Ancak bundan daha acı verici olan benim ve dünya üzerindeki neredeyse tüm Ermenilerin vatanı olan bu ülkenin, Türkiye’nin riyakarlığı.”

‘1915’TE OLANLAR KABUL EDİLMEDEN DEMOKRATİKLEŞİLEMEZ’

Osmanlıdan günümüze yaşanan bir çok katliamın günümüz Türkiye’sinde yüzleşmek yerine inkar edilmesini demokratikleşmenin önündekien büyük engellerden biri olarak tanımlayan Rober Koptaş, “1915’te olanları kabul etmeden demokratikleşemez” diyor:

“Türkiye belki de bu tarihi ile yüzleşemez ama bizler yüzleşmesi için mücadele etmeliyiz. Bugünkü Türkiye’nin, bugüne kadarki suçlarla yüzleşmesi ihtimali elbette ki yok. Ancak onu dönüştürmek, onu demokratik bir ülke haline getirmek için on yıllardır süren bir mücadele var. O mücadele güçlenirse her şey değişir. O zaman başka bir ülkeden bahsediyor oluruz ve o başka ülke de zaten Ermeni soykırımı ve geçmiş şiddet olaylarını tanımadan kurulamaz. Bu sadece Ermenilerle ilgili bir mücadele değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesidir. Ama Türkiye, 1915’te olanları kabul etmeden demokratikleşemez.”

‘SOYKIRIMIN KABULU ERMENİLERDEN ÇOK TÜRKLERE YARAYACAK’

Ermeni Soykırımı’nın 105’inci yılında hala inkar edilmesinin yaratacağı sorunlara da dikkat çeken gazeteci-yazar Rober Koptaş, soykırımın tanınmasının Ermenilerden çok Türklere yaracağını savunuyor:

“Tüm dünya üzerinde yaşayan Ermeniler açısından Ermeni soykırımının tanınması şüphesiz önemli. Ancak onlar 105 yıldır bu inkarla yaşıyorlar. Bir 105 yıl daha bu inkar sürse hayatlarında değişen bir şey olmayacak. Ancak bu inkarcı zihniyet 105 yıl daha devam ederse Türkiye, içinde bulunduğu derin sorunların ve krizlerin hepsinde çok daha kötü bir duruma gelecek. Bu açıdan bakıldığında soykırımın tanınması Ermenilerden çok Türklere yaracak. Çünkü yeni bir zihniyetin kuruluşunun ilk adımları oradan geçiyor. Bu konuda yol alınabileceği konusunda hiç iyimser ve hayalci değilim. Ancak kötümser olmak gerçekleri söylememize engel olmamalı.” (HABER MERKEZİ)


Artı Gerçek

Yorumlar kapatıldı.