İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürt sinemasından film seçkisi: Kürtler gerçekliklerinden yola çıkarak film üretiyor

Soner SERT

Yazar-Yönetmen

Teoride Kürt sineması üzerine kafa yoran yahut pratikte Kürt sineması icracısı olan çoğu insana göre bu ulus sinemasının varoluşu, biçimlenişi ve görsel kodları farklılık gösterebilir. Bir filmin, yaratıcılarının Kürt olup olmaması, film dilinin ne kadarının Kürtçe olduğu, finansörünün kimliği ve kaynağın nasıl ve nereden yaratıldığı, filmin kültürel, sosyal ya da siyasal olarak -Kürdî bağlamda- ele alınışı ve yorumlanışı ve filmin çekim mekanı, bahse konu olan farklı bakış açılarının temel tartışmalarını oluşturur.

KENDİ GÖRSEL KODLARINI YARATMIŞ DURUMDA

Bu husus yalnız Kürt sineması için de söz konusu değildir. Bugün, Fransız sinemasını ya da İran sinemasını da tek bir estetik üzerinden değerlendirmeye çalışmak, günün sonunda birbirinden bağımsız sonuçların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ancak bu noktada güçlü bir detaya dikkat çekmekte fayda var. Gerek Fransa, gerekse de İran, iyi ya da kötü, güzel veya çirkin, kendi ulus devletlerini yaratmış ülkeler. Kürtler -ve dolayısıyla Kürt sineması- bu yelpazenin dışında kalıyor. Bu durum ulusal sinema endüstrisini (üretimini) -doğal olarak- etkiliyor. Kabaca söylersek, işin finansal yönü, Kürtler için zaten tıkalı. Film için para bulmak, vizyona sokmak veya televizyon satışı yapmak zahmetli, neredeyse imkansız. Ancak işin bir de estetik yönü var ki, Kürtler o alanda kendi görsel kodlarını yaratmış durumda.

Devletsiz Bir Ulusun Sineması ismini verdiğim kitabımda, Kürt sinemasının kodlarını üç ana başlık üzerinden açıklamaya çalıştım: Vatansızlık, sınır ve ölüm. Bugün Kürt coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşayan Kürt sinemacıların, Yılmaz Güney’in Yol filminde yer alan bu üç görsel kod üzerinden yola çıkarak film ürettiğini düşünüyorum. Bahman Ghobadi’nin, Hiner Saleem’in, Shawkat Emin Korkî’nin, Kazım Öz’ün, Karzan Kader’in ve Hüseyin Karabey’in filmlerinde bu görsel kodlara rastlamak mümkün.

SINIR VE ÖLÜM GERÇEĞİNİ YÜZ YILDIR YAŞIYOR

Kürt Sineması üzerinden yapılan bu tanımlama, bugün Akdeniz sineması olarak nitelenen Fransa’nın güney sahillerinden İtalya’ya, Yunanistan’dan Mısır’ın kuzeyine kadar uzanan geniş bir coğrafyada aynı görsel kodları kullanan sinemacıların filmleri için de geçerli. Bir “Akdeniz filmi”nde geniş avluları, çarşaflı damları (balkonları), birbirine camlardan seslenen matrak insanları, ölümleri ve düğünleri, eğlenceli ortamlarını görmek mümkün. Kürt filmlerinde de benzeri bir husus var. Urmiye’den Diyarbakır’a, Kobanê’den Süleymaniye’ye kadar uzayan coğrafyada Kürtler, sınır ve ölüm gerçeğini yüz yıldır yaşıyor ve vatansızlık feryatları ediyor. Bu gelenekten, bu tarihsel hakikatten beslenen Kürt sinemacılar da kendi gerçekliklerinden yola çıkarak film üretiyor.

Bu bağlamdan yola çıkarak Kürt sineması kapsamında değerlendirilebilecek beş Kürt filmini önereceğim.

Yazar ve yönetmen Soner Sert

1-TAŞA YAZILMIŞ HATIRALAR/2014

Yönetmenliğini Shawkat Emin Korkî’nin yaptığı, yapımcılığını Kürt coğrafyasının farklı bölgelerinde yaşayan hemen her yönetmenle çalışan Mehmet Aktaş’ın üstlendiği Taşa Yazılmış Hatıralar, El-Enfal Katliamı’nı konu alan bir filmin yapım hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmenini merkeze alarak anlatılan hikayede, Kürt halkının yaşadığı trajik katliamı filme alan ekibin yaşadığı trajikomik olaylar perdeye yansıtılıyor. Karantina günlerinde yüzde tebessüm bırakan sımsıcak bir film.

2-ANAVATANIMIN ŞARKILARI/2002

Bahman Ghobadi’nin hemen her filmi Kürt halkının yaşadığı sosyal ve siyasal sıkıntıları konu edinir. En bilinen filmi Sarhoş Atlar Zamanı’ndan hemen sonra kameraya aldığı bu filminde Ghobadi, İran ve Irak Kürtleri tarafından tanınan, sevilen ve şöhreti diyardan diyara ulaşan yaşlı Mirza’yı merkezine alır. Mirza müzisyendir. Mesleğinden ötürü toplumda büyük saygı görür, boş zamanlarında çocuklara müzik hususunda eğitmenlik yapar. Bir gün, 23 yıl önce kendisini aldatarak yakın arkadaşı Seyid ile evlenen eski eşi Hamaneh’in yardım çağrısı üzerine bütün hayatı değişir. Yanına, başka bir kadından olan oğulları Barat ve Udeh’i alan Mirza, her şeyi bir yana bırakarak Hamaneh’e ulaşmaya çalışır. Kürt coğrafyasının İran ve Irak bölgelerinde geçen bu yol filminin şu günlerde bize iyi geleceği kanaatindeyim.

3-BEKAS (NEREDESİN SÜPERMAN)/2012

Henüz çocukken Saddam’ın Kürt halkına yaptığı soykırımdan kaçarak ailesiyle birlikte İsveç’e yerleşen Karzan Kader, sinema öğrenimi gördükten sonra yönetmenlik yapmaya başlar. Yıllar sonra memleketine dönerek, kendi çocukluğundan esinlendiği bir hikayeyi filme çeker: Neredesin Süperman. Süperman filmlerinden etkilenip, ona ulaşmaya ve Kürtler için yardım istemeye çalışan iki küçük kardeşin trajikomik hikayesinin anlatıldığı filmde, hayatın acı ve keder veren yanına karşın, umuda sevgiyle koşan iki kardeş merkezde yer alıyor. Geleceğe ümitle bakan bu film, şu günlerde, içimizdeki umudu yeşertebilecek sıcak bir hikaye sunuyor.

4-TATLI BİBER DİYARIM/2013

Tıpkı Karzan Kader gibi ilk gençliğinde Avrupa’ya kaçmak zorunda kalan Hiner Saleem, sinema okur ve ardından Irak Kürdistanı’na döner. Bu bölgede çok sayıda film çeken ve uluslararası film festivallerinde ödüller alan Saleem’in Tatlı Bir Diyarım filmi, bir Kürt westerni. Vahşi Batı’yı andıran bir dağ köyüne giden ve oranın yeni “şerifi” olan Komutan Baran’ın, bölgenin kötü adamlarıyla kavgası ve iyi insanlarıyla kucaklaşmasını konu alan film, bir aşk hikayesinin etrafında feodalizmi yargılıyor ve mahkum ediyor. Umut taşıyan, sevgi dolu bir film. Bugünlerde iyi gider.

5-FOTOĞRAF/2001

Kazım Öz’ün ilk filmi Fotoğraf, bir otobüste yolculuk yapan ve cephenin farklı taraflarına giden iki savaşçıyı anlatıyor. Biri temkinli ve gönüllü, diğeri heyecanlı ve gönülsüz, iki adamın yaptığı bu yolculuk ortalarda ayrılsa da, finalde yine birleşecektir. Savaşın anlamsızlığını, militarizmin sakilliğini ve ölümün acı yanını odağa alan film, finaliyle de akılda kalıyor: Bazen, yanı başımızdakileri görmemek için kör olmak gerekiyor.

BONUS: ÇİRKİN KRAL EFSANESİ/2017

Viyana’da sinema eğitimi gördükten sonra yönetmenlik yapmaya başlayan Hüseyin Tabak’ın ilk filmi Güzelliğin On Par’Etmez (2012) festivallerde oldukça ses getirmişti. Onun ardından yaptığı Çirkin Kral Efsanesi isimli belgeseli ise Yılmaz Güney’in yaşamını tüm boyutlarıyla ele almaya çalışıyor. Sanatçının sinemasını, ilişkilerini, siyasal mücadelesini ve uğraşılarını masaya yatıran film, tıpkı Güney’in kendisi gibi bugünlere umut taşıyor.


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.