İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ararat ve aidiyet

Alin Ozinian

Aidiyet, insanın en büyük ihtiyacı, belki de en önemli zaafı.

Üzerine titrediği ama aynı zamanda en öldürücü darbeleri alacağı “şeylere” vuruluşunun duygusu. Kişinin, sosyo-kültürel, politik, ekonomik olarak rahatlayacağını düşündüğü ama bazen kendisini istismar etmelerine izin verecek seçimleri.

Ait olma – sahip olmak ihtiyacı, birliktelik ve güç hissi aidiyet, hatta zaman zaman egonun en yumuşak karnı. İstediğini bulduğunda bağlanmak için tutuştuğun, henüz bulamadığında ise pek de arzu edilen bir şey değil aidiyet – eğer insana ezberletilmiyor, dikte edilmiyor ve seçim hakkını tanınıyorsa şayet.

Özgürlüğüne göz dikmeyen, görülmez zincirlere “ona” çekilmek; çekildikçe bağlanmak, kopmamak için gönüllü ağlar örmek biraz da aidiyet.

Aidiyet gibi aidiyetsizlik de bir seçim. Geldiği anda dünyayı daha parlak, suyu daha berrak, bir dilim ekmeği daha lezzetli kılan, “ona” her hücrenizle ait olmayı arzulamak ama bu aidiyet talebi hoş karşılanmayınca artık kimseyi istememek ve ait olmayı kategorik olarak reddetmek gibi.

Ülkeleri, şehirleri, denizleri, dağları ve insanları sevmek ve onlara ait olmak istemek, onların size ait olmasını dilemek aslında tamamiyle aynı. Aşk, hayranlık, tutku üzerine kurulu aslında bu talep ama temelinde ortaklıklar, alışkanlıklar, paylaşılmışlıklar var.

Aidiyetsizlikte ise yine reddedilme var, “Beni istemeyeni, ben hiç istemem” demek, sevdiğin şeyi canın yanarak bırakıp, gönüllü sürgünü seçmek var.

Ermenilerin Ararat dağına aidiyet duymaları aslında böyle bir şey. Büyük bir sevgi, özlem ve var olabilmek demek Ararat. İsmi şimdi Türkiye’de Ağrı olarak anılsa da, “senin” geçmişine ait olan adı ile anmak; uzaktan da olsa sevmek, sevebilmek, “hala benim” diyebilmek Ararat.

Ararat, Ermeni halkının ulusal simgesi. Tüm Ermenilerin üzerinde birleştiği mutlak bir birlik duygusu; hangi sınırların ötesinde, nerede, kime ait ve kiminle olduğu önemsenmeden.

Bir halkın doğuşunun sembolu, efsanesinin resmi, gelişmesinin işareti, çocuklarının adı, şarkılarının ezgisi, Ermenilerin varı yoğu, her şeyi Ararat.

Bu sahiplenme, bu aidiyet, bu aşk, gazetelerin ikinci sayfalarına konu olan “benim olacaksın!” cinayetleri gibi yıkıcı, yok edici ve bencil değil. Rövanş, intikam, plan, hesap barındırmıyor bu bağlılık ama şiarı sarsıcı: Ararat bizim!

Belki de bu yüzden bu sevgi iyi anlaşılamıyor; talep olarak algılanıyor, tedirginlik yaratıyor Türkiye’de. “Bir insanın etnik kimliği, coğrafi farkındalığından öte, kişisel farkındalığına bağlıdır.” der ünlü yazar William Saroyan 1935 New York’da yayınlanan, “Ermeni ve Ermeni” adlı hikayesinde.

Bu yüzden Ararat, Ağrı demek değil. Ağrı karşılayamıyor Ararat’ın tercümesini. Ararat farklı, Ararat başka, Ararat geniş, Ararat derin, Ararat çok derin.

Ermenistanlı yazar Levon Ananyan’ın yıllar önce Türk bir gazeteciye “Bizim için Ararat’ın anlamını bilseydiniz, onu buraya taşırdınız. Sizin için bir dağ orası, bizim ise kökümüz!” dediği gibi belki de Ararat.

Ararat çok eski Ermeniler için, ataları saydıkları Urartu’nun bölgedeki varlığı M.Ö. 9. yüzyıla dayanıyor. Urartular yanıbaşlarındaki dağın heybetinden yola çıkarak Urartucada ‘yüksek dağ’ anlamına gelen ‘Arardu/Urartu’ adını veriyorlar bu dağa. M.Ö. 5. yüzyıldan sonra bölgedeki Ermeni Krallığında dağa Ararat adını vermeleri ya “Urartu’nun” Ararat’a dönüşmesinden ya da Ermenilerin atası kabul edilen Hayk’ın torunu Amasia’nın adından türediği düşünülüyor.

Öte yandan, bir başka yaklaşıma göre ise Ermenice’deki “ararel” (yaratmak) fiilinden geliyor Ararat, hayatın yaratıldığı yer anlamını taşıyor. Bu teori çoğu zaman Ermeni için büyük önem arz eden Nuh’un Gemisi’nin Ararat Dağı’na inme anlatısına bağlanıyor. İncil’in bazı yorumlarında Nuh ikinci Âdem sayılıyor, bu da “hayatın tekrar yaratılması” anlamında son tezi destekliyor. Kısaca Ermeni tarihinden Ararat dağı yaratılışı ve yeniden doğuşu sembolize ediyor.

Ararat, Ağrı’nın iki tepelerine birlikte verilen isim. Bir diğer alternatif ise Masis Ararat için. Ama orada tanım biraz farklı; Küçük Masis ve Büyük Masis var, aynı Ağrı dağındaki kullanımı gibi.

Ararat’ın anlamını anlamak için sanırım onu Ermenistan tarafından görmek gerekiyor. Tarih okuyarak, edebiyatı inceleyerek Ararat’ın etkisini tamamen kavramak güç. Misal Yerevan’dan “gözükmüyor” Ararat, yaptığı şey gözükmek değil; Ararat seriliyor, Ararat kapılıyor dört yanınız. Olanca güzelliği, ihtişamı ve gücü ile duruyor karşınızda.

Sadece karşınızda değil Ararat, her yerde! İçilen konyağın masanın üzerindeki sigara paketini üzerinde, gülümseyen garsonun yaka kartındaki isimde!

Şarkılarda, şiirlerde, sokak ressamlarının eskizlerinde, kayısı çekirdeğinden yapılmış mücevher kaplarının kapaklarında, el işi tavlaların nakışlarında. Not defterlerinin, kitap ayraçlarının, kağıt paraların, çikolatanın üzerinde Ararat! Bir tek Ermenistan’da değil Diaspora’da da bu böyle. Hemen hemen her Ermeni’nin evinde bir Ararat tablosu, fotoğrafı var. Okullarda boyama defterlerinde çizilen Ararat, bazen yeni açılan bir lokantanın adı.

Sovyet Ermenistan’ın, I. Ermenistan Cumhuriyeti (1918-1920) ve günümüzdeki Ermenistan Cumhuriyet’inin resmi amblemlerinin tam ortasında Ararat. Ayvazovski’nin resimlerinde, Opera’daki aryalarda. Baskın bir karakter Ararat, Yerevan’ın olmadık bir sokak kavşağından size en olmadık zamanda kendini gösteren “Ben hep buradaydım, köklerimiz hep buradaydı, sen hep benimleydin!” diyen hissin adı Ararat.

Aynı zamanda kapalı kalmaya devam eden Türkiye ve Ermenistan sınırı, 1915, “bize ne oldu?” demek Ararat. Kızgın, kindar, hırslı bir “soru” değil Ararat. Tanıklık ettiği acılarının dinmesi, geleceğe gönül rahatlığı ile bakabilmek, insanların çizdiği sınırın üzerinde yükselirken, gölgesindeki halkaların eninde sonunda huzura kavuşması ümidi Ararat.

O yüzden paniğe kapılmamalı Türkiye Dışişleri, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ermenistan’a Korona günlerinden gönderdiği yardımı kolilerin üzerindeki “Dostluğumuz Ararat dağından daha yüksek, Yang-çe nehrinden daha uzundur” yazısından haberdar olduğundan. Kızıp Çin Büyükelçisi’ne dünyayı dar etmemeli.

Ermenilerin en önemli şairlerinden Sovyet Edebiyat ödüllerine layık görülen Şiraz, şiirlerinden birinde, kalbinin Ararat Dağı’na gömülmesini diler, bir anlamda vasiyet bırakır. 1984’de öldüğünde vasiyeti yerine getirilemez fakat kalbi saklanır. Ölümünden 20 yıl sonra, vasiyet yerine getirilir. Bir grup genç kutsal dağa, Ararat’a tırmanarak Şiraz’ın kalbini ait olduğu yere gömerler.

Ararat taş, toprak, talep, plan, para değil, derin bir meseledir Ermeniler için ve Hrant Dink’in dediği gibi “Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin bu toprakları alıp gitmek için değil, bu toprakların gidip dibine girmek için…”

© Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.