İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ortodoksluklar…

Karmaşık bir dünyanın beraberinde getirdiği iman sorunlarına içten bir kafa karışıklığıyla bakan iki dizi son dönemde öne çıkan yapımlar arasında. Amerikan-Alman ortak yapımı olan Unorthodox ile Hulu yapımı Ramy New York ve New Jersey’deki Yahudi ve Müslüman azınlıkları konu alıyor. Her ikisinin merkezinde de baş döndürücü bir hızla değişen dünyada geçmişin geleneklerine tutunmaya çalışan eski kuşak ile bugün arasında sıkışan genç karakterler var.

Bir dönem filmi gibi…

Deborah Feldman’ın 2012’de yayımlanan biyografisinden uyarlanan Unorthodox, Williamsburg’de yaşayan Macaristan kökenli Hasidik bir cemaatin içinde büyüyen Esther Shapiro’nun New York’tan kaçıp Berlin’de yeni bir hayat kurmasını konu alıyor. Aile içinde Esty adıyla seslenilen genç kadının New York’ta yaşadıkları doğrudan yazarın biyografisinden uyarlanırken Berlin macerası tamamen kurmaca bir karakter üzerinden tasvir edilmiş. Dizinin en büyük artısı Williamsburg’deki cemaati ekrana taşırkenki inceliği, günümüz Amerikasında başka bir zamandaymış gibi yaşayan bu cemaatin gündelik hayatını aktarırken kullandığı detaylar. Kostümler ve sanat yönetimi bir dönem filmi titizliğini gerektirmiş belli ki ve dizinin büyük ölçüde Berlin kökenli olan ekibi bu işin altından başarıyla kalkmış. Aynı şekilde, başta Esty’i canlandıran Shira Haas olmak üzere birçoğu Yidiş konuşan oyuncular da parlak bir performans sergiliyorlar. Esty’nin peşinden Berlin’e sürüklenen genç kocası Yanky rolündeki Amit Rahav ile ona eşlik eden pragmatik ve karanlık bir figür olan Moishe’yi canlandıran Jeff Wilbusch da oyunculuklarıyla akılda kalacak güçteler.

Buna karşılık yazın en güzel günlerinde bir tür vaha gibi, sanki bir ütopya olarak resmedilen Berlin kısmında biraz çocuksu ve naif yanlar var. Karakterler ve oyuncular da bundan nasibini almış. Her şey biraz hızlı gelişiyor ve bu da diziye bir pembe dizi havası varmıyor değil. Senaryo olayların ucunu açık bırakmaya gayret etse de, mutlu son konusunda çok ısrarcı, yalnızca ışık kullanımından dahi çıkarmak mümkün bunu. Belki dört bölümlük bir mini dizi yerine daha uzun soluklu bir iş farklı bir etki yaratacaktı…

Yine de dikkate değer bir şeyler var dizide. Yalnızca Hasidik cemaatine duyulan bir tür antropolojik merakı giderecek yakınlığı ya da fazla hızlı yol alıyor olsa da inandırıcılık duygusunu kaybetmeyen ve hiç kuşkusuz akılda kalıcı bir karakter olan Esty’nin varlığı değil. Her şeyden önce onun yolculuğu kadar kocası Yanky’nin kayboluşunda vurgulanan iman krizi. Dizinin iyi ile kötü arasında gri bir yerde durma gayreti bu krizi ciddiye alışından ileri geliyor. Şayet senaryo modern dünyanın simge başkentlerinden Berlin’de geçen günlerin o bahar gezintisi rahatlığından bir an olsun uzaklaşmaya cesaret etseymiş, inanma arzusu ile onun getirdiği krizlerin, ortodoks bir hayata tutunma inadının aslında evrensel bir dert olduğunu anlatabilirmiş sanki.

Bu arada yönetmen koltuğunda Alman oyuncu ve yönetmen Maria Schrader var ve başarılı bir iş çıkardığını söylemek gerek.

Amerika’da Müslüman olmak

Unorthodox’un tökezlediği kulvarlarda şaşırtıcı bir performans gösteren Ramy, bu yıl başrol oyuncusu ve yaratıcısı Ramy Hassan’a müzikal ya da komedi dizisi kulvarında en iyi erkek oyuncu ödülünü getiren Hulu yapımı bir komedi dizisi. 10 bölümden oluşan ilk sezonu, mayıs ayında yayımlanacak ikinci sezon izleyecek. Ramy gerçekten sıra dışı bir iş. Öncelikle Amerika’da Müslüman olmayı konu alan en ilginç, en sahici yapım.

Örneğin 11 Eylül’ü ilk kez mastürbasyon yapmaya çalışan küçük kahramanının gözünden anlattığı bir bölüm var; bu kadarı bile nasıl bir imgelem dünyasından söz ettiğimizi anlatmaya yetecektir.

Diziye adını veren ve Ramy Youssef’un Mısır asıllı bir Amerikalı olarak kendi deneyimlerinden uyarladığı Ramy, iki dünya arasında sıkışmış bir karakter gibi. Tanıtım bülteni bu durumu “hayatı ahlaki bir sınav olarak gören Mısırlı bir komünite ile hayatta sonuçlar olmadığına inanan bir kuşağın arasında” kalmanın zorlukları diye tarif ediyor. Onu ilginç kılan şey New Jersey’deki gündelik hayatını bir aydınlanma yolculuğu gibi yaşıyor oluşu. Doğruyu bulmaya, doğru davranmaya çalışıyor ve İslam’ın bunun için gerekli yol gösterici olduğuna inanıyor. Elbette hiçbir şey göründüğü gibi kolay değil ve hayatın karmaşıklığı her yolculuğu bir kayboluş hikayesine dönüştürecek güçte. Dizinin son iki bölümü Ramy’nin bir tür arınmanın peşinde köklerine doğru çıktığı Mısır yolculuğunu konu alıyor ve burada karşılaştığı karmaşa kestirme yanıtlar olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Ondan daha kayıp kuzenleri, hayatın anlamı için bir ipucu almayı umduğu dedesinin ölüvermesi, çölde gördüğü halüsinasyonlar, bir rüyaya doğru giden o karmaşa, onun yaşadıklarının dine duyduğu iyimser güveni bir kenara bırakırsak epey evrensel ve güncel bir hal olduğunu anlatıyor aslında. İkide bir karşımıza çıkan çilek metaforunda hem şiirsel, hem çok sarih ve güçlü bir şeyler var.

Dizinin bir başka parlak tarafı zaman zaman girdiği ara sokaklar gibi yan karakterleri konu alan bölümleri. Ramy’nin İsrailli ünlü oyuncu Hiam Abbass tarafından canlandırılan annesinin yalnızlığı, May Calamawy’nin canlandırdığı ablasının gözünden ilerleyen ve kadınların aynı deneyimi nasıl farklı yaşadıklarını bütün açıklığıyla ortaya koyan “mülteciler” bölümü televizyon tarihine geçecek güçte ve ilginçlikte.

Ramy’nin çıkışsız içsel yolculuğu hem çok sahici hem de günümüzün özünde hep absürt olan krizlerine parlak bir yanıt niteliğinde.

© Ahval Türkçe


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.