İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

18 günden beri karantinadayım

Mehmet Yaşin

Yanlış anlamayın, hasta falan değilim, gönüllü karantina benimkisi.

Korku karantinası yani.

Televizyon çekimleri durdu. Restoranlar kapalı. Yazılarımın kahramanları ortadan çekildi.

Yani konusuz kaldım.

Onun için bu hafta evde kurufasülyeyi yazayım dedim. Milli sandığımız ama milli olmayan yemeğimizi hem anlatayım hem de tarif vereyim istedim.

Mutfağa girdiğimde bir isteksizlik vardı içimde. Dile kolay tam 18 günden beri dört duvar arasındaydım.

Dört duvar arası tabii ki söz gelimi. Hem duvar sayısı daha fazlaydı, hem de çıkabileceğim bir bahçe vardı kapının önünde.

Zorda kaldığım zaman, benden daha zorda olanları düşünüp, teskin olmaya çalışırım.

Bir kaç günden beri hep Osman Kavala’yı düşünüyorum. Kendisini hiç tanımam ama ona yapılanları düşündükçe öfkem kabarıyor.

Ben 18 gün için şikayet ederken, Kavala, suçu olmadan üç yıldan beri dört duvar arasında yaşıyor.

Onu düşünüp halime şükrediyorum.

Soğanları doğrarken gözüm yaşardı.

En sevdiğim yemeklerden biri olan tiritli fasulyeyi düşünmeye çalıştım. Paslanmaya yüz tutmuş damağımı tahrik etmek istedim ama nafile. En sevdiği yemeğe bile yüz vermiyordu emektar damağım. Sağırlaşmıştı adeta!

Yine de ben size fasülye tiritini anlatayım: Tereyağında iyice kızarttığınız ekmek parçalarını tabağın altına döşeyin. Onun üstüne suyu bol kuru fasülyeyi dökün. Bolca Maraş biberi ekip, kaşığı daldırın.

Rahmetli babam hep böyle yerdi. Tabii yanında kuru soğanı da hiç ihmal etmezdi. Özellikle de cücüğünü!

Babamı düşünürken soğan doğraması bitti. Baktım ki burnumu çeke çeke ağlıyorum. Gözyaşlarımın sebebi soğan mıydı, hatırladığım babam mıydı, karantina mıydı? Bilemedim.

Gözyaşlarım beni tereddüte düşürdü!

Fasülye yemeği yerine piyaz mı yapsaydım acaba? Yanına tavada 4-5 köfte kızartırdım. Belki de 3-4 elma dilimi patates.

Kararsız kaldım.

Aslında iyi yapılmış piyazı çok severim. Ama köfteciler gerçek piyazı unutmuş. Fasülyenin üstüne rende havuç, kıyılmış marul, küp domates, biraz da soğan koyup getiriyorlar.

Piyaz dediğin, basittir. Fasülyenin üstüne bol soğan konur. Sızma zeytinyağı ve sirkesi eklendikten sonra bir güzel karıştırılır. Katı yumurta dilimleri ve sele zeytini eklenerek masaya gelir.

Piyazı anlatırken aklıma bu sefer de pilaki düştü.

Ermeni Pilakisi!

Ustamız Sermet Muhtar Alus, fasülyenin en lezzetli hallerinden birinin de pilaki olduğunu söylerdi. Ona göre bu pilakiyi en lezzetli Ermeni kadınlar pişirirdi.

Alus pilaki için adres de verirdi: “Canı pilaki çekenler hemen Karaköy’e seyirtir, Konsolid Hanın avlusundaki Ermeni aşçıya dalarlar, bakır 50’liği verir, dopdolu tabağı silip süpürürlerdi.”

Ben de gençliğimde, Çemberlitaş’ta, iki katlı küçük köftecide pilaki yemeyi çok severdim. Oraya ne zaman gitsem, giriş katında, mangalın üstündeki koca pilaki tenceresini görürdüm. Köfteci, bu pilakinin 10 saate yakın mangal ateşinde piştiğini söylerdi. Pilakinin üstüne bir de yumurta dilimlemeyi ihmal etmezdi. Fasulyeler erime aşamasına gelmiş olurdu. Onların damağıma yapışması, bana hazların en büyüğü gibi gelirdi.

Ne yemeğini, ne piyazını ne de pilakisini.

Canım hiç birini istemedi. Fasülyeleri süzgeçte, soğanları tabakta bırakıp mutfağı terk ettim.

İçim daraldı.

Ben bu akşam çeyrek ekmek arasında beyaz peynir yiyeceğim.

Siz bana bakmayın. Girin mutfağa, tencerede lezzetler yaratmaya bakın.

Belki sizin içiniz açılır!..

https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/mehmet-yasin/18-gunden-beri-karantinadayim-5732905/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın