İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Balıkların Efendisi’ Deveciyan ve torunu

Fransa’nın eski bakanlarından Ermeni politikacı Patrick Devedjian (Deveciyan) Covid-19’a yenik düştü. 75 yaşındaki ünlü siyasetçi Cumhurbaşkanı Jacques Chirac döneminde iki defa bakanlık yaptıktan sonra Chirac’ın halefi Nicolas Sarkozy’ye çok yakın isimlerden biri olarak tanındı.

Fransa’da 2008-2009 mali krizinde ekonomik canlanma planını devreye sokan isim olan Devedjian, Türkiye’de önce ASALA’nın avukatı daha sonra ise “Ermeni Soykırımı’nın tanınmasında en önemli rol oynayan kişi” olarak tanındı. Fransa’da “Soykırımın inkarını suç sayan” yası tasarısının kabulü konusunda da oynadığı büyük rol ile Türk basınının daha da dikkatini çekti.

Devedjian’ın babası, Ronald Deveciyan Sivas’da doğmuş. İstanbul’da Fransız lisesinde eğitim aldıktan sonra 1920’li yıllarda burs kazanıp Paris’e giden Ronald, pasaportuna vurulan “Dönemez” ibaresi sebebi ile bir daha Türkiye’ye gelememiş.

Ronald Deveciyan’ın pasaportuna vurulan bu uyarı hakkında kesin bir bilgiye ulaşmak mümkün olmasa da o yıllarda siyasi mücadele içinde olduğunu anlamak zor değil. Patrick mühendis olan babasının Türkiye anıları ile büyümüş.

Institut d’Etudes Politiques’de öğrenim görürken aşırı sağ gruplara katılan Devedjian, 1970’de avukat olarak Paris barosuna kaydoldu. 1971’de ise Chirac’in partisine katıldı. 1985’te farklı davalarını üstlendiği ASALA için hayatı boyunca ‘direniş örgütü’ tanımlamasını kullandı.

ASALA’nın avukatlığını yaptığı için, eylemlerini haklı bulduğuna dair genel kanıya karşı “Ben bir avukatım. Avukatı, savunduğu kişinin suçuyla bağdaştırmak totaliter bir alışkanlıktır” diyordu.

ASALA’yı mahkemede nasıl savunduğunu anlattığında ise “Öldürülen diplomatların inkarcı propagandanın ajanı olduklarını, bu nedenle masum olmadıklarını” savunduğunu söylüyordu.

Türk basını için “Türk düşmanı” gibi görünen bu “sert” bürokratla görüşen Türkiyeli gazetecilerin hemen hemen hepsi yaptıkları görüşmelerden sonra Devedjian’ın mizacının yakından sıcak olduğunu, Türk devleti ve halkını tamamen ayırdığını söylüyorlardı.

2012’de Milliyet’te verdiği bir röportajında şöyle diyordu:

“Benim için soykırımın tanınması ölülerimi gömmek demek. Hiçbir tazminat istemiyorum. Ölene kadar mücadele edeceğim, bu çok çok yorucu ama onur meselesi.”

Aynı söyleşide, Türklerden nefret edip etmediği sorusuna ise “Kesinlikle hayır” cevabını vermişti. “İnsanlardan nefret etmiyorum. Kolektif sorumluluk diye bir şey yok. Hele hele bugün Türkiye’de yaşayan insanların otoriter bir hükümeti kabul etmek dışında hiçbir suçu yok” dedi.

Türk devletine çok sempati duymayan Devedjian’ın Türklerden nefret duymaması için çok geçerli bir sebebi vardı; dedesini yani Karekin Deveciyan’ı, 1915’te bir Türk albayı kurtarmıştı.

24 Nisan 1915’te İstanbul’daki Ermeni entelektüeller ölüm yolculuğu için toplanırken komşusu albay, Karekin Deveciyan’a “Karakola çağırdılar mı sizi?” diye sormuş, Deveciyan ise çay içmeye çağırdıklarını ve tuhaflık görmediği için gideceğini söylemişti. Albay “Sakın gitmeyin, saklanın!” diye ısrar edince ailenin kaderi değişti.

Patrick Devedjian dedesinin başından geçenleri, dolayısı ile ailesinin kurtuluşunu hiç unutmadı. “Bugün yaşıyorsam bu Türk dost sayesinde” diyordu yabancı basındaki söyleşilerde.

Peki kimdi Fransız Bakan Devedjian’ın dedesi Krikor Deveciyan? İşte hikaye burada çok güzelleşiyor.

1868’de Harput’ta doğan dede Krikor Deveciyan, aynı şehirdeki Fransız okulunda okuduktan sonra, İstanbul’daki Lusavoriçyan Katolik okulunda öğrenimine devam etmiş, 1891’de Düyun-u Umumiye İdaresi’nde memuriyete başlayıp; Bursa, Bandırma, Selanik, Sivas ve Beyrut Düyun-u Umumiye bölge müdürlüklerinde memurluk, muhasebecilik, gümrük resmi baş-kontrolörlüğü, sandık amirliği görevlerinde bulunmuş. 1910’da İstanbul Balıkhanesi Merkez Müdürlüğüne, 1917’de Balık İşleri Başmüfettişliği’ne, 1922’de Balıkçılık Başkontrolörlüğü’ne atanmış.

1910’da Balıkhane Merkez Müdürlüğüne atandığında asıl mesleği muhasebecilik ve yöneticilik olsa da “Madem buradayım, öyleyse artık balıkların kitabını yazmalıyım!” demiş ve başlamış. Öyle bir hevesle yapmış ki bu işi; her gün bir balık çeşidi resmetmeye, balıkları kesip kemiklerini incelemeye, notlar almaya başlamış. Titizlikle 5 yılda ortaya çıkan eser, Ermeniler için korkunç bir yıl olan 1915’te İstanbul’da Balık ve Balıkçılık adı ile yayımladığı bir ilk gerçekleşmiş.

Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın dikkatini çekmiş. Pêche et Pêcheries en Turquie (Türkiye’de Balık ve Balıkçılık) adı altında yapılan geliştirilmiş Fransızca basımı yurtdışında büyük ilgi görmüş. Balık çeşitlerinin yanı sıra, balıkçılık ile ilgili kanuni düzenlemelere, tablolara ve konu ile ilgili minik bir Fransızca-Türkçe sözlüğe de yer verilmiş.

“Alanındaki bu ilk çalışma, yazarının konuya olan hakimiyeti, büyük tecrübesinin ürünü olarak verdiği ayrıntılı bilgiler, yaptığı hassas çizimler, bugün onu yalnızca balıkçılık alanında değil, folklorik ve tarihsel bakımlardan da benzersiz bir eser olarak değerlendirmemize neden olacak kadar önemlidir” deniyor Aras Yayıncılık’ın 2006 yılında Fransızca’dan tercüme edilerek ilk kez basımını yaptığı kitabın önsözünde.

600 sayfalık bu kitapta sadece Türkiye’deki deniz ve tatlı su balıkları ve deniz canlıları yok; av aletleri, avlanma tekniklerini de içeren eser Deveciyan’ın kaleminden çıkma 207 çizimin yanı sıra, 103 tablo ve İstanbul civarındaki dalyan ve voli yerlerini gösteren bir haritaya da yer veriyor.

Eserin değerini tarihçi Reşat Ekrem Koçu, ünlü eseri İstanbul Ansiklopedisi’nin dördüncü cildinde ise şu sözlerle teyit ediyor: “Balık ve Balıkçılık milli kütüphanemizde benzerine ender rastlanan muazzam eserlerdendir kendi mevzuunda ise tek eserdir.” Aras Yayıncılık için kitabı tercüme eden araştırmacı yazar Erol Üyepazarcı ise “Bugün, Türkiye balıkları ve balıkçılığı konusunda Karekin Deveciyan’ın bu dev eseri kadar zengin ve canlı ayrıntılarla bezeli bir kitabın hâlâ yazılamadığı aşikar” diyor.

Konuyla ilgilenen herkesin takdirini kazanmış olmasının yanı sıra, son yıllarda sayıları hızla artarak yayımlanan balık ve balıkçılıkla ilgili kitapların hemen hepsinin kaynağı olan bu kitabın bazen kaynak gösterilmeden kullanılması ise kalp kırıcı.

Çeşitli gazete ve dergilerde takma adlarla bilimsel konularda pek çok yazı yayımlayan ve çeviriler yapan Deveciyan, balıkçılık terimleriyle ilgili sözlük çalışmaları vesilesiyle, Maarif Nezareti bünyesinde 1910’lu yıllarda kurulan Istılahat-ı İlmiye (Bilimsel Terimler) Encümeni’ne üye de seçiliyor.

Patrik Devedjian’ın babası Roland genç yaşında Paris’e gitse de Karekin Deveciyan İstanbul’da kalmış. 1927’de emekli olduktan sonra dostları onu sık sık, evinin de bulunduğu Ortaköy’ün sahilinde, küçük taburesi üzerinde elinde oltasıyla balık avlarken görmüşler.

Hayatının neredeyse tamamını İstanbul’da geçirmiş ancak rahatsızlanınca Paris’e gitmiş. 1964 yılında hayatını kaybeden Deveciyan, Ortaköy Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Katolik Kilisesi’ndeki törenin ardından, Şişli Ermeni Katolik Mezarlığına defnedildi.

Karekin Deveciyan, 1915 olayları konusunda hiç konuşmamıştı. Ailenin tek bildiği hayatlarını kurtaran Türk Albay ve Dede Deveciyan’ın yaşadığı derin hüzün oldu.

Deveciyan’ın neler ile karşılaştığı, hayatta kalmak için ne ödünler verdiğini kimse bilmiyor. Tek gerçek onun bir deniz ve balık tutkunu olduğu ve sona ana kadar memleketini terk etmek istememiş olması.

Eseri ile sonsuza dek yaşayacak olan dedesi için Patrick Devedjian geçmiş yıllarda yabancı basında yayınlanan söyleşilerinde “O bir Osmanlıydı” diyordu.

© Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.