İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

URHOY(URFA) ORPHEUS MOZAİĞİ’NİN MACERASI

Selahattin E. GÜLER

Günümüzden 2145 yıl önce Urfa’da bir Süryani Krallığı (M.Ö. 132-  M.S. 244) bulunuyordu. Krallık “Osrhoene” ismiyle tanınmıştı. Urfa o zamanlar, “Urhoy” adını taşıyordu. 376 yıl süren bu krallık, 244 yılında bölgemizin Roma hâkimiyetine girmesiyle tarihe karıştı. Süryaniler güzel sanatlara çok meraklı idiler.

O dönem Urfa’sında Yunanistan veya Roma’da mozaik eğitimi almış sanatçılar bulunuyordu.

Günümüzde fotoğraf nasılsa o tarihlerde de mozaik yaptırmak popüler idi.

Teknik ve üslup olarak Parth ve Klasik Yunan-Roma etkisini yansıtan bu mozaiklerin çoğu bugün Mance Deresi, Kırk Mağara, Yakubiye, Eyyubiye ve Şehitlik mahallelerinde bulunmuştur.

Daha çok mezar tabanlarını süsleyen bu mozaikler, o dönem Urfa’sında mozaik sanatının ulaştığı seviyeyi gösteren ve dönemle ilgili önemli
buluntular olmuşlardır.

Krallık, kültür ve sanat yönünden altın çağını Kral VIII. Büyük Abgar (177- 212) döneminde yaşadı. Anlaşıldığı kadarıyla o dönemde heykel ve mozaik sanatları rağbet görüyordu.

Urfa’da gün yüzüne çıkarılan mozaiklerden Abgar, Aftuha ve Aile Portresi mozaikleri bu kralın döneminde yapılmıştı. Bu dönemde yapılan en
önemli mozaiklerden birisi şüphesiz ki yazımıza konu olan ve büyük bir macera yaşayan “ikinci Orpheus Mozaiği” idi. İlk mozaik 228 tarihli olup
1956 yılında Prof.J.B. Segal tarafından keşfedilmiş ve yayınlanmıştı.

Bu mozaik bugün kayıptır ve şu an elimizde Orpheus’un yüzü görünmeyen sadece siyah-beyaz bir fotoğrafı
bulunmaktadır.

Krallık döneminde Urfa’daki Mance Deresi, Kırk Mağara ve Yakubiye Mahalleleri şehrin batısındaki mezarlıklar idi.

Mezarlık, kalenin arkasındaki Kalkan denilen alanda da devam ediyor ve güneydeki dağlık alanda uzayıp gidiyordu.

O dönemin varlıklı ve soylularının en çok tercih ettikleri mezarlık Yakubiye’deki “Selam oğlu Abgar Mezarlığı” idi. Kaya ve lahit mezarlardan oluşan mezarlıkta her mezarın içinde mozaik vardı.

1970’li yılların sonu, 80’li yılların başlarında bu alanda gecekondular türedi.

Dönemin Belediye başkanları bu tarihi alanın yağmalanmasına göz yumdular.

Daha önce bağ olan bu alanda Hıdır-İlyas Kilisesi de bulunuyordu.

Kilisenin yeraltı dehlizlerine Hristiyan evliyasından birkaçının mezarı vardı.

Aziz Efraim bunlardan en ünlüsü idi.

Kudüs’e hacı olmaya giden Hıristiyanlar, mutlaka Urfa’ya uğrar, şehirdeki muhteşem kiliseleri gezer, kiliselerdeki kutsal emanetleri ve azizlerin mezarlarını ziyaret ederlerdi.

1964 yılında Yakup Kalfa İlköğretim Okulu yapılırken bu kilise de yerle bir edildi.

Azizlerin mezarlarının yerleri de kayboldu.

Bu mezarlar korunsaydı, İnanç turizmine yönelik olarak bugün buraya binlerce yabancı ziyaretçi gelecekti.

Dönemin basiretsiz yöneticileri ne yazık ki bu potansiyeli değerlendirebilecek bilgi ve kapasiteye sahip değillerdi.

Tabi ki kaybeden her zaman ki gibi Urfa oldu.

II. Mozaiğin Ortaya Çıkışı ve Dallas Sanat Müzesi’ne Satılışı VIII. Büyük Abgar döneminin belki de en ünlü mozaik sanatçısı olan
Barsaged kendisine verilen ilk Orpheus mozaiğini yapma görevine başlamıştı.

Barsaged ilk kez imzasını bu mozaikte kullanmıştır.

Diğer mozaiklerde sanatçıların imzaları bulunmaz.

Anladığımız kadarıyla Barsaged, Kalkan bölgesindeki kaya mezarlardan birinin tabanına serdiği mozaiği miladi 194 yılında tamamladı ve mezarın kapısı kapandı.

Antikçağdaki kaya mezarlarının çoğu sonraki yüzyıllarda yağmalanmıştır.

Büyük bir ihtimalle bu mezar da bilinmeyen zamanlarda yağmadan nasibini almış olmalıdır.

Çünkü son 60 yılda açılan bu tür mezarların çoğunda tabandaki mozaik dışında hiçbir şey bulunmamıştır.

Mozaiğimiz 1998 yılında gün yüzüne çıkarılıncaya kadar tam 18 asır toprağın altında kaldı. 1998 yılında iyi niyetli olmayan kişilerin elleriyle yerinden sökülen mozaiğimiz, Urfa’dan kaçırılmadan önce bazı fotoğrafları ortaya çıktı.

Karanlık ellerle yerinden sökülen mozaiğimiz Dallas Müzesi’ne gelinceye kadar olan maceralı yolculuğuna başladı.
Böyle bir mozaiğin ortaya çıktığını Urfa’nın tarih ve kültürüyle ilgilendiğimden doğal olarak ben de duydum.

Hatırladığım kadarıyla bir dostumda bir fotoğrafını da gördüm.

Ama Urfa’dan kaçırıldığını duymadım.

2000 yılı içerisindeydi iletişim halinde olduğum Hollandalı Doğu Bilimleri uzmanı Prof. H.J.W. Drijvers bana yazdığı bir mektupta, Urfa’da bulunmuş bir Orpheus Mozaiği’nden bahsediyor ve benden bilgi istiyordu.

Ben de böyle bir mozaiğin çıktığını, ancak görmediğimi ve bilgi sahibi olmadığımı yazdım.

Prof. Drijvers, bu mozaiği görmeden 2002 yılında kan kanserinden hayatını kaybetti.

Mozaik, yurt dışına kaçırılması ertesinde 1999 Aralık ayında Christie’s Müzayedesi’nde açık attırmaya çıkıyor.

O dönem yapılan girişimlerden sonuç alınamıyor ve adı gizli kalan alıcının da peşine düşülemiyor.

Yıllar sonra da eserin Dallas Sanat Müzesi envanterinde olduğu ortaya çıkıyor.

Prof. Drijvers’in meslektaşı olan Manchesterli Prof. J.F. Healey, Dallas’a gidip müzedeki mozaiği inceleyerek 2006 yılında bir makale ile dünyaya tanıttı.

III. Mozaiğin Yuvaya Dönüş Macerası Arkeolog Dr. Barış Salman’ın 2009 yılında “Aktüel Arkeoloji Dergisi”ndeki yazısı ses getirir ve kamuoyunun ilgisini çeker.

Aktüel Arkeoloji Dergisi, Anadolu’nun en önemli mozaikleri olan Edessa mozaiklerinin yağmalanma ve yurt dışına kaçırılmalarının hikâyesini
anlatarak, eserlerin Türkiye’ye iadesi için Temmuz 2012’de başlattığı kampanya hedefine ulaşır. Binlerce duyarlı insan, Aktüel Arkeoloji Dergisi
tarafından hazırlanan, eserlerin iadesinin talep edildiği İngilizce hazırlanmış bir dilekçeyi; Dallas Müzesi yöneticilerine göndererek, kültürel
mirasına sahip çıkar.

2012 Mart ayında Dallas Sanat Müzesi Müdürü’nün kökeni şaibeli eserler hakkında bir inceleme başlatır.

Türkiye’deki yetkililerle temas kurulup, eser hakkında sadece kökenine ait bilimsel ispatların dışında somut delillerin de gönderilmesi istenir; zira bu somut deliller yoksa eğer uluslararası eser hukukunda iade zorunluluğu yoktur.

Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı sorumluluğundaki soruşturmalar ertesinde bir dosya hazırlanır.

Bu dosya hazırlama aşamasında şahsım da bilirkişi olarak yazılı ifade verdim.

Bütün bu çabalar olumlu sonuç verdi.

Orpheus Mozaiği Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Murat SÜSLÜ’nün önderliğindeki bir bakanlık heyeti tarafından 6 Aralık 2012’de THY aracılığıyla, diplomatik bir kargoyla Türkiye’ye getirildi.

Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tarafından basına tanıtıldı.

İnşaatı devam etmekte olan Şanlıurfa Mozaik Müzesi tamamlanıncaya kadar İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenecektir.

IV. Mozaiğin Deşifresi 1998-2012 tarihleri arasında vatanına dönünceye kadar büyük bir macera yaşayan Orpheus Mozaiği,
152.4×164.46 cm ölçülerinde olup kareye yakın bir görünümdedir.

Mozaikte Antik Yunan’da müzik ve şiirle özdeşleştirilen ozan Orpheus’un vahşi hayvanları ehlileştirme sahnesi yer almaktadır.

Orpheus, özgürlüğün sembolü olarak nitelenen öne yatık bir Frig başlığı ile tasvir edilmiş olup kaplumbağa sırtından yapılmış yuvarlak tını kutulu liriyle efsunlu ezgiler çalmaktadır.

Mozaiğin sol tarafında uysal ve uysallaşmış hayvan motifleri işlenirken, sol tarafta vahşi hayvanlar tasvir edilmiştir.

Antik çağdan bu yana sol tarafta iyiliğin sağ tarafta kötülüğün sembolize edilmesi burada daha belirgindir.

Bu anlamda, Orpheus’un solundaki bölgeden sağa doğru açıklaşan tonla dizilen taşların yarattığı ışık oyununun da karanlıktan aydınlığa
geçişi ifade ettiği tahmin edilir.

Orpheus’un başının solundaki üç satırlık Süryanice yazıda şunlar yazılıdır:

“Barsagedrşoforaşf” Türkçesi: “Mozaiği seren mozaik üreticisi Barsaged” Alt sol köşedeki mozaik kitabesinde ise şunlar okunur: “Birah nisan şnathhamşmıyyevahamşo, ana Papa bar Papa ‘ibdethlıbeytmaşkobohenolıvalbenayvalirtayb arikmındenhozovanbarik.”

Türkçeye şöyle tercüme edebiliriz:

“505 Yılı Nisan ayında. Ben Papa’nın oğlu Papa, bu ebedi istirahat odasını kendim için, çocuklarım ve varislerim için yaptım. Kim görür ve
kutsarsa kutsanmış olsun.” Seleukos takvimine göre verilen 505 rakamının karşılığı miladi 194’tür. Kitabeden anlaşıldığına göre babasıyla aynı ismi taşıyan Papa adlı Urfalı, aile mezarının tabanını hayranı olduğu ünlü ozan Orpheus’un mozaiğiyle döşeterek ek nesillere bunu göstermek istemiştir.

V. Orpheus’un Kimliği Orpheus, tarihte Trakya veya daha doğudan Yunanistan’a geldiği tahmin edilen yarı mitolojik bir ozandır ve ünü
tüm antik dünyaya yayılmıştır. Karısı Eurydike ile olan hüzünlü aşk hikâyesi dilden dile aktarılmıştır. Liri sayesinde tüm varlıkları etkilerken, karısını ölüler ülkesinden kurtarmak için de büyülü sesinden yararlandığı söylenir. Liriyle doğadaki en vahşi hayvanları bile uysallaştırır.

Onunla, ölüler ülkesinin tanrısını da ikna eder ve karısı ile yeryüzüne çıkacakken tanrının emrini unutarak dönüp karısına bakar ve bu
bakış onların göz göze geldikleri son an olur.

Bu olaydan sonra Orpheus’un dünyaya yeni bir bakış açısı getirdiği ve “Orpheizm” isimli mistik inancın doruk noktasına çıktığı görülür.

Orpheizm, insan ruhunun arınması için bir takım kurallar sistemi getirir; cennet ve cehennem kavramlarını sorgular ki bu düşünceler sistemi onu tek tanrıcılığa yaklaştırır.

Ruh, göğün yedi küresinden geçerken müzik eşliğinde ihtiraslarından sıyrılıp, kendi sesine ulaşır.

Ruhun, ağızdan çıkan kuş olarak nitelenmesi gibi çeşitli semboller de dikkat çekicidir. Pagan kültürden Hristiyanlığa geçişte bu kültün köprü işlevi görmesi çok önemli bir yer taşır.

Antik çağlarda sevilen figürün, öteki dünya kavramı ve kahramanca sınanma cesareti Erken Hristiyanlık döneminde de işlenmiştir.

Dini öğretiler yayıldıktan sonra, bu Pagan inancın uzantısı, işlevini yerine getirmiş ve Hristiyanlığın kendi ikonografik dilini oluşturmasıyla Orpheus, yeniden edebiyat ve müzikteki mitolojik ozan kimliğine bürünmüştür.

Selahattin E. GÜLER
Yerel Tarih Araştırmacıs

https://www.haber-sanliurfa.com/yazarlar/misafir-yazar/urhoy-urfa-orpheus-mozaiginin-macerasi/30770/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın