İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

100 yıl önce Kurtuluş Savaşı’nın Güney’de Adana-Antep-Urfa Cepheleri (2)

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Cumhur EVCİL

Değerli okurlarım, 

Bilahare üç gün sonra Kilis’e tekrar döner Fransız takviye birliği, Antep’in güneyinde bu defa da Üsteğmen Kılıç Ali’nin yönettiği baskına uğramış, elli ölü bırakarak güç bela baskından kurtulmuştu. Ve böylece Kuva-yı Milliye, Kahraman Şahin Bey’in de öcünü almış, kanını yerde bırakmamıştı. 

Bilahare Antep İşgal Kuvvetlerinin takviye edilmesi ve Şahin Bey’in şehadeti, Antep mücahitlerini oldukça germişti. Nihayet 1 Nisan 1920’de şehirde silahlı çatışma başladı. 

Antep’te binikiyüz mevcutlu Milli Kuvvetlerin karşısında, topları ve makinalı tüfekleri ile bir Fransız Alayı ile toplam bin civarında silahı Ermeni de vardı. Ve kuvvetlerini takviye eden Fransa’nın Antep’i terk etmeyeceği anlaşılıyordu. 

Antep’te 1 Nisan’dan beri yaşlı, kadın, çocuk Türk Milleti muharebeye tutuşmuş, Fransız Ordusu da şehir çepeçevre kuşatmaya başlamıştı. Fransız top atışlarının yıktığı ev enkazları altında kalan Türk halkı şehirde erzak ve cephane kalmamasına rağmen yılmamıştı, direniyordu. Zira bir hanın mahzeninde tüfekçi, dökümcü, barutçu gibi sanat erbabı toplanarak; Kara barut, tenekeden fişek kapsülü, kurşundan mermi ve bomba yapmayı başarmışlardı. 

Antep’i çepeçevre kuşatıldığından, Antep halkının artık bir huruç harekatı ile kuşatmayı parçalayıp, çıkmaktan başka çaresi kalmamıştı. 

8 Şubat 1921 gecesi bütün mücahitler hep birlikte bomba atarak Fransızların yoğun ateşleri altında, şehrin güney doğusundaki Salavat Tepe’ye hücum ettiler. Ancak huruç harekatı maalesef pek başarılı olamamış, ancak beşyüz mücahit çemberi yarabilmiş ve Komutan Özdemir Bey’le bir kısım Anteple şehirde kalmışlardı. Eşi menendi görülmemiş bir şekilde, on ay dokuz gün koca Fransız Ordusuna kahramanca direnen Antep, 9 Şubat 1921 günü teslim olmak zorunda kalmıştı. Dünya Harbi’nin galipleri arasındaki Fransız ordusu karşısında, muhteşem bir savunma icra eden Antep şehri; TBMM tarafından, daha Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği günlerde, 6 Şubat 1921’de 93 sayılı kanunla GAZİ ünvanı ile ödüllendirilmiş, adı da GAZİANTEP olarak değiştirilerek ebedileştirilmişti. 

*       *       *

Değerli okurlarım, 

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın hemen ardından malumları önce Çanakkale Boğazı, hemen sonra Güney Cephesinde, Ateşkes Antlaşmasında bir hüküm olmamasına rağmen, İskenderun İngilizler tarafından işgal edilmişti. Daha sonra İskenderun’a çıkan Fransızlar; 11 Aralık’ta Dörtyol’u, 17 Aralık’ta Merin’i, 26 Aralık’ta da Pozantı’ya kadar Adana’yı işgal etmişlerdi. Malumları Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı gün, 30 Eki 1918’de Adana’da; Alman General Liman Von Sanders’ın komuta ettiği Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı bulunmaktaydı. 31 Ekim’de Mustafa Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığını devralmıştı. Bir hafta sonra Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı lağvedildiğinden Mustafa Kemal Paşa’nın bölgeden ayrılmasını müteakip bölgedeki birliklerimizin tamamı, Torosların kuzeyine kadar çekildiklerinden, yukarıda belirtilen işgallerde tek kurşun bile atılmamıştı.

Ve Ateşkes Antlaşması ile Türk Ordusunun mevcudu ellinin olarak belirlenmiş ve yapılan yeni düzenlemede Torosların güneyinde, hiç askeri birlik bırakılmamıştı. Yani Mersin’den Urfa’ya kadar bu geniş alanda jandarmadan başka askerimiz yoktu. 

Birinci Dünya Harbi daha devam ederken, Osmanlı’nın paylaşılacağı duyumları Ateşkes’ten sonra endişe ve rahatsızlık yarattığından, Ülke’de Müdafa-ı Hukuk Cemiyetleri gibi dernekler kurulmaktaydı. İstanbul’da o günlerde bir de Kilikyalılar Cemiyeti kurulmuş, ancak önemli bir faaliyeti olmamıştı.  

Fransızların Adana’da; bir Alayı Mersin’de olan ve İslahiye, Bahçe, Ceyhan ve Pozantı’da tabur çapında birlikleri olan Birinci Doğu Tümeni ile bir Süvari Alayı vardı. Ayrıca bölgede toplam mevcudu onbir kadar olan çeşitli il ve ilçelerde Fransızların emrinde Ermeni birlikleri de vardı. 

İngiliz olsun, Fransız olsun işgal kuvvetlerince Ateşkes Antlaşması, ne yazık ki antlaşma şartları dışına çıkılarak uygulanmaktaydı. Toros tünelleri dışında bölgedeki işgallerin hepsi Ateşkes’e aykırı idi. Ve yine işgal kuvvetleri Ermenileri idare makamlara atıyor, dilediklerini tutuklayıp sürgün bile ediyorlardı. 

Ayrıca Türk Ordusunun Torosların kuzeyine çekilmiş olmasından ve Fransızların yakın desteğinden cesaretlenen Ermeniler Süleymanlı ve Saimbeyli’de isyan halinde idiler. Kilikya’da diğer yerlerde de türeyen Ermeni çeteleri, etki alanlarını ve cüretlerini her geçen gün artırmakta idiler. Ancak Türk hakı da namusu, onuru ve güvenliği için örgütlenmeye başlamıştı. 

Sivas Kongresi sonrası Heyet-i Temsiliye de Güney Cephesinde, Mülki ve Askeri makamların da yardım ve desteği ile Milli Teşkilatların kurulması için malumları hem talimat vermiş, hem de olabildiğince desteklemişti. 

Örneğin, Mersin ve Silifke Bölgesi Kuva-yı Milliye Komutanlığına Binbaşı Emin Arslan Bey, Adana Bölgesi Kuva-Yı Milliye Komutanlığına Kozanoğlu Doğan Bey takma adı ile Binbaşı Kemal, Adana’nın Doğu Bölgesi Kuva-yı Milliye Komutanlığına Aydınoğlu Tufan Bey takma adı ile Yüzbaşı Osman Nuri, Adana’nın Batı Bölgesi Kuva-yı Milliye Komutanlığına da Tekelioğlu Sinan Bey takma adı ile Yüzbaşı Ratıp görevlendirilmişti. 

Alınan tedbirler sonucu kısa zamanda Güney Cephesinde her yerde Kuva-yı Milliye teşkilatları ve Milli Müfrezeler teşkil edilerek düşmana baskınlar, pusular yapılmaya başlanmıştı. 

Adana’da, Mersin’de, Pozantı’da teşkil edilen Milli Müfrezeler; bölge halkını her türlü haksızlığa, zorbalığa karşı koruyor, işgal kuvvetleri ve Ermeni çeteleri ile çarpışarak onların faaliyetlerini engelliyor, fırsat buldukça da imha ediyorlardı. Örneğin; Emin Arslan Bey, Silifke’de güvenliği sağlamış, Mersin bölgesinde Fransızlara baskınlar yaparak, Tarsus’la irtibatını kesmiş ve Mersin’i de kuşatmıştı. Ve ayrıca, Fransızların Mersin’den yaptıkları huruç harekatına mani bile olabilmişti. Daha sonra Fransızların bölgeye getirdikleri harp gemileri ile Kuva-yı Milliye’nin bulunduğu köyler bombalanmıştı. 

Bu kuşatma Kuva-yı Milliye’nin, bu bölgedeki ilk önemli muharebesi idi. 

Ceyhan Kaymakamı İbrahim Hakkı Bey de bütün Ceyhan Kuva-yı Milliyesine komutanlık da yapmıştı. Ve Osmaniye Kuva-Yı Milliye teşkilatında kadınlar da görev almışlardı. Yanıkkışla halkının teşkil edildiği kırmızı müfreze de, 25 yaşında Rahime adında genç bir mücahide vardı. Tüfeği omzunda daima müfrezenin önünde yürür ve muharebelere katılırdı. Onbaşı rütbesi de olan bu kahraman Rahime 5 Ağustos 1920’de Osmaniye’de yapılan muharebede göğsünden vurularak şehit olmuştu. 

Bölgenin bu kahraman evlatları Kurtuluş Savaşı’nın onurlu ve şanlı bir bölümünün unutulmazlarının bazılarıdır. Kilis’le Antep ve Maraş bölgelerinde Polat Paşa olarak ünlenen ve anılan Süvari Yüzbaşı Kemal de unutulmazlar arasındadır. Polat Paşa’ya Kilis Belediyesi 13 Ocak 1924 tarihinde Kilis Fahri Hemşehriliği ünvanı vermiştir. 

Değerli okurlarım, yandaki haritada Güney Cephesinde Fransızların 1920 yılı Ocak ayında işgal ettikleri hat ile üç ay sonra Pozantı, Maraş ve Urfa’yı terkettikten sonra çekildikleri hat görülmektedir. Bu başarı başta bölge halkı olmak üzere Kuva-yı Milliye’nin muhteşem başarısının kanıtıdır. 

Yokluk ve yoksulluk içinde bir tarih yazan bölgenin ebediyete intikal eden tüm kahraman mücahit ve mücahidelerini tazimle anıyorum. 

Mekanları cennet, ruhları şad olsun. 

https://www.oncevatan.com.tr/100-yil-once-kurtulus-savasinin-guneyde-adana-antep-urfa-cepheleri-2-makale,48015.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın