İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nikol Paşinyan özelinde Ermenistan dış politikasının Münih Hüsranı-2

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Ermenistan Sovyet Anayasası’nı da çiğnedi!

DR. ELSEVAR SALMANOV

Yürütülen barış görüşmelerinde Dağlık Karabağ’ın da taraf olarak kabul edilmesi ve Azerbaycan’ın işgal edilen söz konusu bölgesinin sözde “bağımsızlığı” ile ilgili şu hususları belirtmekte fayda var:

  1. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan SSC dahilinde özerk vilayet statüsü SSCB’nin 1936 yılı ve 1977 yılı Anayasalarında tespit edilmiştir. (Daha öncesinde 5 Temmuz 1921 tarihinde Rusya Komünist Partisi Kafkasya Bürosu, Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan SSC terkibinde kalmaya devam etmesi (retain) doğrultusunda karar kabul etmiştir. Söz konusu Anayasa’ya göre birlik üyesi bir ülkenin sınırları, onun rızası dışında değiştirilemezdi. Ayrıca, SSCB Yüksek Sovyeti (Parlamento), Dağlık Karabağ’da Ermenistan destekli ayrılıkçı girişim ve faaliyetlerin yasal olmadığını ve kabul edilemezliği ile ilgili kararı kabul etmiştir.
  2. SSCB dağıldıktan sonra Azerbaycan BM’ye üye olurken, SSCB dönemindeki sınırları ile, uluslararası hukukun Uti Possidetis ilkesi ışığında bütün dünya devletleri tarafından tanınarak üye olmuştur.
  3. SSCB Anayasası ve ilgili kanunlar birlik üyesi devletlere birlikten ayrılma hakkı tanımakta idi. Lakin hiç bir yasal mevzuat birlik üyesi devletin bir bölgesi veya birimine bu hakkı tanımamakta idi. Dolayısıyla, Azerbaycan SSC yasal haklarını kullanarak bir bütün olarak bağımsızlığını ilan etti.
  4. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun amaç ve prensiplerine dair 21 Aralık 1991 tarihli Almatı Beyannamesi’ni imzalayan 11 devlet arasında Azerbaycan ve Ermenistan da vardı. Söz konusu belge doğrultusunda SSCB üyesi bütün devletler birbirinin toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi ve mevcut sınırların değiştirilmesi yönünde herhangi bir girişimde bulunmamayı taahhüt ediyorlardı.
  5. Paşinyan’ın atıfta bulunduğu 1992 yılına ait belge Helsinki’de imzalanmış ve Dağlık Karabağ topluluğunun (hem Azerbaycanlı, hem de Ermeni toplulukları) gelecekte işgalin sonlandırılması doğrultusunda ilerlemeyi müteakiben barış görüşmelerinde yer alabileceğini beyan etmiş, diğer 1994 yılına ait belge ise uluslararası anlaşmalar hukuku açısından bir Anlaşma (agreement) değil, Râzılık (consent) idi. Şöyle ki, söz konusu belge ateşkesle ilgili hiçbir hukuki bağlayıcılığı olmayan siyasi müracaat veya barışa çağrı niteliği taşımaktaydı ve Rusya Dışişleri Bakanlığı’na gönderilmişti. Dolayısıyla bu belgeye dayanarak Azerbaycan tarafının Dağlık Karabağ’ı, işgalin sonlandırılması doğrultusunda herhangi bir adım olmaksızın taraf olarak tanıdığını beyan etmek en yumuşak ifade ile hukuk bilgisizliğidir. Ayrıca panelde İ. Aliyev’in de belirttiği gibi, Ermenistan’ın işgali sonlandırması, işgal edilmiş bölgelerin finanse edilmesini durdurması, bir milyondan fazla Azerbaycanlı kaçkının kendi topraklarına geri dönmesinden sonra elbette Dağlık Karabağ iki toplumlu bir bütün olarak barış görüşmelerine katılabilir.

ÇELİŞKİLİ DURUŞ

Nikol Paşinyan’ın iktidara geldiği günden beri çelişkili duruş, tutum ve söylemleri bölge siyaseti ile ilgilenen herkese malumdur. Mesela devamlı barıştan ve halk diplomasisinden bahsetmesi ve “Dağlık Karabağ Ermenistandır”, “toprakların geri verilmesi söz konusu bile olamaz” ifadelerini kullanması sadece bazı örneklerdir. Buna benzer çelişkiler panelde de gözlemlenmiştir. Şöyle ki, Dağlık Karabağ sorunu ile Ermenistan’ın ilgisinin az olduğuna yönelik ifadelerinin ardından oğlunun Dağlık Karabağ’da askerlik yaptığını söylemesi yine kendisine yaptığı bir saygısızlıktır denilebilir.

Bu çelişki durumu panel süresince Paşinyan`ın beden diline yansımış ve heyecan ile sık sık sürç-i lisan etmesine sebep olmuştur. Hatta Paşinyan’ın yarattığı “anlamazuk” durumu, İlham Aliev’i gerçekleri her seviyeden insanın anlayabileceği şekilde izah etmek zorunda bırakmıştır. Cumhurbaşkanı Aliyev, “Eğer Dağlık Karabağ Ermenistan’ın tarihi toprağıysa, neden onun tarihi isimli bir başkenti yok? Stepanakert ismi Stepan Şaumyan isimli bir bolşevikin ismi ile ilgili. Ancak Hankenti ismi Han’ın Kenti demek. Anladınız mı?” ifadelerini kullanmak zorunda kalmıştır.

Paşinyan, haksız durumunu telafi etmek ve böylece Batı’daki bazı çevrelerin desteğini bulmak amacıyla onların çok hoşlandığı “devrim” kavramını sık sık kullanmayı yeğlemiştir. Lakin bu girişiminin de başırılı olduğunu söylemek imkansızdır. Çünkü şeklen “hoş”, ancak niteliksel olarak içi boş söylem ve kavramlar rasyonalite kapsamında somutlaştırılamadığı taktirde sahibini gülünç duruma sokmaktadır. Şöyle ki, daha önceki rejimler yanlış politikalarıyla Ermenistan’ı neredeyse bölgeden izole etmişlerdir ve Paşinyan’ı iktidara getiren sebeplerin başında daha önceki liderlerin yanlışlıkları ve başarısızlıklarının dayandığı da bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla iki senedir iktidarda olan “devrim adamı” Paşinyan’ın, yalanlar üzerine kurulu ve ülkesini ekonomik açıdan stratejik öneme sahip bütün bölgesel projelerin dışında bırakan işgal politikasının savunuculuğunu sürdürmesi kesinlikle anlaşılır değil. Nitekim, 56. Münih Güvenlik Konferansı kapsamında düzenlenmiş söz konusu panelde, Ermenistan’ın yıllardan beri bulaştırıldığı bu kısır döngü sebebinden ne yazık ki, ağırlıklı olarak geçmiş ve statüko konuşuldu, gelecek ve rasyonalite konuşulamadı. Bundan sonra Paşinyan’ın bu kısır döngüyü ve statükonun kalın duvarlarını yıkarak rasyonel politikalar izleyip izleyemeyeceği ise ayrı bir önemli sorudur.

https://www.aydinlik.com.tr/haber/nikol-pasinyan-ozelinde-ermenistan-dis-politikasinin-munih-husrani-2-201893

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın