İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Susma! Sustukça sıra sana gelecek…

Erol Afşar

Hayata ve olaylara ideolojik gözlükle daha doğrusu kendisine takılan at gözlüğü ile bakanlar için bu sloganın hiçbir karşılığı yoktur.

Bu tipler için, sloganın mahiyeti değil, kimler tarafından dillendirildiği önemlidir.

En çok da ‘Komünist’ tabir ettiğimiz kesim dillendirdiğine göre, bize uymaz…

Oysa bu slogan, muhafazakâr çevrelerin dilinden düşürmediği “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır’ ve Hz. Ali efendimize atfedilen “Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz” sözleriyle tıpa tıp örtüşmektedir.

Adalet talebinin kimlerden geldiğinin, bu talepte bulunanların dini, ideolojik/siyasi duruşlarına göre tasnif edilmesinin ne büyük bir hata olduğunu, yaşayarak öğrenen ve öğreten Alman Martin Niemöller‘dir, malumunuz…

Papaz, yani din adamıdır. Dininin de bizim için bir karşılığı yoktur oysa…

Ama “Asla bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetinde olmayın, o yılan bir gün mutlaka sizi de sokacaktır. Adaletsizliğe şahit olup göz yuman insanlar haysiyet ve onurlarını kaybetmeye mahkûmdur. Bir şahsa karşı yapılan haksızlık, herkese karşı yapılmış bir tehdit demektir” anlamındaki mesajları evrenseldir ve dini, ırkı, menşei ne olursa olsun, her insanı bağlar.

Dedim ya, o da papaz hatta bağnaz bir din adamıydı, bugün yaşananlara dinsel ve siyasal bir kılıf bulan ve kendinden olmayanlara yapılan her türlü adaletsizliği meşru gören bir kısmımız gibi…

Naziler, göstere göstere gelirken, kendi ifadesiyle hiç oralı olmamış Papaz Martin ve kendince kılıf bulmuş; “En önce komünistleri hapsettiler ve biz bundan hemen haberdar olduk. Evet, biz kilise için yaşıyorduk ve komünistler kilisenin dostu değildi hatta kilise onları düşman ilan etmişti. Tabii bunun için sesimizi çıkarmadık. Hatta kilisenin düşmanı komünistlerin faşistler tarafından tutuklanmaları dolayısıyla yakamızdan düşmelerine rıza bile gösterdik…

Sonra sendikalara sıra geldi. Sendikaların da kiliseyle bir ilişkisi yoktu ya da hiç olmamıştı. Biz bu sefer de, her koyun kendi bacağından asılır dedik… 

Yahudiler toplandığında sesimizi çıkarmadık, çünkü Yahudi değildik.

Ne zaman ki sıra bize geldi, o zaman uyandık ama iş işten geçmiş, uğradığımız haksızlığa karşı çıkacak hiç kimse kalmamıştı!”

Nazizm, Faşizm ya da adı her neyse, toplumun bir kesimine saldırdığı zaman yegâne güvencesi, nasıl olsa diğerlerinin bundan hoşnut olacağı ve hatta rıza göstereceğidir. Çünkü emperyalist kafa toplumu oluşturan farklı dilimler arasına nifak tohumlarını çoktan ekmiş ve meyvesini toplamaya başlamıştır.

Hepimizin çok iyi bildiği o ‘biz sarı öküzü vermeyecektik” meselinde olduğu gibi, diktatörler ‘böl, parçala ve yut’ stratejisi ile hareket ederler…

Bir örneği de şudur;

Üç arkadaş, biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni ama Ermeni olan aynı zamanda papaz, bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar.

Bağların olgun zamanı, “İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın,” diye ilk gördükleri bağa giriyorlar.
Bağın Türk sahibi olup biteni görüyor, fena bozuluyor ama ne yapsın üç kişiler, gücü yetmez.

Birine bakmış, kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli, diğerine bakmış, konuşmasından Kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de Türk.

İşte o an ‘böl, parçala ve yut’ stratejisi aklına gelmiş ve uygulamış.

Dönmüş Ermeni’ye, “Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır. Helali hoş olsun.
Bu da Kürt’tür ama din kardeşimdir. Sen niye yiyorsun benim üzümü mü?” diyerek Ermeni’ye sille tokat dalmış…

Biz yırttık çok şükür diye düşünen diğerleri, öylece seyretmişler.

Papazı bir güzel döven bağ sahibi bu kez de Kürt’e dönmüş, “Müslümansın madem niye sahipsiz bağa giriyorsun. Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, çünkü o Türk’tür. Kardeşimdir de sen kim oluyorsun” diyerek onu da bir güzel döverken, sıranın kendine gelmeyeceğini zanneden Türk sadece seyretmiş…

Sıra bizimkine geldiğinde, artık bahane aramaya bile gerek duymamış. Nasıl olsa tek, almış ayağının altına, ezmiş, ezmiş ve gitmiş…

Bir süre sonra üç kafadar kendine gelmiş…

Bizimki dönmüş Kürt’e, “Biz, yanlış yaptık demiş, papazı dövdürmeyecektik.”

Sözün özü; İktidar, senden olmayanları, rakiplerini ve hatta bir sebeple sevmediklerini, hukuk dışına çıkarak döverken sesini çıkarmazsan eğer, yukarıda anlattığım gibi, sıra sana geldiğinde, senin için ses çıkaracak, seni savunacak ve hakkını arayacak bir tek kişi/grup bulamazsın.

Dolayısıyla şu Gezi Olaylarına ve benzerlerine biraz da bu yönden bak sevgili kardeşim!

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deme ve o yılanın günü gelince seni de sokacağını asla ama asla unutma…

https://www.bizimsakarya.com.tr/susma-sustukca-sira-sana-gelecek-makale,9005.html

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın