İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Devletin dini laiklik mi?-2

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Bahaddin Elçi

Hayat Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de: “Tek geçerli dinin İslam olduğu” (Al-i İmran/19), “Dinin/nimetin tamamlandığı, din olarak İslam’ı beğenip, seçildiği” (Maide/3), “…Kitabın ayetlerinin bir kısmına inanıp, bir kısmını inkarın dünyada zillete, ahiretteyse en ağır cezayı gerektireceği” (dinin bölünmesinin küfür ve şirk olduğu yorumu (Bakara/85)) (Şifa tefsiri, Feyzul Furkan), “Müşriklerin dini bir bütün halinde kabul edip, uygulamaları gerekirken onu parçalayıp, ellerindeki parçalarla böbürlendikleri” (Rum/32), “Dinlerini parça parça edenler, grup grup ayrılanların işlerinin Allah’a ait olup, bundan hesaba çekilecekleri” (En’am/159), “Allah-u Teala’nın indirdiği hükümlerle hükmetmeyenlerin kafir, zalim ve fasıklar oldukları” (Maide/44-48) bildirilmektedir.

Efendimiz (s.a.v.): “Haramları helal saymak, helalleri haram saymak gibidir.”, “Ahir zamanda haramlar helal olarak sayılacak; helaller de haram sayılacak” buyurmuş. “Emirler yasaklanacak, yasaklar emredilecek.” Dinin tecezzi/bölünme kabul etmediğini, bunun küfür ve şirk olduğunu, keza haramları ve helalleri koyma hak ve yetkisinin Allah’a ve Resulüne münhasır olduğunu, hiçbir kimsenin haramları helal kılma yetkisinin olmadığını (Tevbe/31) bunun en büyük zulüm/şirk olduğunu (Lokman/13) biliyoruz. Haramları işlemek günahtır; mümini dinden çıkarmaz. Ama günahı kabul etmemek, helal saymak iman dairesinden çıkartır. İçkinin, zinanın büyük günahlardan olduğuna inanan ayyaş veya zani günahtadır. Ama içki ve zinaya düşmediği halde bunları haram görmemek imandan çıkartır. İnsan hangi hadle, cüretle Yaratanının bir hükmünü beğenmez,kulunkini kabul eder?! “Allah-u Teala hâkimler hakimi değil midir?” (Tin/son).

Batılı iki kavram “laiklik” ve “demokrasi” bizde “din”leştirilmiştir. Zıt anlamları “dini” ve “teokrasi”dir. Laik, teokratik olmayandır. Her iki kavram da dine karşı konumlandırılmıştır.

Batı’da kilise ile siyaset birbirinden bağımsız iki ayrı otorite. Avrupa’da: Kilise ile krallar arasındaki iktidar/egemenlik kavgası/çatışması uzlaşmayla sonuçlandı. Gökyüzü egemenliği sembolik olarak kiliseye, yeryüzü egemenliğiyse krallara kalmıştı. “Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya”?!

*Kainatı/her şeyi Yaratan, Yöneten Allah-u Teala’nın yeryüzündeki egemenlik hak ve yetkisini kilise ve krallar kendi aralarında taksim ettiler. Egemenliği paylaştılar(?)            

Ortaçağda kilisenin Hıristiyanlığı alabildiğine sömürerek, cenneti parselleyerek satması ve insanlara ilahlık taslaması engizisyon, endüljans uygulamaları laikliği bir çare olarak ortaya çıkarmıştı. Esasen demokrasi de hem kilisenin hem de dinin reddiyle ortaya çıktı. Çeşitlendi. Allah insanların hayatına, hukukuna karışmayacak, insanlar Allah’a karşı özgür ve bağımsız olacaklardı? Din reddedilince yerine zorunlu olarak hukuk, ideolojiler üretildi. Beşeridirler… İdeolojiler felsefi, iktisadi, hukuki vb. nitelikte dinlerdir.

İdeolojiler, demokrasi dininin fırkaları, siyasi partiler de mezhepleridir. Allah-u Teala Kitapları ve Peygamberleriyle tek geçerli dini/İslam’ı göndermiştir. Laiklik de demokrasi de bize “din” olarak ihraç edilmiştir. İnsan fıtratına, ihtiyaçlarına uygun din İslam’dır. Laikliği empoze edenler de devlet ve din iç içe… Siyonizm’in İsrail devleti, İngiltere’de de kraliçe, hem krallığı hem de Anglikan Kilisesi’ni temsil ediyor.

*Bizde gerileme siyaset ve ilim erbabının bozulmasıyla başladı. Osmanlı’nın son zamanlarında iyice ortaya çıktı… Avrupalılaşmak düşüncesi Osmanlıyı sonlandırdı. Teknoloji yerine hukuk, yol, medeniyet alındı. Şimdi sıra ülkemizde mi?

*Önce Hıristiyanlığa resmen geçişimiz denendi. Olmadı. Laiklik ambalajı içinde aynı şey zorla dayatıldı, kabul ettirildi. Şayet Hıristiyanlık getirilebilseydi, bu düzen bu kadar süremezdi. Halk bilinçlenir, reddederdi. Laiklikle hem adalet hem de dertlerimizin devası/ilacı olan İslam engellenebildi. Ve her gün adalet ve ilaç arayışımız, ihtiyacımız sürüyor. İlaç ve adalet/tevhit yasak olunca, adalete ve sağlığa saadete nasıl ulaşabileceğiz?

*Düzen laiklikle her türlü siyasi görüşe açık, müsamahalı. Sadece İslami siyasete kapalı. Sömürü ise serbest. Laiklik ülkemizdeki Yahudiler, Hıristiyanlar, kriptolar, İslam düşmanları için bir din ve vicdan özgürlüğü sayılmış, anlaşılmış ve uygulanagelmiştir. Müslümanlar için ise korkutma, sindirme, cezalandırma aracı, gericilik, çağdışılık olarak yaftalanma, karalama aracı.

*Laikliğe aykırılıktan mahkûm olan gayrimüslim vatandaşımız var mıdır?

*Halkın iradesinin önünde, üstünde hangi irade ve güç var?

*Din ve vicdan özgürlüğü İslam’da zaten vardı. Bu anlamda laikliğe ihtiyaç yoktu ki… Dinin tahrifi, istismarı da yasaktı. Her inanç, kimlik tevhit egemenliğinde bir arada barışık yaşayabiliyorlardı. Tahakküm yoktu. Ötekilerin temel hak ve özgürlükleri yok sayılmıyordu. İspanya/Endülüs, Balkanlar ve Kudüs tarihi örnekleri gizli değildir…

DİB/DİYK ezelde Allah-u Teala’ya verdiği “kulluk sözleşmesi” ile laik devletin kendisine verdiği vatandaşlık/memuriyet tercihine zorlanmaktadır. Çünkü genellikle kulluk ve vatandaşlık çelişmekte, çatışmaktadır.

*Diyanet, görüşlerini/fetvalarını İslam dinine göre mi, laiklik dinine göre mi verecek? DİB, bağımsız mı? Ne ile bağlı/bağımlı? Laiklik, dini de devleti de bağlamış, esir almıştır. DİB’i de CB’yi de bağlıyor. Bu bağdan kurtulmadıkça da bu sıkıntılarımız bitmez.

DİB’in görev alanını laiklik belirlemiştir. “Kulluk memuriyetiyle” “vatandaşlık memuriyeti” çatıştığında (zaten çatışıyor) ne olacak? Hangisi seçilecek?

Cumhuriyet’ten itibaren ilahi/İslam hukuku terk edilerek, batılı/beşeri/laik hukuk iktisap (kopya) edildi. Böylece tevhidimizi (kulluk sözleşmemizi) çözerek, bozarak Allah-u Teala’nın mülkü yeryüzünde O’nun (c.c.) rızasına/hükümlerine uygun yaşama/itaat yerine; insanların egemenliğine /tahakkümüne girmiş, Rahman’ın yolundan tağutların/şeytanın yoluna/egemenliğine girmiş olduk. (Fatiha’da her iki yol zikrediliyor. Girmemiz gereken yol ile yasaklanmış öteki yollar.)

“Hakkında açık nas olan hususlarda içtihat da fetva da aranmaz, olmaz.”

*Diyanet de laik devletin fetva kurumu mu, İslam’ın fetva kurumu mu? Hangisi? Fetvayı hangisine göre verecek? İkisi zıt olduğunda?! Laikliğe dini kılıf mı, dine/İslam’a laik bir kılıf mı biçecek? Laik devlet, fetva sorar mı?

*DİB, laik devlete dini kılıf hazırlama kurumu değildir; olmamalıdır. Ne yazık ki, devlet DİB ile hem dini (İslam) denetleyebiliyor hem de dönüştürebiliyor, daraltabiliyor…

*Her şey laikliğe, demokrasiye göre değerlendiriliyorsa ölçülüyorsa; uygunluk da aykırılık da değer ölçüsü/ kriter olarak alınıyorsa bunlar “din”dirler.

*Laik devlet din sömürüsünden, din reformundan/tahrif ve ifsadından vazgeçmeli. Dinden elini çekmeli. Özgür ve bağımsız kalmalıdır. Laikliği de ya kaldırmalı, ya “din ve vicdan özgürlüğü” tanımını yapmalı. Ülkemizdeki azınlık dinlere tanınan hak ve özgürlükler Müslümanlara da tanınmalıdır. Devlet, dinle savaşmaktan vazgeçmelidir. Dini siyasete alet etmemeli. Farklı din ve mezhep mensuplarına kendisi de müdahale etmemeli, bunların birbirlerine müdahaleleri de önlenmelidir. Hepsine eşit mesafede durabilmelidir.

*Siyasi, dini temsilciler yöneticiler tağutluktan/rabblıktan/ilahlıktan vazgeçmelidirler. Kutsanmamalıdırlar. Onlar “dinlerarası diyalog”, “tarihsellik”, “güncellemeci” anlayışlarından vazgeçmelidirler.

*İnsanlar Allah-u Teala’nın iradesine, rızasına, hükümlerine göre mi (tevhit) yaşamayı seçecekler, yoksa demokratik, laik ilke ve kuralları koyan tağutları mı rab edinecek/onlara kölelik yapacaklar? Kullukla vatandaşlık ne zaman uyumlu olabilecek?

*Ulema, Hakkı üstün tutmalı, gizlememeli, ayetleri dünyalıklara satmamalı, haramlara kılıf hazırlayıp hakkı batıla karıştırmamalı.”Bel’am” hatırlanmalı… İbret almalı. Siyasileri yanlışlarında uyarabilmeli…

*İslam kendisini teklif ediyor/sunuyor; dayatmıyor/zorlamıyor. Laiklik ise kendisini dayatıyor. İslam ile sadece Allah-u Teala’ya (kulluk/itaat) bağlanıyoruz. O’ndan başka veya O’nunla birlikte hiçbir şeye, kimseye bağlanmıyoruz.

    Laiklik ve demokrasilerdeyse tağutlara, insanlara, ideolojilere itaat, bağımlılık (kullara kulluk) söz konusu…

   *Haramları/yasakları helal, helalleri de haram koyma/sayma yetkisi hiçbir kimseye verilmemiştir. Bu, şirk olup, en büyük, affedilmez günahtır. Ne siyasi iktidarda, ne de ilmi/dini makamlarda böyle bir yetki yok.

    Hayatımızda eğitim ve öğretimde dinin yeri ne kadar ise, bizim Müslümanlığımız da o kadardır. Laik eğitim çocuklarımızı alıp, deist, ateist, terörist, kişiliksiz, kimliksiz yapmıyor mu?

    *Allah ve Resulü bir konuda söz söylediği, hükmettiğinde müminlere düşen “işittik, itaat ettik”, “lebbeyk/buyur” demektir. Haydi hep birlikte tevbelerle, istiğfarlarla “Allah ve Resulünün bize hayat veren çağrısına (Kur’an ve sünnete) icabet etmeye…” Vesselam.

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın