İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Devletin dini laiklik mi? -1

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***

Bahaddin Elçi

Hz. Ömer’in (r.a.), “Adalet mülkün temelidir.” “Camii yık, adaleti yıkma.” Hz. Ali’nin (r.a.) de, “Adalet, devletin dinidir” sözleri ne kadar önemli ve anlamlıdır.

Günümüzde de Sayın Yusuf Kaplan: “Avrupa’da laikliğin din olduğunu söyleyen filozof bulunduğunu, bizde laiklikle İslam’ın ve Müslümanların esir alındığını” vurguluyor. Sayın Alev Alatlı da: “Her yasal şey helal değildir.” “Bizde Kemalizm denen ideolojinin üreteni/ideologunun da bir Yahudi (Moiz Kohen-Tekin Alp) olduğu gerçeğini dile getirmiştir.

CB, seçildikten sonra yaptığı yeminin hükmü nedir? Böyle bir yeminin acaba dünyada bir benzeri var mıdır? Batı’da İncil, Tevrat üzere, kutsalları adına yeminler yapılıyor. Bizde hangi kutsal değer üzerine yapılabiliyor? Bu yemin metnini kimler hazırlıyor? Hak nerede? Halk nerede? CB de DİB de laiklikle bağlı ve bağımlıdırlar. Sorun, düzen sorunudur. Devlet laiklik bağından kurtulmadıkça adalet de özgürlük de barış, refah ve huzur da sağlanamaz.

Hem din hem de laiklik bize yanlış ve eksik olarak tanıtıldı. Din bölündü, hayat bölündü. İşler bölündü. Hukuksuz, siyasetsiz bir din üretildi. Tevhidin hakikati gizlendi. Tevhit, yargıdan, eğitimden, kışladan kısaca hayattan kopartılarak vicdanlara hapsedilme girişimleri başarılı oldu. Sonunda camilere kadar genişledi.

 Osmanlı dine bağlı (dini) bir devletti. 1921,1924 anayasalarında da kurulan Türkiye Devleti’nin dini, “din-i İslam”dı. 1924’de DİB kuruldu. 1928’de anılan madde anayasadan çıkartıldı. 1937’de de yerine “laiklik” kondu. Cumhuriyet’le birlikte İslam hukuku, hilafet, İslami tüm kurallar, kurumlar, harf, takvim, rakamlar vb. kaldırılarak laikliğe, Avrupa hukuk ve uygarlığına bağlandık. Kimlik, medeniyet, yol ve kıblemiz resmen zorla dönüştürüldü. Artık devletimizin kimliği, dini “laiklik” olmuştu. Her şey ona uygun, ona göre oluyordu, olacaktı. Oluyor da. “Olmazsa olmaz” oldu. Böylece laiklik bağı ile İslam, devlet, ümmet, millet bağlanmış, tutuklanmıştı. Yüzyıldır yaşadığımız, gittikçe de artan dertlerimizin bu yol/kıble/medeniyet/ kimlik değiştirmek, dönüştürmek çabalarımız nedeniyle olduğunu hâlâ anlayamadık…

Her şey artık İslam’a göre değil, laikliğe göre olacaktı. Devletin tüm alanları, kurumları ile birlikte “diyanet” de laikleşecekti?! Onun da kıblesi laiklikti.

Din işleri-dünya işleri; dini hayat-laik hayat, din-siyaset (devlet) ayrımları bize Batı’dan ithal edildi. Din/İslam semadan zaten yeryüzündeki hayatımızı düzenlemek için indirilmişti. Allah’ın rızasına, iradesine, emir ve yasaklarına uygun yaşamak sözümüz vardı (Araf/172).

Laikler laikliğin yasada tarifini/tanımlamasını yapmadıkları gibi, birçok farklı tanımlar yapagelmektedirler. “Vicdan özgürlüğü”, “din ve vicdan özgürlüğü”, “din ve devlet/siyaset ayrılığı, birbirinden bağımsızlığı” ve “devletin tüm inançlara eşit mesafede olması” gibi… Uygulamada, gerçekte ise “devlete bağlı din”, devletin İslam’a karşı konumlanması, onu tanımlaması, sınırlandırması, ona müdahalesi, tahakkümü, parçalaması dindarlara baskı, temel haklarına müdahaleler, aşağılamalar laik-dindar kutuplaştırma, çatıştırma faaliyetleri… Laiklikle İslam (din) kapsamı daraltılınca parçalanınca İslam bilgisi ve algısı da farklılaştı, çeşitlendi. Laiklerin İslam tanımlamalarını bir tarafa bırakalım da İslam nedir sorusunu doğru tanımlamaya çalışalım:

İslam; tek hak dindir (Al-i İmran/19). İlahidir, özgündür, evrenseldir. Tüm zaman ve coğrafyalarda kıyamete kadar geçerli hükümler içerir. İslam; eğrisi olmayan tek “dosdoğru yol”dur. Bunun dışındaki yollar sapıktır, yanlıştır (Fatiha, En’am/153). İslam; kusursuz, ekmel, evrensel, hayatımızı kuşatan, düzenleyen tek, eşsiz, özgün, ilahi, adalet, barış, saadet düzenidir (Maide/3). İslam; Rabbimizin bize dünya hayatımız için teklif, tavsiye buyurduğu, bizim de kabul ettiğimiz (Araf/172) en güzel, ideal hayat tarzıdır.

Laik devlet; dini bölerek (iman, ibadet, ahlak) çerçevesine hapsetmiş, hukuku (muamelatı, ukubatı, siyaseti…) hayattan uzaklaştırmıştır. Yasaklamıştır da… Camilerde bile İslam’ın tamamı anlatılamaz; vaizler kürsüde düzen, yasalar, icraat eleştirisi yapamazlar (TCK. Madde 219). Düzen her türlü siyasi görüşe açık. Sadece İslami hükümlere, görüşlere kapalı. Irkçı, faşist, ulusal, liberal, sağcı, solcu, komünist her parti serbest. Milli Görüş partileri hangi gerekçeyle kapatılmıştı ki? TCK’nın mülga 163. Maddesi, 6187 S.K. uygulamaları mağduriyetler, mazlumiyetler tarihidir. Laiklikle hem din, hem ümmet, hem halk, kardeşlikler parçalandı. Coğrafyalar da…

Allah-u  Teala yeryüzünde adaletin, barışın, güvenliğin, temel hak ve hürriyetlerin (beş değerin) korunmasını, iyiliklerin egemen olmasını, zulmün önlenmesini emrediyor. Bunların sağlanması için devlete, hukuk, siyaset ve ilme ihtiyaç var. Devletin yönetiminde ehliyet, adalet, meşveret ilkelerine ihtiyaç var. “Şeriat/İslam hukuku mahza adalettir.” Hilafet de adalet ve imar için değil midir?

https://www.milligazete.com.tr/makale/3619709/bahaddin-elci/devletin-dini-laiklik-mi-1

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın