İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İçtoroslar’da ‘Dengbêjlik’ten ‘Hakikatbêjlik’e giden yol

İçtoroslar-Kilikya hattında sözlü edebiyat geleneği son derece güçlüyken; doğaçlama söylenen Kürtçe manzum eserler yazıya geçirilmediği için süreç içerisinde kaybolup gitmişti. Bizim Avrupa’daki işçilerin özel çekim kasetlerinden yararlanarak topladığımız İçtorosların Kürtçe ve Türkçe edebiyat birikimi ise kuşkusuz devede kulak kabilindendi. En azından Kültür Bakanlığı bant kaydını sağlayabilsem, ünlü manzum Kürt destanlarından Memê Alan’ın yöremizdeki versiyonuna ulaşabilirdik!

MEHMET BAYRAK

Daha çok kırsal kesimlerde ve dağ eteklerinde yaşayan İçtoroslar Alevi-Kürt toplumunda derin bir felsefenin yanında son derece zengin bir sözlü kültür ve edebiyat yaratılmıştır. İçinde bulunulan siyasal ve toplumsal koşullar, bir bakıma insanları odalarda toplanmaya ve bir sözlü oda kültürü yaratmaya yöneltmiştir.

Ortaçağdan başlayarak bölgede yaşanan Alevi katliamlarının ardından, 19. yüzyıl başlarından itibaren bölgede yaşanan kaç-göç olaylarının ötesinde, aynı yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında yaşanan Ermeni, Süryani ve Êzîdî Kürt soykırımlarının yarattığı travma ve Cumhuriyet ile birlikte yaşanan etnik temizlik, tek tipleştirme ve Türk-İslamlaştırma politikaları; toplumu daha da gizli yaşamaya ve içine kapanmaya itmiştir.

İçtoroslar bölgesine ilişkin 19. yüzyıl seyahatnamelerinde ve araştırmalarında son derece çarpıcı anekdotlara rastlanır. Seyahatnamelere yansıyan ve bölge halkının yaşadığı bu dramatik olaylar, daha çok aşiretleri hizaya getirme ve iskân olaylarıyla ilgili görünse de gerçekler daha derinlerde gizlidir. Alman Mareşal Moltke ve araştırmacı Dr. Hugo Grothe; Fransız gezgin Poujoula’nın yanı sıra Avusturyalı bilim insanı Amand Freiher von Schweiger-Lerchenfeld, bölge insanları konusunda son derece ilginç belirlemelere ve anekdotlara yer verirler.

Sözgelimi, Avusturyalı yazar, özellikle 19. yüzyılda İçtoroslar bölgesinde yaşanan yakma-yıkma olaylarıyla dramatik kadın öykülerini anlatırken; sözü Êzîdî ve Kızılbaş Kürtlere getirip; “bölgede bu durumları destan hâline getiren bir ozan her zaman bulunurdu” diyerek, bunun çarpıcı bir örneğini veriyordu. Adı geçenin 1881 tarihli “Das Frauenleben der Erde (Yeryüzü Kadınlarının Yaşamı) adlı eserinden alarak, ilk kez Türkçe çevirisini “Geçmişten Günümüze Kürt Kadını” adlı eserimizde (Özge yay. Ank. 2002) yayımladığımız bir ağıtlama- şiirden dolayı kitap toplatılmış ve Ankara DGM’de hakkımızda dava açılmıştı. Bu destanın küçük bir kesiti şöyleydi:

Türklerin paşası hunhar vahşi,

Boz kartal gibi kan içer hep.

Bak çocuk, babanın kanayan başına;

Seninse delikanlı, aldı elinden sevdiğini…

Lânet olsun iki seven kalbi ayırana,

Lânet olsun acımadan yoksun katile!

Toprak geri vermez ölüleri,

Bedduamızı duy Melek-i Tavus!..

19. yüzyılın ikinci yarısında, başta Kürt kökenli Kozanoğulları olmak üzere, bölgede yürütülen mecburi iskân olaylarının iziniyse Türkçede, bu Beyliğin himayesinde bulunan Avşar şairi Dadaloğlu’nun şiirlerinde; Kürtçede ise Evdalê Zeynike’nin destanlarıyla anonim şin – kilamlarında bulmak mümkündür.

İçtoroslar’da son dengbêji Hasanî Tosin’ın torunu (şimdi mütercim) Bediye Eşkin Mehmet Bayrak ile (1994)…

Semsur filozof Lukianos’tan günümüz dağ filozoflarına…

Sanırım, önce kısaca da olsa, bölgenin yaklaşık 2000 yıl önce yaşamış kentli filozofu Lukianos’u bilmemiz ve tanımamız gerekiyor. Çünkü hemen tümü Anadolulu olan insanlık tarihinin en eski destan, tarih ve coğrafya yazarları olarak Homeros, Herodot, Xenofon ve Strabon gibi şahsiyetler genellikle bilinir de, 80’i aşkın esere imza atmış Samsatlı Lukianos pek bilinmez!..

“Kürt Kadını” çalışmamın hazırlanması aşamasında bu çalışmaya “asırlık Kürt kadın kartpostalları” ile katkıda bulunan Seyhun Binzet’in yakını olduğu anlaşılan Celal Binzet; Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı olduğu yıllarda Tercüme Dairesi’ni yürüten Selahaddin Eyyubi soyundan Prof. Dr. Sabahattin Eyuboğlu tarafından 3 ciltlik “Seçme Yazılar” eseri yayımlanan Lukianos’un sözkonusu önemli filozofik eseri konusunda şu değerlendirmeyi yapıyor: “Onun yazılarında, günümüzün can alıcı sorunlarının inanılmaz bir gerçeklikle ele alındığı okunur. Dinsel duyguların kimilerince çıkar amaçlı kullanılmasını o dönemde cesaretle ele alması dikkat çekiyor. Ayrıca kimi konuların güncelliğini asla yitirmediğinin de göstergesi sayılır bu yazılar. Yaşadığımız günlerin yakıcı sorunlarını Lukianos’un yazdıklarıyla karşılaştırdığımızda benzerlikler ve öngörüler şaşırtıyor insanı.” (Bkz. A. C. Binzet: Adıyaman Kent Kültürüne Yeni Bir Bakış; Adıyaman Vakfı/ ADVAK Dergisi, Eylül- 2016).

Hemen belirtelim ki, bu kültür harmanı topraklarda yetişen Antik Çağ düşünürlerinin yanında Samsatlı Zosimos gibi Antik Çağ ressamları da yetişmiştir -ki, bugün Semsur-Antep hattında ortaya çıkan sanat şaheseri mozaiklerin önemli bir kesimi bu sanatçıya aittir. Bunlar arasında Kürtler de bir gelenek hâline gelen “Sıra Geceleri”ni betimleyen mozaikler de yer almaktadır. (Yakın tarihlerde künyesini gördüğüm, Ankara’daki İngiliz Arkeoloji Enstitüsü’nce yayımlanan önemli bir eserde de Malatya-Suriye hattındaki Tille Höyük buluntuları irdeleniyor ki, bu da çevre tarihi konusunda bir pusula niteliğinde).

İnsanlık tarihi boyunca kültür ve uygarlıkların birbirini etkileyerek ilerlediği ve dönüştürdüğü bir gerçekliktir. Verdiğimiz birkaç küçük örnek bile bu gerçekliği anlamaya yeterlidir. Nitekim, yine Eyuboğulları’ndan halkbilimi ve Alevilik araştırmacısı İsmet Zeki Eyuboğlu, bu bölgedeki Tanrı heykellerinden yola çıkarak ne diyordu:

“Sen bilir misin o dağları balam ?

Ne karanlıklar çıkabilir doruklarına

Ne yıldırımlar inebilir eteklerine!

Yücelerinde tanrılar

Derinlerinde tanrılar

Öyle söylemiş tarihin kulağına

Tarihten önce

Tarihten sonra gelen çağlar…

Sen bilir misin o dağları balam ?..”

İçtoroslar Oda Kültürü’nde

müzikal yaşam

Toplum yaşamı ve olayları üstüne yakılan ve yaratılan manzum söyleşmeler yanında, özellikle müzik ve edebiyatla içiçe geçen Alevilik öğretisi dolayısıyla oda kültürü çerçevesinde zengin bir müzik kültürü de yaratılmıştır. Yalnızca Hakikatçı şairler, ozanlar ve âşıklar değil, dinsel toplum önderi ve müzik adamı kimliğiyle bölgedeki Sinemilli pîrleri de bu süreğe önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bölge pirleri, cem törenlerinin müzikal bölümünü de bizzat yerine getirdikleri yani çoğunlukla zâkirlere ihtiyaç duymadıkları için daha da önemli bir işlev yüklenmişlerdir.

Bölgede müzik çalgısı olarak cura, bağlama ve türevlerinin yanısıra; dilli ve dilsiz kaval, davul ve zurna gibi enstrümanlar da yaygın olarak kullanılmaktadır. Bölgedeki Alevi müziğinin gelişmişliği dolayısıyladır ki, yakın geçmişte radyolarda çalınıp okunan deyişlerin yüzde 25’inin bu yöreye ait olduğu söylenmektedir. (Bkz. A. Özdemir: Halk Müziği Repertuarında Maraş, Nefes Sayı:18/1995).

Türkiye Cumhuriyeti’nin 50. yılı dolayısıyla Türkiye’de İl ve (Büyük) İlçe Yıllıkları hazırlanmıştır. Sözgelimi Kayseri-Pınarbaşı İlçe Yıllığı’nın kültür bölümü, doğrudan tanıdığım, Afşar kökenli Köy Enstitülü öğretmen Mehmet Ali Temel tarafından hazırlanmıştı. Temel, bölgedeki Alevi-Kürtler’de Oda Kültürü ve Âşıklık Geleneği konusunda şu haklı belirlemeyi yapıyordu:

“Saz ve ozanlık Kürtler’de kutsal bir sanat dalı niteliğini taşır. Duyguları, ince ve insancıl temalarla doludur. Kürtler’de âşık çoktur. Genellikle kışın odalarda âşıklar saz çalar, türkü söyler ve büyük bir ciddiyetle, derin bir duygulanma içinde bu türküler, ağıtlar dinlenir. Oda toplantıları kadınlar arasında da yapılır, burada masallar söylendiği gibi, ağıtlar da terennüm edilir.” (Bkz. M. Bayrak: İçtoroslar’da Oda Kültürü ve Kürtçe Edebiyat; Özge yay. Ank. 2015, s. 115).

Kadın savaşçı Fataraş’dan dengbêj Hasanî Tosın’a…

Altı yıllık yasaklı dönemden sonra 2001’de 19. yüzyılın “Kürt Amazon”u, kadın savaşçısı Fataraş’ın (Kara Fatma) izini sürmek ve müzik derlemeleri yapmak üzere, dedelerimin Dersim’den sonraki ikinci durağı Engizek Dağı’nın eteklerindeki Gökçayır’a (Merg) gidiyorum. Aracıyla bana eşlik eden, Sinemilli aşiretinin önderlerinden Tapo Halil Ağa ailesinden Ziraat Mühendisi Asaf Koçdağ.

11 Eylül 2001 günü Gökçayır’daki ata-dede yurdu Gundî Zinkan’a varıyor ve komşu köyleri ziyaret ediyoruz. Amacım, ertesi gün Fataraş’a ait yerleri gezmek ve resimlemek. Kimi nedenlerle dağa çıkamıyor ancak akrabalarıyla görüşüyor ve ilginç bilgiler alıyoruz. Bulunduğumuz yerde elektrikler kesik olduğu için, dünyayı sarsan Amerika’daki 11 Eylül saldırılarından haberimiz yok. Ertesi gün, şimdi Hakka yürümüş olan Asaf’ın köyü Göynük’e gittiğimizde olup bitenleri öğreniyor ve tabii ki şaşırıyoruz…

Bir miktar kaset topladıktan sonra, müzik derlemeleri yapmak istediğimi söyleyince Asaf; İçtoroslar’ın son geleneksel dengbêji kabul edilen Salpaklı yarı âmâ âşık Hasanî Tosın’dan söz açmıştı. Kendisini gıyaben biliyor ancak akrabalarını daha önce Almanya/Nürnberg’de tanımış ve bir özel çekim kasetini edinmiştim. Karşımdaki ses, gerçek anlamda şiir ve müzikle söyleşen bir geleneksel dengbêj’di…

Dengbêjlik üstüne bugüne kadar çok şey yazıldı ve söylendi. Ancak, Felat Dılgeş’in, Dengbêj Şakiro’nun vefatı üstüne yaptığı şu şiirsel- betimleme herşeyi anlatmaya yetiyordu: “Dengbêjên ku ji şîn û şahî, ji keser û kovan, ji kul û derdên me re bûne ziman/ Dengbêjen ku bûne dengê me/ Dengbêjen ku bûne dilê me/ Dengbêjên ku bûne hesret û evîna me/ Dengbêjên ku evînên me dane jiyandın/ Dengbêjên ku birînên me dane kewandin/ Dengbêjên ku ji janên me yên zirav re bûne derman/ Dengbêjên ku ji êş û derdên me re bûne zar û ziman/ Dengbêjên ku di şevên tarî de bûne qam û çira/ Dengbêjên ku di roja reş de bûna bav û bira/ Dengbêjên ku şevbuhêrkên me bi wan derbas dibû û şevên me dikirin ronahî/ Dengbêjên ku cejn û dilanên me dikirin şahî/ Dengbêjên ku sitranên me bi wan dibû dîrok/ Dengbêjên ku bi atî û tayên evînan dibun gerrok!.. (…) Lo hozanı lo dengbêjo, lo dengzêro; serî rake dengbêjo, xweşbêjo, dilbêjo, kulbêjo, derdbêjo, êşrêjo!..”

Dediğimiz gibi, dengbêjlikle ilgili çok şey söylenebilir ancak bununla yetinelim…

İçtorosların son geleneksel dengbêji kabul edebileceğimiz Hasanî Tosın’a gelince… O, 1918-2007 yılları arasında köyü Pazarcık/ Salmanpak’da yaşamış. 8 yaşından sonra bir hastalık dolayısıyla gözlerinden rahatsızlanıyor ve ekonomik nedenlerle tedavi olamadığı için görme yetisini yüzde 80 oranında kaybediyor. Ancak işitme yetisi güçlü. 10 yaşlarındayken Demircilik-Doğanlar yöresinden gelen gezici bir dengbêjden etkilenerek, yavaş yavaş söyemeye başlıyor. Bu aşamada saz çalmaya da yönelerek, kimi zaman sazlı kimi zaman sözel söylemeye başlıyor. Kimi mahalli ve yöresel olaylara ilişkin kılamların yanı sıra, başta Memê Alan ve Xecê İle Siyabend destanları olmak üzere anonim Kürt destanlarını ezberleyerek, içselleştirerek köyler arasında dolaşmaya ve eserlerini icra etmeye devam ediyor. Bunların bir bölümü Kürt-Arap veya Kürt-Türk ilişkilerini anlatan öykülü türkülerdir. Kimi bölümleri sözel, kimi bölümleri müzikal olan hikâyeli- kılamlar… Bazen bu manzum ve müzikal söyleşme birkaç gün sürebiliyor. Kimi zaman düğünlere katılarak sanatını icra ettiğinde, kendisine küçük bir harçlık veriliyor…

Hasanî Tosın’ın “Ben”lik hikâyesi…

Hasanî Tosın’ın benlik bir hikâyesine ve anekdotuna; 1996-1997 yılları arasında Kültür Bakanlığı yapmış, sonradan AKP’nin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’dan giderek yer vermiştim. (Bkz. Dengbêj Hasanî Tosın’ın Ses Kayıtlarını İsteyen Mehmet Bayrak’a Kültür Bakanlığı Personelin Yanıtı/ Şimdinin Meclis Başkanı, Dönemin Kültür Bakanı İsmail Kahraman Talimat Vermişti: O dengbêj kaydını hemen yok edin!, Özgür Politika, 17 Mart 2016). Devamını, doğrudan sözkonusu yazımızdan izleyelim:

”2000 yılında ülkeye döndüğümde, bir alan çalışması için gittiğim İçtoroslar’da, yakın geçmişte aramızdan ayrılan Asaf Koçak’tan, Kültür Bakanlığı’ndan iki görevlinin yöremizin son dengbêji kabul edilen Hasanî Tosın’dan altı saat süreyle Kürtçe destan ve kılam kaydı yaptıklarını öğrendim. Ankara’ya dönünce ilgili kişileri görerek durumu sordum ve konuyu doğrulatınca dönemin HAGEM Genel Müdürü Seyhan Livanelioğlu ile görüşerek bu kaydın bir kopyasını istedim. Kürtçe kayıtları yapan folklor araştırmacısı Piri Er, Genel Müdürün yanında aynen şunları söyledi: “Biz bu kayıtları yapıp getirdik ancak arşive alınıp kullanıma sokulması için Bakan’ın izni gerekiyordu. Onay için Bakan Kahraman’a sununca, (Bunu derhal imha edin!..) talimatını verdi. Biz Genel Müdürlüğün kuruluş görevi gereği bunları derlemek durumunda olduğumuzu söyleyince de, (O halde arşive koyun ama kesinlikle kimseye vermeyin!..) talimatında bulundu. Bu yüzden size veremeyiz…)

Gerçekten de vermediler ve yöremizin son dengbêjinin bant kaydının akibeti ne oldu, bilmiyorum…”

Bu acılı gerçeğe, teorik olarak bilmeme rağmen en çok “Eşkıya Türkü ve Ağıtları” çalışmasını yürütürken tanık olmuş ve hayıflanmıştım… Yaşar Kemal’in söylediği gibi, İçtoroslar-Kilikya hattında sözlü edebiyat geleneği son derece güçlüyken; doğaçlama söylenen Kürtçe manzum eserler yazıya geçirilmediği için süreç içerisinde kaybolup gitmişti… Bizim Avrupa’daki işçilerin özel çekim kasetlerinden yararlanarak topladığımız İçtorosların Kürtçe ve Türkçe edebiyat birikimi ise kuşkusuz devede kulak kabilindendi… En azından Kültür Bakanlığı bant kaydını sağlayabilsem, ünlü manzum Kürt destanlarından Memê Alan’ın yöremizdeki versiyonuna ulaşabilirdik!.. Ne yazık ki, ırkçı zihniyetler yüzünden bundan bile mahrum kaldık… Neyse ki kimi Kürt ya da Batılı araştırmacılar, başka diyarlardan bu destanları tesbit etmiş ve yazıya geçirmişlerdi. Nitekim, “Kürt Müziği, Dansları ve Şarkıları” çalışmamın notasyonunu yapan Zozan Ozmaniyan, yaklaşık 10 manzum Kürt destanı üstüne bir master çalışması yapmış ve bunun inceleme bölümüne sözkonusu çalışmamızda yer vermiştik.

Sözlerimizi, Batılı araştırmacı Stig Wikander’in, Rojava’dan yaptığı Memê Alan Destanı’ndan küçük ama anlamlı bir kesitle noktalamak istiyoruz:

“Memi got: Tu min nas nakî Ez Mem im, wergi dîn im,

Mîna teyrekî serdestan î ceng bi şerab û xebxeb zêr û per zêrîn im!

Ez ne Tirk û ne Tacik im, ez Kurdê canpola û serhişk û dilbirîn im! ”

(Antolojîya Tekstên Kurdî, Uppsala- 1959; Orfeus yay. İst. 1996, s. 126).

2001 yılında 19. yüzyıl Kürt amazonu Fataraş’ın izini sürmek ve Kürtçe müzik derlemeleri yapmak için gittiği İçtoroslar’da Engizek Dağı eteklerindeki Gökçayır’da (Merg) Zeynepuşağı (Zinkan) köyünde, kendisine rehberlik eden Asaf Koçdağ ve iki köylü…


https://yeniozgurpolitika.net/ictoroslarda-dengbejlikten-hakikatbejlike-giden-yol/

Yorumlar kapatıldı.