İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nazım Hikmet 118 yaşında…

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Nazım’la Arundhati Roy’u buluşturduğum için ne mutlu bana. “Yürekte, her şey yürekte.” Seni yürekten selamlarım. Kalbinden öperim!
Nazım Hikmet, doğumunun 118. yılında 15 Ocak’ta Tarabya’da karanfillerle anıldı. (Fotoğraf: Serhat Çağdaş / AA)
O artık bir ‘’kestane ağacı’’ değil ‘’Gülhane Parkında.’’
Ne o, ne de “mahalle bakkalı kuvvetle meçhul Amerika’da…”
Nazım Hikmet dünyamız!
“Nazım Hikmet memleket, memleket Nazım Hikmet…”
Bak sana ne anlatacağım.
Bundan yıllar önce günümüzün en önemli yazarlarından ve aktivistlerinden Arundhati Roy Seattle’a gelmişti.
2004 yılıydı.
ABD’nin bağımsız radyolarından ‘’Alternatif Radyo’’nun yöneticisi David Barsamian Arundhati Roy ile konuşacaktı.
Bu sohbet toplantısına kimi dostlarımın da önerisi ile gitmeye karar verdim.
Bizim burada Başkan Bill Clinton dahil kimi önemli insanlara, yazarlara ve sanatçılara ev sahipliği yapmış şehrimizin en büyük kitapçısı Elliott Bay Book Store’dan sohbete katılmak için biletimi aldım.
Arundhati Roy’u bilmezdim, adını duyardım ancak ne kitabını ne yazılarını okumuştum.
Bu toplantı başlamadan önce kitap evinin yöneticilerinden Rick Simonson bizim Cafe Paloma’nın o gün kapalı olduğunu ve benim de katılacağımı bildiği için ‘’ bu sohbet sonrası sonrası nereye gidelim acaba?‘’ diye bir soru sormuştu, ben de sevdiğim dostlarımdan Matt Jankee’nin ‘’Matt’s in The Market’’ restoranını önermiştim.
Gelgelelim evdeki hesap çarşıya uymuyor…
David Barsamian’ın yönettiği açık oturum sonunda kelimenin tam anlamıyla “vurulmuştum.”
Arundhati Roy’un güzelliği ve o gizemli çekiciliği bir yana düşündükleri, kararlı ve yılmaz kişiliği, dünyanın her yerindeki haksızlıklara, hukuksuzluğa, demokrasi ve insan hakları mücadelesinde gösterdiği ödünsüz kavgasına hayran olmuştum…
Hayır onların bir başka restorana gitmesine katlanamazdım.
Hemen Rick’i buldum ve cafeyi açacağımı söyledim.
Rick biraz umutsuzca “Sedat o iş benden çıktı, şimdi Arundhati’nin yanındaki kişiye sorman gerek” dedi.
Onlarca kişi kitaplarını imzalatmak için sıraya girmişti bile.
Herkesin önüne geçip Roy’un hemen yanıbaşında ayakta duran ve onun yayınlarında editörlüğünü yapan kişiye ‘’ Rick’le konuştum, benim bir mekanım var. Sizi orada ağırlamak isterim ‘’ dedim.
‘’Ben bilmem, Arundhati Roy bilir’’ demesin mi!
Anında Roy’un masasının önüne diz çöktüm.
İki elimi kalbime koyup ‘’ Miss Roy, Can I feed you tonight?’’ dedim…
Nerden bulduysam o cesareti…
’’ Sizi bu gece besleyebilir miyim?’’
Gözlerimin içine baktı ‘’ YES’’ dedi…
O kadar sevinmiştim ki anlatamam…
Hemen yanıbaşında kişiye ‘’ Geliyorsunuz!”’ dedim, ‘’Rick sizi getirir!’’
Rick’e gittim büyük bir sevinçle ‘’Arundhati kabul etti. Artık sen getireceksin, ben gidip hazırlık yapayım’’ dedim…
Dedim ama bi başıma nasıl altından kalkacağım o kısa süre içinde!
Kitap imzalatmak için sırada bekleyen sevgili Meg Savlov’un kulağına fısıldadım… ‘’ Hadi gel benle, sana özel olarak kitabını imzalatacağım!’’
Sevgili dostum Peter Lippman da tam ayrılmak üzereyken onu da yakaladım.
“Hadi gel sana sürprizim var!’’
Dana’sız olmazdı. Bi telefon!
“Hemen atla gel, yardıma ihtiyacım var”’
Cafede buluştuk.
Bu kadar rastlantı olur!
O gün bir arkadaşım ‘’her zaman balık tutma hakları olan’’ bir kızılderili köyünden devasa bir King Salmon getirmişti.
Temizlenmiş, kılçıklarından ayrılmış, otur çiğ çiğ ye!
Ama biz onu alladık, pulladık, süsledik öyle yedik. Sanki bir törene katılır gibi…
Bilirsin, onlar doğdukları nehirlere, akarsulara geri dönerler, doğurmak ve ölmek için.
Bizim burada göçmenler kendilerini somon balıklarına çok benzetirler.
Herkeste bir geri dönme arzusu vardır.
Mezeler, salatalar ortaya çıktı.
Masalar birleştirildi. Mumlar yakıldı…
Şaraplar açıldı…
Tatlımız bile hazır.
Suzi’nin meşhur “Apple Rose” Elma Gülü diye anacağımız tatlısı, kremalı enfes bir şey…
Dilim dilim elmaları kesip, tarçınla, karanfille, vanilya ile pişirip dilimlenen elmalara gül şekli verdikten sonra fırından tabak olarak çıkmış ince bir yufkanın içine kremayla birlikte oturtuyorsun…
Zaten her şey hazırdı… Bize onları buluşturmak kaldı.
Konukları bekliyoruz…
İçimde ‘’ çok geç kaldık, gelemiyoruz!’’ tedirginliği…
Sevgili David Barsamian’ın daha kapıdan adımını attığı anda buzdolabı vitrinine bakarak hayretler içinde
‘’Yaprak Sarma’’ deyişi halâ kulaklarımda.
Gözleri dolmuştu sanki.
Işıl ışıldı…
Ermeni bir ailenin çocuğu olarak yediklerini içtiklerini anlattı…
Ne kadar iç içe, ne kadar biz bizeydik.
Arundhati Roy sessiz ve sitemsiz, bulunduğu konumdan gayet hoşnut, kurduğumuz masanın orta yerinde oturuyor…
Başında saçlarına takılı bir çiçek.
Zaman zaman fotoğraflar çekiliyor…
Yemeğe katılanların tümü hayranlıklarını yineliyorlar.
Hindistan’a davet ediyor beni.
“Bir gün mutlaka”’ diyorum.
Gecenin ilerleyen saatlerinde kucaklaşıp ayrılıyoruz…
Onlar erkenden yola çıkacaklar.
Bizler evlerimize dağılıyoruz…
Yaklaşık iki yıl sonra filandı galiba, Elliott Bay Book Store ‘dan Rick cafeyi aradı ve dedi ki ; ‘’ Sedat, Arundhati burada.’’
Bi koşu gittim yanlarına… Kucaklaştık. ‘’ Geçiyorduk uğradık’’ dediler…
Elinde üç beş tane kitap vardı… Nazım Hikmet’i tanıyıp tanımadığını sordum. ‘’ Hayır ‘’ dedi!
Nazım’ın seçme şiirlerinden oluşan bir kitabını alıp hediye ettim.
Yeniden buluşacağımız umuduyla ayrıldık…
Hürriyet’in 27 Ağustos 2017 tarihli Pazar Eki’nde yollarımız kesişti.

Bir başka arkadaşımın Facebook sayfasında yer alan bu söyleşiyi görünce sevinçle ve sessizce “O onur bana ait’’ dedim.
“Güzel hikayeler paylaşılmalı “derdi bir güzel arkadaşım…
Bu hikayeyi de bir çok kez anlattım.
Birkaç yıl önce, Hürriyet Pazar’daki söyleşi henüz yayınlanmamıştı.
Arundhati Roy Seattle’da son kitabından bölümler okudu ve sevenlerine kitap imzaladı.
Her ne kadar imza gününe gittimse de görüşmek mümkün olmadı.
Aylar sonra senin gönderdiğin gazete eki Arundhati Roy’un kitaplarıyla yan yana…
Sağolasın varolasın.
İşte böyle sevgili,
“Mutlak Mutluluk Bakanlığı” kitabı Nazım’ın dizeleriyle başlar…
“Yürekte, her şey yürekte.”
Dünyamızın, “komünist sevdalısı”, Nazım Hikmet ‘in 118’inci doğum gününü bu anıyla kutlamak istedim.
Nazım’la Arundhati Roy’u buluşturduğum için ne mutlu bana!
“Yürekte, her şey yürekte.”
Seni yürekten selamlarım.
Kalbinden öperim!
Dünyanın her yerinde, insan hakları, adalet, özgürlük için savaşanlara selam olsun.


bianet

Yorumlar kapatıldı.