İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kızılderili – Ermeni Karşılaştırması..?

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

By Veysi Dündar

İran’da İslam Devrimi’nin hemen ardından ABD elçiliğinde rehin tutulan diplomatların, yaşadıklarına çok benzer bir süreç bizim Musul Konsolosluğumuzda yaşanmıştı.
Diplomatların evrensel dokunulmazlığına halel getiren İranlı Devrim Muhafızlarından yıllar sonra bu defa IŞID militanları aynı tercihi hayata geçirdiler.
Belli ki “dinsel fanatizm” diplomasinin incelikleri ile pek bir empati kurmuyordu.

ABD ve Türkiye, İran Devrimi ile IŞID Militanları arasındaki bu tarihsel şablon ülkemizin karmaşık gündemine yeni bir karakter kazandırdı.
Bu kişi Musul’da Konsolos olan Öztürk Yılmaz’dı.

Öztürk Yılmaz teorik olarak Osmanlı’da belki en eski kurumsal yapılardan olan Hariciye Nezareti geleneğinin Türkiye Cumhuriyeti’ne devrolan ortak aklının mümessillerinden biri. Neticede bürokaside en çok ilgiye mazhar olan ve saygı duyulan, diplomaside en üst mevkilerden birine tırmanmış bir kamu görevlisi.
Her ne kadar 15 Temmuz’dan sonra tel tel döküldüğü, partizanlığın, insafına terk edilen pek çok kurum gibi, liyakatsızlığın negatif etkilerinden fazlasıyla muzdarip olduğu anlaşılsa da, Türk Hariciyesinde mihrap yerinde durur.

AKP döneminin kurıumlarda oluşturduğu ağır hasara karşın, en azından bu keyfi dönemden ari kalabilmiş diplomatları ile, Dışişleri Bakanlığı hayat belirtileri göstermektedir.
Diplomatlar zor yetişen nadide kardelenlerdir. Onlar ülkenin cisimleşmiş mümessilleridir. Bilgi birikimleri, dış görünümleri ve genel anlamda varoluşları ile fark yaratırlar. Hele ki konsolos veya elçi konumu çok daha rafine bir durumu işaret eder.

Öztürk Yılmaz da, başına gelen talihsiz rehin kalma hadisesinde gösterdiği genel anlamda serinkanlı duruş ile bu rafine halin istisnası olmadığını düşündürdü. Kısa bir süre içinde CHP saflarında siyasete soyundu. Ülkenin ortak bir kaygısının öznesi haline gelen Öztürk Yılmaz’ın, siyasete girmesini ne yalan söyleyeyim tercihi muhalif parti dahi olsa garipsemiştim. Onun partiler üstü kalmasını biraz da içgüdüsel kaygılarla umut etmiştim.

Sonuçta CHP macerası pek de uzun sürmeyen Öztürk Yılmaz, kısa süre içinde kınadığı ve karşısında durduğu görüşlerin yanına doğru yelken açtı. Kendisine son olarak iktidara doğal bir müttefik olan Doğu Perinçek ekibi civarında rast gelindi.
Klasik deyimle onun bedeni onun seçimi.
Lakin beni daha çok ilgilendiren onun siyasi savruluşları değil.
Beni bir diplomat olarak ülkeyi en yukarıda temsil eden Öztürk Yılmaz’ın bu konumu ile pek de örtüşmeyen çıkışı daha çok ilgilendirdi.

Malum Ermeni tasarısı ABD Senatosunda onaylanınca tepkiler çığ gibi geldi. Türk Dışişleri uzun yıllar boyunca engelleyebildiği bu kararın, bu defa onaylanmasına karşı süreçte akim kaldı. Bunu Hariciyenin kayıp hanesine koymak gerek. Bununla beraber dün konuya dair Cumhurbaşkanı’ndan farklı bir çıkış geldi.
Erdoğan Ermenilerle Kızılderililer arasında bir analoji kurdu ve şu cümleyi ifade etti :
“Bizim de bazı kararlar almamız gerekebilir. Çok açık net rahatlıkla söyleyeyim, Amerika’da Kızılderililerle ilgili söylememek, konuşmamak mümkün mü?” 

Erdoğan’ın bu sözlerine dair ise eski konsolos yeni (bağımsız) vekil Öztürk Yılmaz’dan şu destek ifadesini duyduk :
“Meclise gelirse, böyle kararın kabul edileceğini düşünüyorum. Umarım bu yalnızca Sayın Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması olmaz, böyle bir süreç başlatılır, biz de mecliste bu kararı görüşürüz.”

Öztürk Yılmaz’ın ABD’yi Kızılderili misillemesi ile korkutma planında; Cumhurbaşkanına verdiği destek siyasi savrulması açısından ne kadar anlaşılır olsa da, diplomatlık mesleğinin ona kazandırması gereken donanım açısından, o kadar şaşırtıcı oldu.
ABD’de meşhur Kongre Binasının tam karşısında Ulusal Kızılderili Müzesi olduğunu,  göç yollarında telef olan başta Cherokeeler olmak üzere yerli halk için “GözYaşı Yolu” adında Alabamadan Tennessee’ye milli park kurulduğunu, Cumhurbaşkanı bilmeyebilir ama eski diplomatın bilmemesi nasıl mümkün olur? 

ABD’li Ankara Büyükelçisi çıksa dese bakın biz Kızılderilelere yaptığımız fena muameleye karşılık, onları zorladığımız ve canlarına mal olan zorunlu göçe karşılık nedametimizi gösterdik.
Ne cevap vereceksiniz?

Osmanlı’nın her 10 tebasından en az 1’i Ermeni idi. Bu Ermeniler göç ederken kayboldular ve bir daha izlerine rastlanılmadı. Bu tarihsel gerçeğin açıklamasını; siz A şeklinde, başkası B şeklinde yapıyor.
Peki netice değişiyor mu? Tabii ki hayır…

Öztürk Yılmaz nasıl diplomat oldu?
ABD’nin Kızılderililere reva görülen muamelesi hakkındaki özeleştirisinden bu kadar habersiz kaldı?
Burası onu o görevlere tevdi edenlerin sorgulaması gereken bir durum.

Ancak Cumhurbaşkanını uyarması ve konuyu diplomatik incelikle yorumlaması gerekirken, döktüğü benzinin sonucunda oluşabilecek potansiyel yangının sonunda;
“biz Meclisin karşısına Müze kurar mıyız?” ya da tenkis yollarına “Gözyaşı Yolu” diyerek milli park statüsü verir miyiz?” orasını bilemem.

Bildiğim şu ki AKP döneminin Türkiye’nin kurumlarına verdiği hasarın çok canlı bir mümessilini deneyimliyoruz.
Şaşırıyor muyuz? Hayır.
Üzülüyor muyuz? Evet.

https://www.ocakmedya.com/kizilderili-ermeni-karsilastirmasi/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın