İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Soykırımı mı dediniz (!)

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
Turgay SÖZEN
Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi batı, sözde Ermeni soykırımı meselesini kafamızın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırıp duruyor. Ne zaman kafamızı kaldırıp özümüze dönmeye kalksak, bu soykırım meselelerini ısıtmaya başlıyorlar. Batı’ya göre sözde soykırım meseleleri sadece sözde Ermeni meselesi ile de bitmiyor. Sözde Pontus, Keldani, Süryani, hatta sözde Kürt soykırımından bile söz edenlere rastlanıyor. Hatta bunları seslendirenler arasında içerdeki hainler bile var. Kendi gözlerindeki merteği görmeyen emperyalist, sömürgeci batı ülkeleri, tarih boyunca hükmettikleri ülkelere din, kültür ve ekonomik özgürlüklerini en üst düzeyde tanıyan Türk Milleti’ni (Osmanlı) soykırımcı olarak ilan ederek, dünya uluslarının gözünde küçük düşürmek, haince emellerini dayatmak için elinden gelen bütün çabayı gösteriyor.

Batılı sömürgeci ülkelerin nerelerde nasıl katliamlar, soykırım sayılabilecek uygulamalar yaptıklarını bir önceki yazımda ortaya koymuştum. Bütün bunları dünya ülkeleri biliyor. Ancak güç, para bütün ayıpları kapatıyor gibi görünüyor. Kimsenin bilgiydi, belgeydi, gerçekti diye bir sorunu yok. Öyle olsaydı, karşılıklı olarak arşivler açılır, tarihçiler, gerçekleri ortaya koyar, problem de ortadan kalkardı.

Bir kez daha ifade etmek istiyorum ki mesele “Şark Meselesi” ve Türkleri geldikleri topraklara geri göndermek. Aslında 2 bin 500 yıldır Türkler bu topraklarda yaşıyor. Bu toprakların kadim milleti Türkler! Bunu onlar da biliyor, ancak işlerine gelmiyor.

Buradan asıl sıkıntı olan sözde Ermeni soykırımı ve Tehcir konusuna gelmek istiyorum. Tarihte, Ermeni yer değiştirmesi veya tehciri olarak yer alan olayları anlamak için, olaylara ve gelişmelere 24 Nisan 1915’ten değil, tarihte 93 harbi olarak da adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus harbi ve sonrasından bakmak gerekir. Çünkü 24 Nisan 1915 olayların başlangıcı değil, sonucudur. 1878 öncesinde Millet-i Sadıka olarak anılan Ermenilerin, 93 harbi sonrasında imzalanan Ayestefanos Antlaşması ve devamındaki Berlin Anlaşması’nda yer alan Doğu’da Ermeniler için ıslahat yapılması maddesi ile tutum ve davranışları tamamen değişir.

Burada, ‘Millet-i Sadıka’ ifadesiyle yer alan, Ayestefanos Antlaşması’ndan önceki Osmanlı’nın sadık tebaası olan Ermeniler, devletin üst düzeyindeki bütün görevlerde, ekonominin ve ticaretin temel taşları arasında yer almaktadır. Meşrutiyet’in ilanından sonra kurulan Meclis-i Mebusan’da 9 Ermeni milletvekili görev yapmıştır. Bunların içerisinde Meclis Başkan Vekili bile bulunmaktadır. Kısaca Osmanlı yönetiminde 5 Bakan, 22 Paşa (General), 33 milletvekili, 7 Büyükelçi, 22 Konsolos, 12 Öğretim üyesi, 8 Doktor General, 42 yüksek dereceli memur, şerefle ülkeye hizmet etmiştir. Bazı Ermeni aileleri sarayın önemli görevlerinde yer almıştır. Ekonomide, sanatta, kültürel alanlarda Ermeniler ülkeye büyük hizmetler vermişlerdir. Türkler ile Ermeniler arasındaki güven öyle bir boyuta ulaşmıştır ki Hacca giden, askere giden Türkler, işlerini, ailelerini komşuları olan Ermenilere emanet etmişlerdir. Aynı şekilde başka bir bölgeye giden Ermeniler de servetlerini ve ailelerini Türklere emanet etmişlerdir. Bütün bu güven ortamı, 1878’deki Ayestafanos Antlaşması’na kadar sürdü. Bu antlaşma ile Osmanlı ülkesindeki azınlıklara müdahale hakkı kazanan sömürgeci emperyalist ülkelerin faaliyetleri ve çalışmalarıyla da süreç tam bir ihanet sürecine dönüştü. İngiltere, Rusya, Fransa, ABD gibi devletler, bu anlaşmadaki maddeleri öne sürerek; gerek misyonerler, gerek azınlık okulları, gerekse diplomatik veya askeri baskı vasıtalarıyla Ermenileri ve diğer azınlıkları örgütlemeye, ihanete sürüklemeye başladılar.

Yine bu dönemde gelecekte ülkenin başına bela olacak Ermeni terör teşkilatları oluşturuldu. Van’da ilk ihtilalci Ermeni teşkilatı olan Kara Haç Cemiyeti 1878 yılında kuruldu. Erzurum’da 1881’de kurulan Anavatan Müdafileri (Pashtpan Haireniats) Derneği, Van’da, 1885’de kurulan İhtilalci Armenakan Partisi, Cenevre’de 1887 yılında Marksist Ermeniler

tarafından kurulan İhtilalci Hınçak Partisi ve son olarak da Tiflis’te 1890’da kurulan Ermeni Devrimci Partisi (Taşnaksutyun) ihanet sahnesindeki yerlerini aldı.

Kısa adı TAŞNAK olan bu teşkilatın programında hedefleri, “…sonuca isyanla ulaşmak, ihtilalci çeteler kurmak, halkı silahlandırmak, hükümet yetkilileri, kurumları ile muhbir ve hainlere karşı hareketler düzenlemek olarak” olarak belirlenmiştir.

Örgütlenme tamamlandıktan sonra isyanlar ardı ardına gelir. İstanbul, Divriği, Eğin, Urfa, Erzurum, Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Arapkir, Sivas, Merzifon, Maraş, Muş, Kayseri, Yozgat, Zeytun, Van dâhil Anadolu’nun 27 yerinde kanlı isyanlar çıkar.

Erzurum olayı (1890), Kumkapı Gösterisi (15 Temmuz 1890), Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları (1892-1893), Sasun İsyanı (1894), Babıali Gösterisi (30 Eylül 1895), Zeytun İsyanı (Temmuz 1895), Van İsyanı (Haziran 1896), Osmanlı Bankası Baskını (26 Ağustos 1896) tarihlerinde gerçekleşmiştir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği 1914–1915 yıllarında da Ruslara destek veren Ermeniler, Doğu Anadolu’yu kan gölüne çevirmiştir.

Bunlar zorlukla bastırılır ama çetelerin kökü kurutulamaz. Osmanlı Bankası baskını gerçekleşir. Nihayet 21 Temmuz 1905’te Sultan Abdülhamit Han’ı öldürmeye kalkışırlar. Bu teşkilatlar tarafından yönlendirilen çeteler; kadın, kız, çocuk ve yaşlılardan oluşan yüz binlerce Müslüman-Türk insanını hunharca ve acımasızca katletmiştir. Ermeni çetelerinin yaptığı katliamlar, beraber hareket ettikleri Rus subaylarını bile dehşete düşürmüş, önlem alınması konusunda Rus Genelkurmayı ile yaptıkları yazışmalar arşivlerdeki yerini almıştır.

Kanlı Ermeni teşkilatları tarafından katledilerek şehit edilen Müslüman Türk sayısı, Prof Dr. Mehmet Saray’ın “Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri’ isimli kitabının ekinde yer alan, “1906–1922 yılları arasında Anadolu’da ve Kafkaslar da Ermeniler Tarafından Türklere Uygulanan Soykırıma Ait Cetvel” başlığı altındaki listeye göre 517 bin 955’tir. Listenin kaynağı, ‘Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri’dir ve rakamlar; evrak cilt ve sayfa numarası, tarih, yer ve ölü sayısı başlıkları altındaki bilgilerden oluşmaktadır. Bu rakam birçok kaynak tarafından da doğrulanmaktadır. Doğu Anadolu’nun her yerinden Türklere ait toplu mezarlar çıkmaktadır. Hâlbuki Ermenilere ait tek bir toplu mezar bile yoktur. Böyle bir mezar bulabilseler zaten kıyameti koparırlardı.

Tarihi belgelerden, bütün bu katliamların profesyonelce planlanıp ve uygulandığını da görüyoruz. Bununla ilgili olarak Hınçak Teşkilatı’nın Ermeni çetelerine gönderdiği bir genelgeyi okurken adeta kanım dondu. Bu genelge, Ermenilerin sömürgeci ülkelerin istihbaratları tarafından ne derece eğitildiklerini, örgütlendiklerini ve gözlerini kan bürüdüğünü açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Yine, 1910’da binlerce basılarak dağıtılan üzerinde Toman diye imza bulunan kitaba bakmak lazım. “Müdafa-i Şahsiye İçin Talimat” adındaki bu kitap, kişisel savunmadan bahsediyor gibi görünse de Türk ve Müslümanların nasıl öldürüleceğini göstermesi ve Türkler için düşman ifadelerin yer almasıyla dikkat çekiyor. Kitabın 64. sayfasında hangi iş için hangi silahın kullanılacağı anlatıldıktan sonra, köylerin nasıl basılacağı, nasıl yangın çıkarılacağı anlatılıyor. Bu kitaplardan birinde yer alan bir köy baskını özet olarak şöyle anlatılıyor: Baskından evvel istihbarat yapılması, köyün yapısının ve durumunun iyi belirlenmesi, daha sonra köyün üç tarafından sarılıp, bir tarafının boş bırakılması, boş bırakılan bu tarafa da pusu atılarak kaçmaya veya köyden ayrılmaya çalışanların da ortadan kaldırılması isteniyor. Böyle bir plan, hainlikten öte, İngiliz, Fransız, Rus ve diğer gizli servislerin Ermenileri ne kadar iyi eğittiğinin de açık bir göstergesi olarak tarihteki yerini almıştır.

Azınlıklar tarafından kurulan okullar da Osmanlı’yı yıkmak için ellerinden gelen gayreti göstermektedir. Bu okullar, misyonerlerin propaganda merkezi olmanın yanında, Ermeni ve Rum çetelerinin silahlarını gizledikleri merkezler olmuşlardır. Evet, geçmiş dönemde restore edilerek Ermenilerin törenlerine ve ibadetlerine açılan Van Gölü’ndeki Akdamar Adası’ndaki Kilise de Ermeni Taşnak Komitası’nın merkezi olmuştu ve Van halkına kan kusturuyordu.

Oradaki işkenceleri, tecavüzleri söylemeye yüreğim yetmiyor. Yine İngilizler Mavi Kitap adını verdikleri, bugünkü sözde soykırım iddialarına mesnet teşkil eden kitaplarla, Türk düşmanlığı ve Ermeni yanlısı propagandalarına devam ediyorlardı.

Bugün çeşitli Avrupa ve Dünya ülkeleri sözde soykırım için kararlar alıp açıklamalar yaparken, İngilizlerin hiç sesi çıkmıyor. Bunun sebebinin de ellerindeki belgelerde sözde soykırım iddialarının yalan ve siyaseten olduğunu bilmelerindendir diye düşünüyorum. Bütün bunlar, tarihin tozlu sayfalarında, devletlerin arşivlerinde yer almaktadır. Ancak kimsenin gerçekle ilgili bir sıkıntısı yok. Amaç Türk’ü köşeye sıkıştırmak, nefes almasını önlemek!

Devam edecek…


http://www.samsunhabertv.com/yazarlar/651/ermeni-soykirimi-mi-dediniz-

Yorumlar kapatıldı.