İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

HDK Mülteci Sempozyumu: Farklılıkların Bir Arada Yaşaması Tercih Edilmiyor

HDK tarafından düzenlenen göç, mültecilik ve ayrımcılık sempozyumunda konuşan HDK Eş Sözcüsü Sedat Şenoğlu, “Göçün yok olması savaşsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya ile olacak” dedi.
Fotoğraf: HDK Twitter
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Göç, Mültecilik ve Ayrımcılık Sempozyumu düzenledi. İki gün sürecek olan sempozyum Şişli Kenter Tiyatrosu’nda bugün başladı.Sempozyumda göçün nedenleri, göç edenlerin bulundukları ülkelerde nelerle karşılaştıkları, hukuki süreçler başta olmak üzere birçok başlıkta tartışma yürütüldü.
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; sempozyumun açılış konuşmasını HDK Eş Sözcüleri Sedat Şenoğlu ve Gülistan Kılıç Koçyiğit yaptı.
Sedat Şenoğlu, göç politikaları açısından Türkiye’nin tam bir cehennem olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi: “Ermeni Tehciri ile milyonlarca insan göç ettirildi. Mübadele döneminde ise on binlerce Rum Yunanistan’a, yine Yunanistan’da bulunan on binlerce Türk ise Türkiye’ye göç ettirildi.
1990’lı yıllarda ise Kürtler yerinden yurdundan edildi ve binlerce Kürt göç ettirildi. Bu göçün Türkiye’de ağır sonuçları oldu. Dünya ve Türkiye’de mültecilik, yabancı düşmanlığı faşizmin birinci derece kaynaklarından biri. Göçün yok olması savaşsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya ile olacak.”
Kılıç Koçyiğit: Mülteciler koz olarak kullanılıyor
Gülistan Kılıç Koçyiğit ise, Ortadoğu coğrafyasının yüzyıl önce cetvelle çizilerek parçalandığını, bu parçalanmışlığın hala devam ettiğini söyledi ve ekledi:
2011 yılında Ortadoğu’da başlayan ayaklanmalarla çizilen yüz yıllık sınırların iflas etti. Bu savaşın en uzunu Suriye’de oldu. Suriye’de yaşanan iç savaşta 1 milyondan fazla insan öldü, 6 milyon insan ise göç etmek zorunda kaldı. Bu göçlerin ciddi bir kısmı Türkiye’ye gelmek zorunda kaldı. AKP iktidarı ise bu durumu hem Avrupa’ya karşı bir koz olarak kullanıyor hem de Suriye’ye müdahale aracı olarak kullanıyor.
Yazar Kalyon: Sistem mülksüzleştirme üzerine kurulu
Açılış konuşmasının ardından sempozyumun ilk oturumunda “Kapitalizm, ulus-devlet ve göç” tartışıldı.
Kapitalist çağda göçün birçok türü olduğunu yazar Kenan Kalyon, şöyle devam etti: “Sistem mülksüzleştirme üzerine kuruludur. Bu ister istemez nüfusun önemli bir bölümünü topraklarından yurtlarından söküp atmayı gerektirir. İngiltere bunun en önemli örneğidir. Köylüler, topraklarından komünal hayatlarından koparılarak kentlere sürüldü.
“Topraklarından koparılan insanlar ücretli emek konumunu kolayca kabul etmediler. Kanıksadığımız için iş arıyoruz ama bu İngiltere’de ‘serseriliğe’ karşı yasalar şeklinde disipline edildi. İdam sehpaları eşliğinde disipline edildi. Bu hala devam eden bir süreçtir. Şimdi içinde bulunduğumuz tarihsel kesimde göç yeniden şiddetlenmişse, yeryüzü son elli yılda yeni tipte proleterleşme dalgasına tanık olduğu için bu denli yoğun bir göç olayıyla yüz yüzeyiz.”
Estukyan: Ermeiler toprağına gömülmek istiyor
Agos Gazetesi yazarı Patrak Estukyan ise, “Osmanlı ve Türkiye’de göç tarihi” başlıklı sunumunda Osmanlı devleti ve Türkiye’nin birbirine olan benzerlikleri üzerinde durdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ermenilere dair geçmişte sarf ettiği ‘göçebe halk’ söylemini hatırlatan Estukyan, Ermenilerin sürekli işgaller ve savaşlarla ülkelerini terk etmek zorunda kaldıklarını söyledi. Estukyan, dünyanın neresinde olursa olsun tüm Ermenilerin en büyük dileğinin atalarının toprağına gömülmek olduğunu ifade etti.
Dinç: Paradigma değişikliği var
Yazar Namık Kemal Dinç ise, “Osmanlı ve Türkiye’de devletin nüfus ve iskan politikaları” başlıklı bir sunum yaptı. Dinç, imparatorlukların yıkılıp ulus devletlerin ortaya çıktığı dönemdeki iskan politikalarının imparatorluk dönemlerinden farkı üzerinde durdu.
Dinç, konuşmasında şu sözlere yer verdi: “İmparatorluklar çok uluslu yapılardır, etnik ve inanç bakımından çok sorun haline getirilmediği, kimliğin üzerine gidilmediği, hiyerarşik kurallara uyulursa sorun yok. 19. yy. ikinci yarısından itibaren imparatorlukların çökmeye başladı.
“Modern ulus devlet döneminden itibaren başka bir iskan politikasıyla karşılaştık. Bazı akademisyenler ‘yeni iskan’ diyorlar. Paradigma değişikliği var. Farklılıkların bir arada yaşaması tercih edilmiyor. Ulusal vatan, ulusal toprak olarak ifade ettikleri bir şey var. Ulusun ve mekanın üretilmesi dediğimiz durumla karşı karşıyayız” (RT)


bianet

Yorumlar kapatıldı.