İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Evladı Kerbelayız, ayıptır, günahtır, cinayettir’

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
15 Kasım 1937 günü Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Seyid Rıza, Usene Seyd, Fındıq Ağa, Hesen Ağa, Usene Sey Rıza, Ali Ağa, Hesene İvraime Qız. 1938’de darağacında korkusuzca ölüme yürüyen ve kefensiz bedenleriyle mezar yerleri bilinmeyenlerin hikayeleri…

VELİ HAYDAR GÜLEÇ – ROHAT EMEKÇİ / PİRHA

75 yaşındayken yaşı küçültülüp idam sehpasına çıkartılan Dersimli Pir Seyid Rıza, “Evladı Kerbelayız. Bi hatayız. Ayıptır, zulümdür, günahtır, cinayettir” diyordu. Seyid Rıza ve yoldaşlarının Kasım 1937’de idam sehpasında bu sözleri haykırıyordu. Çünkü Dersimliler, Seyid Rıza’nın deyimiyle, evladı Kerbelaydılar, mazlumdular ve bi hataydılar. Dersim, 1937-38 yıllarında Kürt ve Alevi kimliğinden dolayı önce katliamla ve daha sonra geliştirilen asimilasyoncu politikalarla yok edilmek istendi.

Dersimliler, 38 soykırımını ağıtlarda fermanımız çıkarılmış bu sefer bizden zürriyet bırakılmayacak ya da kökümüzü kazıma ‘kaf u kok ardene’ gibi deyimlerle ifade ederler.

1936 yılında Tunceli Kanunu ile Dersim’e vali olarak atanan Abdullah Alpdoğan, Dersim’e korgeneral rütbesini alarak tam yetki ile donatılmıştır. Abdullah Alpdoğan, aynı zamanda valilik unvanı verilerek 4 umumi müffetişlik bölgesinin hem askeri komutanı hem valisi olur. Ayrıca Türk Meclisi tarafından tam yetkiler ile donatılır. Abdullah Aydoğan Koçgiri Katliamı’nı yöneten sakallı Nurettin Paşa’nın damadıdır. 1935 yılı 4 Mayıs’ında Dersim’e TBMM eliyle askeri operasyon talimatı verilir. Dersim’e karakollar, kışlalar, yollar yapma kararı alınır ve Dersimliler çalıştırılır. Bölgeye ilk karakol da Usıvu aşiret lideri Qemer Ağa’nın izniyle gerçekleşir. Peki kimdi Qemer Ağa?

Qemer Ağa

Qemer Ağa, Yusufan aşireti ileri gelenlerindendir. Fındıq ağanın babasıdır. 1935’ten itibaren devletin gerçek niyetini öngörememiş Dersim’de kurulacak ilk karakollara kendi köyünde yer vererek büyük bir hata yapmıştır. Ancak kısa süre içeresinde yaşadığı tecrübe ile bu kararından pişman olmuştur. Ağdat’ta, neredeyse evleriyle iç içe olan karakolu ilk önce yakındaki Şanseğ mezrasına taşıtarak sorunu aşmaya çalışmış sonra köyden bir kadına karakolda hakaret ve cinsel taciz iddialarının yayılması üzerine de pişmanlığını söylemek ve durumu görüşmek üzere aşiret ileri gelenlerini Munzur kıyısında gerçekleşecek toplantıya davet etmiştir. Bu toplantıda direnme kararı alınmasına rağmen askerin beklenmedik hücumu karşısında direnme gücü bulamamış ve teslim olmuştur. Kendisinden sonra oğlu Fındık’ı da ikna ederek teslim olmaya ikna etmiştir.

Kendisi ve oğlu Fındıq hapishanedeyken ailesinin bütün fertleri toplam 42 kişi sürgüne gönderecekleri söylenerek yola çıkartılmış ve Munzur ile Harçik suyunun buluştuğu Gola Çeto’ya geldiklerinde topluca katledilmişlerdir. Aileden sadece 2 çocuk kurtulabilmiştir. 37’de Fındık Ağa asıldıktan sonra 3-4 yıl sonra Qemer Ağa da Bolu hapishanesinde ölmüş ya da öldürülmüştür. Cenazesi orada sahipsizler mezarlığına gömülmüştür.

Cenazeler yakıldı

15 Kasım 1937 sabaha karşı Elâzığ buğday meydanında idam edilen 7 Dersim ileri geleninin cenazeleri dahi ailelerine teslim edilmemiştir, mezarları yoktur. Dahası bazı tanık iddialarına göre cenazeleri yakılmıştır ayrıca haklarında verilen müebbet hapis cezasını çekerken cezaevinde ölen kimi iddialara göre de öldürülen Yusufanlı Qemer Ağa ve Demenanlı Civrailê Khej’i gibi önderlerin nereye götürüldükleri bilinmemektedir.

Seyid Rızalarla yargılanan 72 kişiden idam edilmeyip çeşitli hapis cezalarına çarptırılanlardan 1 kişi hariç hepsi cezaevlerinde yaşamlarını yitirmiştir.

İdam sehpasında 3 kez kopan ip

Fındıq Ağa, Yusufan aşireti ileri gelenlerinden Qemer Ağa’nın oğludur. Yiğitliği ve savaşçılığı ile tanınır. Baba oğul 1937’de Seyid Rızalar ile birlikte Dersim’in 72 ileri geleni ile birlikte Elazığ’da yargılanmış ve ikisi de idam cezasına çarptırılmıştır. Oğul Fındık Ağa Seyid Rızalarla asılırken baba Qemer Ağa hakkındaki hüküm ömür boyu hapse çevrilir. Fındık Ağa babası Qemer Ağa’dan farklı olarak başından beri direniş yanlısı olmuş babasının Şağseg ve Ağdat köylerinde karakollara izin verme kararına muhalefet etmiştir. Kız kardeşi Yemos Hatun’un anlattıklarına göre, bu muhalefetine rağmen karakollar kurulunca da özellikle karakol komutanı Yüzbaşı İsmail Hakkı ile sorunlar yaşamıştır. Daha sonra yüzbaşı Hakkı’ya muhalefetten aranır duruma gelmiştir. Cezaevindeki babasının ısrarı üzerine boyun eğerek teslim olmuştur. Asılırken 3 kez ipi koptu. Devlet geleneklerine göre idam sırasında ipi kopan kişi bir daha asılmazmış ancak Fındık Ağa asılmıştır. Aynı olayı Seyid Rıza’ları asmak üzere Ankara’dan özel görevli olarak atanan dönemin emniyet müdürü istihbarat elemanı İhsan Sabri Çağlayangil de yıllar sonra itiraf etmektedir. “Bu sırada Fındık Ağa asılıyordu asarken 3 kez ip koptu” diye.

Hesenê İvraime Qiji

Hesenê İvraime Qiji, Khuresu ocağının kudlo kolundandır. Savaşçılığı yanında keman çalıp aşk şarkıları söyleyen bir ozandır. Anlatıldığı kadarıyla akrabalarıyla yaşadığı bazı özel sorunlar sebebiyle köyünden ayrı bir tepeye ev yaparak orada yaşamıştır. Aşiret önderlerinin Munzur kıyısında aldıkları direnme kararı sonrasında gerçekleşen karakol tacizi baskınlarına katılmıştır. Seyid Mahmut Yıldız’ın anlattığına göre, adaşı eniştesi ve bu ağıtın yaratıcısı Hesenê İvrayimê Silê İmami ile birlikte karakol yapımı için kendi bölgelerinden orman kesen askerleri silahla taciz ederek ağaç kesimini engellemiştir. Bir askerin yaralandığı ya da öldüğü bu olaylar sonrası ikisi de aranıyor duruma düşmüştür. Sonraları ikisi de yakalanıp Seyid Rızalarla beraber Elâzığ’da yargılanmış Hesenê İvraime Qiji idam edilirken Hesenê İvrayimê Silê İmami yıllar süren hapislik hayatından sonra Dersim’e geri dönmüş 1994 yılında yaşamını yitirmiştir.

Oğul Hesen Ağa

Oğul Hesen Ağa, Demenan aşireti ileri gelenlerinden Arakiyeli Cebrail Ağa’nın oğludur. Baba oğul beraber 1937 Elâzığ Mahkemesi’nde yargılanmıştır. Oğul Hesen Ağa Seyid Rızalarla beraber idam edilirken, baba Cebrail Ağa hapis cezasına çarptırılmış ve cezaevinde ölmüştür. Arakiyeli Üşen Ağa isimli bir kardeş ise Laç deresi savunmasında savaşırken ölmüştür. Baba Cebrail Ağa aşiret içinde rayber, tikme konumundadır. Demenanlılar içinde pir tarafından seçilmiş her şeyden sorumlu kişi olarak tayin edilmiş, yol adam pozisyonundadır. Sakal bırakmış, dünya işlerinden, silahtan, kavgadan, yalan dolandan elini eteğini çekmiştir. Bu yüzden gerek kendi aşireti içinde gerekse aşiretini temsilen diğer aşiretler içinde sözüne güvenilen bir ileri gelendir.

Demenanlı Aliyê Mirzali

Demenanlı Aliyê Mirzali Demenan aşireti savaşçılarındandır. Aranır duruma düşünce bizzat kendisi teslim olmuş Elâzığ Mahkemesi’nde Seyid Rızalarla beraber yargılanmış ve idam edilmiştir.

Dönemin kanunlarına göre idam cezaları 18 yaşından küçüklere ve 65 yaşından büyüklere uygulanmamaktadır. Ancak haklarında idam kararı verildikten sonra son dakikada ayarlanan yalancı şahitlerle Seyid Rıza’nın yaşı küçültülerek oğlu Rezık Üşeninki ise büyütülerek idam edilmişlerdir. Seyid Rıza’nın yaşı kendi deyimiyle ‘Oğlu yaşındaki Muxundulu Seyid Hüseyin’in (Hüseyin Doğan) şahitliğiyle küçültülmüştür. Bu kişi daha sonraki yıllarda yapılan bir cemaat toplantısında Alevi normlarına göre düşkün ilan edilmiş toplumdan dışlanmış ve dersimi terketmek zorunda kalmıştır.

Rezik Uşen

Hüseyin, Seyid Rıza’nın oğludur. 1937 başlarında ailesinin hedef alındığı saldırılarda aile bireylerinin neredeyse çoğunu kaybeden Hüseyin, devletin sonbaharda yaptığı bombardımanda yaralanmıştır. Babası ile birlikte zincirliyken çekilen fotoğrafta sarılı olan kolu o bombardıman esnasında yara almıştır. Evlerinin uçaklarla bombalanmasıyla yaralanan Seyid Rıza’nın oğlu Rezik Üşen hapisteki babasının durumunu takip etmek için gittiği Elâzığ’da sırf Seyid Rıza’yı daha da çaresiz bırakmak için tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. 72 Dersim lideri ile birlikte o da Elâzığ’da yargılanmış ve babasının yaşı küçültülerek onunda yaşı büyültülerek diğer beş ileri gelenle birlikte idam edilmişlerdir.

Seyid Rıza

Pulur Ovacık bölgesinde Abbasan aşireti ileri gelenlerindendir. 1915 Ermeni soykırımında kendisine sığınan birçok Ermeni’yi koruduğu gibi bölgenin Çarlık Rusya’sının işgaline uğraması sürecinde özel olarak 1916 Osmanlı-Rus harbinde de aşiret kuvvetleri komutanı olarak Dersim savunmasında en önlerdedir. Erzincan ve Erzurum’un alınmasında gösterdiği kahramanlık dolayısıyla Osmanlı tarafından kendisine madalya verilmiştir. Ancak daha 1920’li yıllardan itibaren devlet tarafından Koçgiri direnişini desteklemekle direniş önderlerinden kendisine sığınan Alişer Efendi ve eşi Zarife Hanımı devlete teslim etmemekle suçlanmıştır. Seyid Rıza, iftiralara kovuşturmalara hatta bazı köylerinin basılarak talan edilmesi gibi baskılara maruz kalmıştır.

1930’lara gelindiğinde Dersim meselesinin baş sorumlusu suçlamasıyla özel kararlar ve emirlerle hedef haline getirilmiş bizzat Hozat kaymakamı Sağıroğlu ve karakolun organize ettiği entrikalara oyunlara muhatap edilmiştir. Yeğeni Raybere Gop ile olan çelişkileri ve özellikle Qırgu (Qırxan) aşiretiyle yaşanan sorunlar karakol komutanı tarafından kışkırtılmış ve çok değer verdiği oğlu Bava’nın öldürülmesiyle doruğa çıkmıştır. Bütün bunlara rağmen 1936-37’lere gelindiğinde devletin beklenen saldırısı karşısında aşiretler arası sorunları bir tarafa bırakmış bir direniş hattı organize ederek Munzur ırmağı kıyısında yapılan aşiret liderleri toplantısında kendi aşireti adına 8-10 kişilik bir heyetle katılmıştır. Ancak bu toplantılardan direniş kararı çıksa da devletin önü alınamaz yığınağı ve kendi ailesi de dahil direkt sivilleri hedef alan saldırganlığı karşısında direnme gücü bulamamıştır. Özel olarak hedef alınan ailesinin birçok ferdi Sabiha Gökçen’in de katıldığı hava saldırılarında öldürülmüştür. Ağır saldırılara muhatap olan siviller arasında aşiret liderlerinin teslim olması durumunda devletin kendilerine yönelemeyeceği düşüncesi yüksek sesle dillendirilmeye başlamıştır. Arananlar listesinde olan liderlerden Yusufanlı Kamer Ağa, Haydaranlı Kamer Ağa, Demenanlı Cebrail Ağa, Kureşanlı Üşene Seyidi, Yusufanlı Fındıq Ağa hatta Demenanlı Civraile Kheji gibi savaşçılığı ile tanınmış şahsiyetler bir bir teslim olmuşlardır.

“Evladı kerbelayız. Ayıptır, günahtır”

Seyid Rıza yakın çevresinde en inandığı güvendiği Alişer ve Zarife’nin bizzat yeğeni Raybere Qopun ihanetiyle ve kısa bir süre sonra Saan Ağa kendi kardeşi Xıde Lıli’nin ihanetiyle öldürülünce iyice umutları sönmüştür. Erzincan valisinin görüşme bahanesiyle yola çıkmış ancak Erzincan ovasına henüz indiği bir noktada Fırat ırmağı üzerinde bir köprüde askerler tarafından yakalanmıştır. Akabinde Dersim davasına dahil edilmek üzere Elâzığ’a götürülmüştür. Seyid Rıza savcılık sorgusunda ifade vermediği gibi mahkemeyi de ciddiye almamıştır. Bütün yargılama sürecini Ankara’da alınmış kararlara meşruiyet kazandırmanın bir mizanseni olarak görerek savunma yapmayı reddetmiştir. Mahkeme sürecinin ve idam sahnesinin en önemli şahidi ise davayı organize etmek ve idamları gerçekleştirmek üzere Ankara’dan özel görevli olarak gönderilmiş genç istihbarat elemanı Sabri Cağlayangil’dir. Yıllar sonra gazetecilere anılarını anlatırken mahkeme süreci ve idam sahnesine ilişkin şu cümleleri sarf etmiştir:

“Seyid Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu ama Seyid Rıza meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti. ‘Evladı Kerbelayık. Bi hatayık. Ayıptır, zulümdür, cinayettir.’ Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti, ipi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu. İnfazını gerçekleştirdi.”

Uşene Seydi

Uşene Seydi, Khuresu ocağı ileri gelenlerindendir. 1878 ya da 1880’de Pirgiç köyünde doğmuş. 1937 yılında Seyid Rızalarla beraber Elâzığ’da yargılanarak idam edilmiştir. İdam edildiğinde 58 ya da 60 yaşındadır. Üşene Seyidi Dersim’de sözü geçen liderlerden biridi. Toplum içinde en çetrefilli aşiret çelişkilerinde dahil birçok huzursuzluğu adaletle barışla sonuçlandıran ileri görüşlülüğü ile tanınmıştır. 1937 Mart ayında Munzur kıyısında gerçekleştirilen aşiret önderleri toplantısına Khuresuları temsilen katılmıştır. Ve diğer aşiret liderleri gibi bu toplantıya katılması nedeniyle devlete karşı isyan suçlamasıyla yargılanmıştır. Kaçıp kurtulma imkânı olduğu halde kendisinden sonra akrabalarını öldürürler diye kaçmamıştır. Hatta tutuklanıp götürüldüğünde Mamekiye’de yapılan köprü çalışmalarında işçilerin başında çavuşluk yapmaktadır ve çevrede toplanan kalabalığın askerlere müdahale girişimini durdurmuştur.

Laç deresi

Dersimde Seyid Rıza ve arkadaşlarının idamı yaşanırken bir yandan da Dersim’de derelerde köylerde mağaralarda bir katliam yaşanıyordu.

37-38 harekatı süresince başta Demenanlılar olmak üzere neredeyse büyük aşiretlerden binlerce sivil Laç deresi Halvori Ovacık yolu üzerindeki sarp yamaçlara ve derin vadide yer alan mağaralara sığınmışlardır.

38’de büyük direnişin sergilendiği yerdir. Katliam bu derede yapılır. Çok büyük bir sivil katliamı gerçekleştirilir.

23 Aralık 1938 tarihli belge

Dersim’de en acımasız katliamları kamutay alayları yapmıştı. Özellikle Ovacık ve Hozat bölgesinde katliamlar yapan bu taburlara Koçusağlı yaşlı dersimliler, taburana teuton deliler taburu diyorlardı.

Bu taburlar Koçgiri’de sakallı Nurettin Paşa’ya Dersim’de de damadı general Abdullah Alpdoğan’a bağlıydı. Dersim’de katliamlar yapan Kamutay Alay Komutanlığı Ankara’ya gönderildiği 23 aralık 1938 tarihli bir belgede şu ifadelere yer vermiş:

“Bence burada müstemleke siyaseti takip edilmelidir. Kürt’e mutlaka devlet kudreti gösterilmeli, bazı arazi aksamı memnu mıntıka haline getirilmeli buraya sarfa edilecek para ile halkını Malatya, Elaziz, Erzincan köylerine ikişer üçer hane olarak taksim edilmeli.”

Kaç kişinin sürgüne gönderildiğini gösteren 5 haziran 1939 tarihli mareşal Fevzi Çakmak imzalı dahiliye vekaletine rapor olarak iletilen köşk belgesiyle 14 bin kişi sürgün edilmişlerdir. Bu belgelere göre sürgünler 1936’dan başlayarak 37-38-39’a kadar devam etmişti. Bütün belge ve bilgilerlede gösterildiği gibi Dersim Katliamı sürgünleri çok önceden planlanmış bu planlar hayata geçmiştir.

Bütün bu olayların nedenini 1925’te çıkarılan Şark İslahat Planı’nda görebiliriz. Devlet o gün kararını vermişti; Bu ülkede herkes Türk, herkes Sunni-İslam olacaktı.

38 Tanığı Akar: 55 kişinin üzerine gaz dökerek yaktılar

ERSİN ÖZGÜL PİRHA/MUĞLA

“1934’te Dersim Nazimiye’ye bağlı Civrak (Sarıyayla) Köyü’nde doğdum. Hayatım çok karmaşık geçti. Bende Dersim travması var. Geçirdiğim bir vurgundur bu. Dersim’den bahsedildiği zaman bu travmanın etkisinde kalıyorum ve halen o travmayla yaşıyorum. 5 yaşında kıyıma uğradım. Ailemden 55 kişi katledildi. Bunları bir kitap olarak yazdım ve kitabım yasaklanarak toplatıldı. Bütün yazılarıma el konuldu. Ailemden 55 kişiyi ‘sürgüne’ diye aldılar ve bir derenin içerisine toplayıp kurşun dahi sıkmadan gaz döküp yaktılar.

1938’de köyümüze geldiler. Bizim evin 150 metre ilerisinde bütün köylüleri topladılar. Köylüler kendiliğinden geliyordu. Köylülerin gelmeleri için haber salmışlardı. Yolda bazı Kürt askerler köylülerimize Kürtçe, ‘Bunlar sizi öldürecek. Bingöl buraya yakın, kaçın canınızı kurtarın’ diyor. Fakat köylüler ‘biz ölür isek beraber ölürüz’ diyorlar.

55 kişiyi Tekirdağ’a süreceklerdi. Karargah bizim evin yanındaki tarlada kurulmuştu. Köylüleri oraya topladılar. Kırıma başlayacaklardı. O an nasıl olduysa köylülerin hepsi kendiliğinden geldi. Sonradan anladım ki biz Dersimliler bir hiçiz. Köylüleri bir vadide topladılar. 3 tane mezramız vardır; Balık, Gelik ve Merkis. Çobanlar dahi hayvanları bırakıp geldiler.

3 kişiyi silahını vermediler diye işkenceye aldılar. Ama silahlarını vermişlerdi. ‘Sizde daha silah var, getirin’ dediler. Bu adamlar başkasından silah ödünç alarak getirip teslim ettiler. O zaman yayık vardı. Yayık sehpalarına 3 kişiyi astılar. İçlerinden Memo Dır (Uzun Mehmet) diye birinin boynu yerde sürüdüğü zaman olduğum yerde bayıldım kaldım. O adamın ağzından kan geldiğini gördükçe halen kötü oluyorum…”

Öyle ya Dersimliye kolay ölüm yoktur. Mermi pahalıdır! 100 yaşındaki Daka Ana yürümediği için askerlere engeldir ve evinde asılmıştır. 55 kişi ölüm kervanına alınır ve babası askerde olan Hüseyin Akar ve ailesi bir yüzbaşı tarafından o ölüm kervanına katılmaz. Anlatırken o günleri yeniden yaşıyor. Gözyaşlarını tutamıyor artık. Susuyor, hem de çok susuyor ve ağzından o gün dökülüyor:

“1938’de yakılanlar benim ailemdi, bendim, dedemdi. 55 kişiyi sürgün diye aldılar yola çıkardılar. Bizi o zaman bir subaya (yüzbaşı) teslim etmişlerdi. Subay benim babamın askerde olduğunu öğrenince beni, annemi ve kardeşlerimi o kervana katmadı. Biz kervana katılmaya kalktıkça o bizi ayırdı. ‘Ailesi asker olan birini bu kervana katmam’ diyordu. Tabi öldürüleceğimizi biliyorduk. ‘Hiç olmazsa çocuğu öldürmeyin’ diyordu. Dereoba’da 55 kişinin ellerini, ayaklarını bağlayıp üzerilerine gaz döküp yaktılar. Yanan bendim. Daka dedikleri bir anne 100 yaşında olduğu için onu asmışlardı. Evde asılı bırakmışlardı. Oysa o kadın kendini asamaz.”

Yazarın diğer yazıları

None Found


http://yeniozgurpolitika.net/evladi-kerbelayiz-ayiptir-gunahtir-cinayettir/

Yorumlar kapatıldı.