İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Soykırım olmadığını belgelere baksalar görürler”

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
ABD Temsilciler Meclisi’nde, 1915 olaylarının ‘Soykırım’ olarak kabul edildiğini hatırlatan Serik Belediyesi eski Başkanı ve Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Çalık, “Amerika’dan gelen ses hepimizin moralini bozdu. Biz, Türk Tarih Kurumu olarak daha önce Ermeni meselesi üzerine bir kitap hazırlamıştık. O kitaba baksalar, sözde Ermeni soykırımı olup olmadığını Alman belgelerinde, Amerikan belgelerinde, İngiliz belgelerinde görebilirler. Haberi duyunca tarihçi olarak çok üzüldük” dedi.

Akdeniz Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Würzburg Maximilians Üniversitesi ve Almanya IKG Enstitüsü işbirliğiyle IV. Uluslararası Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu düzenlendi. ‘Kayzer ve Sultan’ın Dostluk Döneminden Günümüze Türk-Alman İlişkileri’ temasıyla bu yıl dördüncüsü düzenlenen sempozyum İstiklal Marşı’nın ardından Almanya Ulusal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Açılışı dün sabah Hukuk Fakültesi konferans salonunda gerçekleştirilen ve bugün de devam edecek olan sempozyum 6 oturum halinde gerçekleştirilecek. Sempozyumun açılış panelinin ilk konukları Serik Belediyesi eski Başkanı ve Selçuk Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ramazan Çalık, Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selma Yel, Almanya’da ticaretle uğraşan işadamı Mehmet Kocagöl ile Almanya’da bir otomobil şirketinde satış ve pazarlama Müdürü olan Sevilay Gökkaya oldu. Panelin Başkanlığı’nı Çalık yaptı.

“SEMPOZYUMDAN ÜÇÜNCÜL ÜLKELER DE FAYDALANACAK”

Sempozyumun ilk açılış konuşmasını IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik yaptı. Dünyanın en güzel şehirlerinden Antalya’da, Türk-Alman ilişkilerinin bilimsel yönünün masaya yatırılmasının önemli olduğunu belirten Çelik, “Gelecekte insanlığa alan yada bilgi toplamak üzere düzenlenen böyle bir sempozyumdan, sadece Türkiye ve Almanya değil onlara yakın olan üçüncül ülkeler de faydalanacaktır. Buradaki birinci hedef, sadece Türk-Alman ilişkilerini bilimsel verilerle ortaya koyarak gelecekteki araştırmacılara alan açmaktır. Çünkü, iki milletin geçmişteki ve bugünkü ilişkileri sadece kendileri değil, dünya barışı için oldukça önemli. Türk-Alman ilişkilerinin tarihi seyrini iyi tahlil edemeyenler, iki milletin elindeki potansiyelden de, geleceğe yönelik etkileşim araçlarından da habersizdirler. Türk ve Alman bilim insanlarının burada demir yollarından siyasi ilişkilere, endüstri ilişkilerinden politikaya kadar bir çok alanda ilişkileri masaya yatırmaları, geleceğin insanlığı açısından da çok önemli” dedi.

“EV SAHİPLİĞİ YAPMAKTAN MEMNUNİYET DUYUYORUZ”

Sempozyuma ev sahipliği yapmaktan memnuniyet duyduklarını dile getiren Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Ünal ise, “Tarihten süregelen Türk-Alman ilişkilerine dikkat çekmek amacıyla 3 yıldır düzenlenen bu sempozyumun 4’ncüsünü Üniversitemiz ev sahipliğinde gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu yılda alanında uzman akademisyenlerimizin katkılarıyla verimli bir sempozyum geçireceğimize inanıyorum” diye konuştu.

“GELECEĞİN ARAŞTIRMACILARINA KATKI SAĞLAYACAK”

Çok boyutlu Türk-Alman ilişkilerinin son 150 yılının sadece iki milletin değil, ilişkide bulundukları diğer milletlerin de kaderlerini etkilediğine dikkat çeken Ünal, “Çok boyutlu ilişkilere 1960’lı yıllardan sonra Almanya’da artan Türk nüfus ile başka bir boyut eklenmiştir. Orta Doğu, Balkanlar, Batı Avrupa çizgisinde devletlerin, milletlerin ve kültürlerin ortaya çıkmasında Türk-Alman ilişkilerinin etkisi tarihsel bir gerçektir. Bahse konu bölgelerdeki gelişmeleri, demografik oluşumları, kültürel değişimleri ve siyasi şekillenmeleri doğru okuyabilmenin kodları, Türk-Alman ilişkilerinin satır aralarında gizlidir. Bu bağlamda, bilim, turizm, ekonomi, askeri, teknik, eğitim ve hukuk başta olmak üzere birçok alanda kesişen, çakışan veya çatışan Türk-Alman akademisyenlerimizin çalışmaları günümüzde daha da önem arz etmekte. Bu alandaki bilimsel tezler, gelecekte bu alana ilgi duyan araştırmacılara akademik kaynak noktasında önemli katkı sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

“ÇOK BÜYÜK AVANTAJLAR SAĞLIYOR”

Uzun bir aranın ardından akademisyenliğe geri döndüğünü belirten Serik Belediyesi eski Başkanı ve Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Çalık ise, 1988 yılından bu yanadır Almanya ile ilişkili olduğunu bildirdi. Son 30 yılda, Almanya ile ilişkilerin nerede aksadığını, nerede iyi gittiğini kendi hayatından da bildiğini kaydeden Çalık, “İkinci bir devlette ayağınızın olması çok büyük avantajlar sağlıyor” diye konuştu.

“ABD’DEN GELEN SES MOROLİMİZİ BOZDU”

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Temsilciler Meclisi’nde, Barış Pınarı Harekatı’na ilişkin yaptırım kararı ve 1915 olaylarının ‘Soykırım’ olarak kabul edildiğine işaret eden Çalık, “Amerika’dan gelen ses hepimizin moralini bozdu. Biz, Türk Tarih Kurumu olarak daha önce Ermeni meselesi üzerine bir kitap hazırlamıştık. O kitaba baksalar, sözde Ermeni soykırımı olup olmadığını Alman belgelerinde, Amerikan belgelerinde, İngiliz belgelerinde görebilirler. Haberi duyunca, biz tarihçi olarak üzüldük ama yapılacak bir şey yok. Biz daha çok çalışmalıyız. Türk milletinin pratik düşüncesiyle Alman milletinin disiplinini biraraya getirirsek iki millet bundan çok faydalanır ve çok büyük kazanç elde eder” dedi.

“İÇ VE DIŞ DÜŞMAN HER ZAMAN OLACAK”

Türkiye’nin çok huzurlu günleri olmadığını belirten Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Selma Yel ise, “Her zaman iç ve dış düşman var oldu ve olmaya da devam edecek. Çünkü, dünyanın en kıymetli coğrafyasında yaşıyoruz. Bu coğrafyada dünyanın en güçlü imparatorlukları kurulmuş ama şuanda hiçbirinin esamesi okunmuyor. Biz bin yıldır bu coğrafya üzerindeki varlığımızı güçlenerek devam ettiriyoruz. Bin yıldan önce de biz buradaydık. Bizim Anadolu’daki varlığımız çok eskilere, milattan öncesine kadar gidiyor. Bundan sonra da olmaya devam edeceğiz, fakat var olabilmek için bu coğrafya çok pahalı. Bunun bedelini bileceğiz, ödemeye hazır bir şekilde devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

“DEVLETLER ZAMAN ZAMAN ÇIKAR ÇATIŞMASINA GİREBİLİR”

Tarihi çok iyi idrak etmek ve dersler çıkarmak gerektiğini vurgulayan Yel, şunları dile getirdi:

“Bu coğrafya üzerinde tarih sürekli tekerrür ediyor. Dünde kalmadı. Dün, bugün ve yarın şeklinde tekerrür ederek devam edecek. Biz, Birinci Dünya Savaşı’na Almanya ile müttefik olarak girdik ama devlet olarak baktığımızda bu demek değildir ki Almanya bizim yüzde 100 dostumuz. Biz halk olarak Almanları sevebiliriz ama devlet olarak zaman zaman çıkar çatışmaları olduğunda karşı gruplarda yer alabilirler. Karşı gruplarda yer aldıklarında hemen Almanların karşısına geçip kötülemek son derece anlamsız. Çünkü, milletler birbirini sevebilir ve bu devam edebilir fakat devletler zaman zaman çıkar çatışmasına girebilir. İçinde olduğumuz süreçte olduğu gibi. Tarihteki birliktelikler bizim gönülden bağlılığımızın devam etmesini sağlar. Biz, Birinci Dünya Savaşı’nda 7 cephede savaştık ama sadece Almanlara, Avusturya-Macaristan ve Bulgarlara yardım için açtığımız cepheler var. Türkler, müttefiklerine yardım için gitmiştir, bunu canıyla, kanıyla fazlasıyla ödemiştir. Tarihte bu yaşanmışsa, bunun Almanlara, Avusturyalılara, Bulgarlara anlatılması lazım.”

“GELECEKTE TÜRKİYE VE ALMANYA’YI BİRLİKTE GÖRÜYORUM”

Almanların disiplin ve çalışkan olmak gibi iki özelliği bulunduğunu belirten Yel, “Nasıl yine dünyanın en büyük devi haline dönüştüler? Örnek almalıyız. 1960’tan itibaren Almanya’ya büyük bir Türk göçü gerçekleşti. Savaştan yorgun çıkan Almanya’nın ekonomisinin en ağır işlerinde çalışarak Alman ekonomisini ihya ettiler. Almanya da bedellerini maaş olarak ödemeye çalıştı. Alman medeniyetiyle karşılaştılar, döndüklerinde de Türkiye’deki dostlarına anlattılar. Tarihçiler, tarihte olmuş olanları ortaya çıkarmakla ve bunların basımıyla görevlidir ki, iki devlet arasındaki gönülden gelen sevgi bağlarını güçlendirsin diye. Biz bu sevgi bağlarını güçlü tutacağız. Yukarıda iki devlet arasında çatışma olsa bile. Aşağıdan gelen bu dinamik o iki devleti yeniden ittifak yapmaya zorlayacaktır. Almanya güçlü devlettir ve bu coğrafyada Türkiye, güçlü bir devlet olmaya adaydır. Bizim orada iki dilli, iki devletli çok güçlü bir nüfusumuz var. Onlar da iki devlet arasındaki bağları sıkı sıkıya tutmakla yükümlüdür. Geleceğimizde Türkiye ve Almanya’yı birlikte görüyorum” şeklinde konuştu.

“ALMANYA’DA 80 BİN CİVARINDA TÜRK KÖKENLİ FİRMA VAR”

Türkiye ve Almanya arasında çok yönlü ilişkiler bulunduğuna dikkat çeken Almanya’da ticaretle uğraşan işadamı Mehmet Kocagöl de, şunları söyledi:

“İki ülkeyi birbirine yaklaştıran tarihsel bir hatıra söz konusudur. Her iki ülkenin Birinci Dünya Savaşı’na dayanan askeri ittifakları, Osmanlı Devleti döneminde demir yolu projeleri, askeri okulların hayata geçirilmesi, mühendislik okullarının açılması ve bu gelişmelerin getirdiği potansiyel özellikler bir gerçektir. Almanya, son yıllarda ülkemizin ihracatında birinci sırada yer alırken, ithalatında da Rusya ve Çin’den sonra üçüncü sıradadır. Yatırım ilişkileri özellikle 1980 yılından sonra yükselmiştir. 1980 yılına kadar Türkiye’de bulunan Alman yatırımcı sayısı 24’tür. Bugün bu sayı 7 bin 200 civarındadır. Almanya’da bugün 80 bin civarında Türk kökenli firmadan bahsedebiliriz. Bu firmaların Alman ekonomisine katkısı da yaklaşık 50 milyar Euro civarında. Yaklaşık 5 buçuk milyon Türk’ün Avrupa’da olduğunu düşünürsek bunun yaklaşık 3 buçuk milyonu Almanya’da.”

“ALMANCA BİLMİYORUM DİYE BENİ EN ÇOK TÜRK ARKADAŞ GRUBU DIŞLADI”

Yurt dışında yaşayan bir Türk kadını olarak zor zamanlar yaşadığını belirten Almanya’da bir otomobil şirketinde satış ve pazarlama Müdürü olan Sevilay Gökkaya ise, “Eğitim benim için kendinizi, ufkunuzu geliştirmek. Entegre olmak, Almanları anlamak. Ben ilk defa 12 yaşında Almanca öğrenmeye başladım. İşçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’ya gittiğimde Almanlar beni dışlar diye düşünüyordum ama Almanca bilmiyorum diye beni en çok Türk arkadaş grubu dışladı. Beni o kadar zorladılar ki 1 yılda sözlükten Almanca öğrendim. Araba sektöründe kadın yok. O sektörde erkeklerin kadınları kabullenmesi çok zor. Bir Türk kadınını kabullenmesi çok çok daha zor. Ben bunu yaşadım. Yurt dışında yaşayan bir kadın olarak size kimse bir şey hediye etmiyor. Her şey için savaşmanız lazım. Ben kadınların içinde olan güce inanıyorum. Enerjinizi doğru şeylere harcamanızı tavsiye ediyorum” diye konuştu. Panel, soru cevap bölümüyle devam etti. HABER: YUSUF KATRAĞ


http://www.antalyasonhaber.com/soykirim-olmadigini-belgelere-baksalar-gorurler-239437h.htm

Yorumlar kapatıldı.