İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nereye?-İbrahim Sinemillioğlu

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
“Barış Pınarı” adıyla Suriye’nin kuzeyine yapılan askeri harekat, bir haftayı doldurdu. Barış adının ne kadar yerinde olduğunu (!) da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı açıkladı, hem de 1974 Kıbrıs Barış Hareketi’ni de ekleyerek. “Adı Barış Pınarı olsa da akan kandır” diyerek.

Bir haftadan beri bir yandan öldürülen ya da “etkisiz hale getirilen” YPG/PYD mensuplarının sayısı kılı kılına veriliyor, diğer yandan burnumuzun dibinden, evvelki akşam sayılarının on sekiz olduğu açıklanan sınır ilçelerinde ölen yurttaşlarımıza atılan havan mermilerinin yeri bulunamıyor. Tabii bu da havan mermilerini kimin attığı yolunda bölge halkında derin şüpheler uyandırıyor.

Ortada bir “çifte yalnızlık” var. Türkiye, sınırlarımıza bugüne kadar tek mermi atılmamış, tek laf edilmemiş Suriye’nin kuzeyindeki demokratik yapılanmayı tehdit saydı. Daha önce en büyük tehdidi oluşturan IŞİD yönetimine, -hem de açıkça İstanbul’u nasıl ve ne zaman alacaklarına ilişkin hayallerine rağmen- ses çıkarmadı. Ne zaman ki Kürtler, bölgedeki Alevi, Hristiyan, Ezidi, Arap, Süryani, Ermeni, Türkmen halklarıyla ortak bir demokratik yönetim kurdular, terör tehdidinden söz etmeye başladılar. Daha önceleri Ankara ve İstanbul’da devleti temsil edenlerle görüşen PYD Eş Sözcüsü Salih Müslim’le defalarca görüşülmesine rağmen bu yapı birden “terörist” ilan edildi.

Tabii işin aslı, PYD’nin Türkiye güdümüne girip Esat/Eset’le savaşmayı kabul etmemesiydi kısaca. PYD vekalet savaşçısı olmayı kabul etmemiş, iki hafta sonra Emevi Camii’nde kılınacak cuma namazı hayali gerçekleşememişti.

ABD’nin hava desteğiyle binlerce Kürt gencinin kanı pahasına IŞİD’le savaşarak yönetimine son veren ve Suriye’nin kuzeyinde diğer halkları da yanına alarak bir demokratik düzen kuran Kürtler, bölgenin adı olan “Rojava”yı da bırakarak “Kuzey Suriye Demokratik Federe Bölgesi” oluşturdular, yönetiminde de bütün halklar temsil edildi.

Suriye’de iç savaşın başladığı mart 2011’den bu yana gerek Efrin, gerekse Kobani ve Cezire kantonları ülkenin en sakin ve istikrarlı bölgesiydi. Suriye’nin çeşitli yerlerinden kaçıp gelenlerin sığındıkları bir bölgeyken Cerablus’a yapılan Fırat Kalkanı harekatından sonra ABD’nin gözlemcilerini çekmesi, Rusya’nın hava sahasını açması sonucu “Zeytin Dalı” gibi barışın simgesi olan bir isimle Efrin’e girildi ve oradaki Kürtler yerinden edilerek yerine başka bölgelerden gelen Araplar yerleştirildi. Zeytin dalı adına yaraşır biçimde de Efrin halkının 50.000 ton zeytini de her biri başka ülkeden gelmiş ve çoğu El Kaide kökenli Özgür Suriye Ordusu’nca el konularak Türkiyede ve yurt dışında satıldı.

Türk yönetimi bununla yetinmedi. IŞİD’e karşı giriştiği savaş ve gerek kadın hakları, gerek halklar arası ilişkiler bakımından, bütün dünyanın takdir ve sempatisini toplamış olan Kürtlerin yönetimini kendine tehdit olarak algıladı ve ABD’nin başında bulunan, Amerikan halkının da büyük desteğini kaybetmiş bulunan Trump’ın zikzaklı davranışları ve memleket idaresinde ön safa çıkardığı tweetleri sonrası bir hafta önce Barış Pınarı Harekatı’nı başlattı.

İşte Kürtlerin yalnızlığı burada kendini gösterdi. Kimi petrol zengini, kimi stratejik konumu sayesinde Ortadoğu’nun önemli ülkeleri olan Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de bölünmüş olan 45 milyonu aşkın Kürt halkı, yalnızdı. Tüm dünyanın takdir ve sempatisine rağmen. Çünkü paraları yoktu, uçakları yoktu, dünyaya bir şey verecek örgütleri yoktu, arkalarında bir devletin desteği yoktu.

Kürtler yalnız da Türkiye mi destekleniyordu? F-16’lara, obüslere, güçlü bir orduya, çok önemli stratejik konuma rağmen Türkiye de müthiş bir yalnızlık içinde. Batık şirketleri kurtarma operasyonları sürse de ekonomik kriz had safhada, enflasyon, her ne kadar çeşitli hesap cambazlıklarıyla düşük gösterilse de almış başını gidiyor, işsizlik, intiharlara yol açıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dahil bir araya getirmeye çalıştıkları Türki Cumhuriyetler bile yanında değil. Avrupa Birliği kınamakta, tüm batı ülkeleri derhal Suriye’den çıkmasını istemekte, ABD yaptırım kararı almış bulunmakta. Kongrenin iki kanadı da bu yaptırımları yetersiz bulmakta, Türkiye’nin orada bulunmasının IŞİD militanlarının serbest kalması sonucunu doğurduğunu ve sivillere karşı savaş suçu oluşturacak hareketlerin görüldüğünü belirtmekte. Trump, kararnamesinde de bunlara dokunulmakta.

Kürtlerin tüm moral desteğe rağmen fiziki yalnızlığı yanında Türkiye’nin hem moral, hem fiziki yalnızlığı ülkeyi sonu bellirsiz bir karanlığa sürüklemekte. Duygusal yönden tüm çabalara rağmen giderek büyüyen Türk-Kürt ayrışması, birçok yerde düşmanlık boyutuna varmış bulunmaktadır. Kürtçe konuşan fındık işçisini döverek ölümüne yol açan ırkçılar, Kürtçe şarkıların bile yasaklanması, Kürt illerinde suç işleyen devlet görevlilerinin cezasız bırakılması, Kürt halkının iradesinin yok sayılarak temsilcilerinin görevlerine son vererek belediyelere kayyım atanması bu ayrışmayı daha da arttırmakta ve Türkiyenin bütünlüğünden yana olanların çabalarını etkisiz bırakmaktadır.

Umarım bu karanlığı bir an önce yararız. İktidarın arkasında saf tutan muhalefet aklını başına alır da ülkeyi bölünmenin eşiğinden kurtarır.


Yeni Yaşam Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.