İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Viyana’da Yahudi Türkler

Kadim Ülker

Oğlum Denizcan’a teşekkürlerimle…

Lübnanlı ünlü yazar Amin Maalouf farklı kimliklerin aynı ülkede yaşamlarına dair sorunları konu edinen YKY’den çıkan “Ölümcül Kimlikler” kitabında şöyle yazıyor: “Eğer atalarım, Müslüman orduları tarafından fethedilen bir ülkede Hıristiyan olmak yerine, Hıristiyanlar tarafından fethedilen bir ülkede Müslüman olsalardı, onların inançlarını koruyarak on dört yüzyıl köy ve kentlerinde yaşamaya devam edeceklerini sanmıyorum.” Devamında da “Gerçekten de, İspanya’da Müslümanlara ne oldu?, Ya Sicilya’daki Müslümanlar?” diye sormaktadır.

Maalouf, Avrupa tarihini bildiği için hem tespitte bulunuyor hem de sorusunu soruyor. İspanya’nın güneyinde 13. yüzyılda, hâlâ Arapların etkisi altında yaşayan Yahudiler ile Hıristiyanlar arasında tartışma başlar. Bu tartışmalara Kilise de taraf olur ve Yahudilerin, Hıristiyanlık için tehlikeli olduğu açıklamasını yapar. 14. yüzyılda Yahudiler ile Hıristiyanlar arasında ilk çatışmalar kendini gösterir. Kızgın Hıristiyanlar, Yahudilere sınırlamalar getirilmesini isterlerken, 1391 yılında Yahudi kıyımları da başlar.

Bütün bu kıyımlar devam ederken 1492 yılında İspanya’da yaşayan Sefarad Yahudilerine “Ya Hıristiyanlığı kabul et, ya da İspanya’yı terk et” denilir. Bu zorlamadan kısa bir süre sonra Seferad Yahudilerinin dörtte biri Hıristiyanlığı kabul eder, İspanya’da kalır. 200 ile 300 bin insan göçten yana tercihte bulunur. Göç, üç yöne olur. Bir kısım başta Fas olmak üzere Kuzey Afrika’ya göçer, bir kısım Batı Avrupa’nın liman şehirleri olan Amsterdam, Antwerpen ve Hamburg’a giderler. Gittikleri yerlerde de toplumsal baskıya karşı kültürel varlıklarını sürdürmeye çalışırlar. Ama asimile olmaktan kurtulamazlar.

OSMANLI’NIN KABULÜ

Yaklaşık 40 bin İspanyol Sefarad Yahudileri ise Osmanlı padişahının davetiyle Osmanlı topraklarına gelirler ve yaşamlarını orada kimliklerini koruyarak sürdürürler. (Jelinek Heinemann, Fritz Kohlbauer Milchram, Die Türken in Wien sayfa 32). İspanya’dan gelen Sefarad Yahudilerinin dışında, başta Balkanlar olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında başka Yahudiler de yaşamaktadırlar.

Balkanlarda yaşayan Yahudiler ticari ilişkileri üzerinden Avusturya ile bağ kurarlar. Bu bağ daha sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu arasında ticari ilişkiye dönüşür. Sefarad Yahudileri bu süre içinde Avusturya’ya ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ticari ilişkilerin merkezinde olurlar.

Viyana’da Sefarad arasında henüz bir toplumsal birliktelik oluşmamıştır, ancak Viyana’da Doğu ile yapılacak ticari ilişkilerde vazgeçilmez kesim olmuştur. Batıdan gelen Sefaradlar da Viyana’dadır. Onlar, İspanyol ve Portekiz ticaret adamları olarak bilinirler. Hanedanlığın başkentinde ikamet etmelerine izin verilmez, şehirde kalmaları sadece ticari ilişki için gerekli süre ile sınırlıdır.

Avusturya’da Türk Yahudileri ilk defa 17. yüzyılın ortalarında yazıldığı ifade edilen bir belgede belirtilmektedir. Bu belge, Kayzer Leopold’ünViyana’dan Yahudilerin atılması için bir hazırlık yapılmasını istediği siyasi bir referandumdur. Bu belgeden anlaşılacağı üzere Türk Yahudileri 1669 yılında Viyana’da ikamet etmişlerdir. Onlar sadece ticari bağlarından dolayı değil, ayrıca diğer Yahudilerle de akrabalık bağlarından dolayı ilişki içindedirler.

Bir taraftan Yahudiler Viyana’dan dışlanır ve varlıkları istenmezken, diğer taraftan da Viyana kentinde önemli ticari ilişkiler içinde bulunmaktadırlar. Bunlardan en önemli kişisi Yakup Sabbetay’tır. Sabbetay, Nürnberg’den Viyana’ya, oradan da Belgrad ve Anadolu ile başta kumaş ve meyve ticareti yapmaktadır. Ayrıca 17. ve 18. yüzyıllarda Yahudiler, Avusturya’da askeri ihtiyacı karşılayan ticaret insanlarıdır. Sabbettay, Habsburg Hanedanlığı ile de ticari ilişki içindedir. Bu ticari ilişki içindeyken Hanedanlık ordusuna 1701 yılında ordusuna üç bin Florin borç vermiştir. Bu parayı Kayzerin ordusu vaktinde ödeyecek durumda olmadığı için, kendisine bu borcun karşılığı olarak Viyana’da serbest hareket edebilmesi için pasaport verilir.

Reklamdan sonra devam ediyor 

TÜRK-YAHUDİ AİLELERİİ VE PASAROFÇA ANLAŞMASI

Viyana Kuşatmaları öncesinde Türk kökenli tüccarların engellenmeden ticaret yapmaları olası değildir. Buna rağmen onların sayısı gittikçe artmaktadır. Viyana’da bulunan Belgrad ve İstanbul’dan gelen Osmanlı tebaasına ait ticaretle uğraşan Türklerin yüzde üçünü Yahudi kökenliler oluşturmaktadır. Onlar başkent Viyana’ya sadece ticari işler için girip çıkarken, şehrin dışında kalan yerleşim yerlerinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun tebaası ile kiraladıkları evlerde kalmaktadırlar. 18. yüzyılın sonlarına doğru Türklerin sayısı artar, Yahudi kökenli tüccar ve ailelerinin sayısı aynı kalır. Buna rağmen Türk Yahudi ailelerinden Nissan, Eskanasy, Nissim, Amar ve Malgo gibi isimler ön plana çıkmaya başlar. Diğer taraftan Avusturya Hanedanlığı’nın başkenti Viyana’yı yabancıların ve Yahudilerin terk etmesi istenmektedir.

Yahudi kökenli ticaret erbabının sayısının artması, Avusturyalıların rahatsız olmasına yol açar. Avusturya Yeni Yahudi kökenlilerin Avusturya’ya gelmelerini ve Avusturya Hanedanlığı sınırları içinde bulunmalarını yasaklar. Avusturya-Macaristan Hanedanlığı sınırları içinde Musevilere konulan yasaklar bugünkü Sırbistan sınırları içinde kalan şehrin adıyla anılan ve 1718 yılında iki imparatorluk arasında imzalanan Pasarofça Antlaşması, Türk Yahudilerine ayrıcalıklar sağlar. Bu barış antlaşması Avusturya İmparatorluğu tarafından zaman zaman uygulamaya konulmak istenmese de, onların cemaat oluşturma ve ikamet etme haklarını garanti altına almıştır. Zira Pasarofça Antlaşması iki imparatorluğundiğer bir ülkede yaşayacak olan tebaasına ticaret özgürlüğünü ve yaşam garantisini sağlamıştır.

1739 yılında Belgrad’da Avusturya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında yeni bir ticari antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşma ticari özgürlüğü daha da kuvvetlendirmiştir. Bu antlaşmaya rağmen Avusturya tarafı Türk Yahudilerini, Türkler için belirlenmiş ayrıcalıkların dışında tutmaya çalışmıştır. Ancak Osmanlı Dışişleri buna karşı çıkmış ve Avusturya tarafına antlaşmanın içeriğinde dini bir ifade bulunmadığını ifade ederek, tebaasında vatandaşlık hakkına sahip olan herkes için geçerli olduğunu belirtmiştir.

1768 yılından itibaren Avusturya İmparatorluğu, İstanbul ile konuyla ilgili görüştükten sonra yeni bir kanun yürürlüğe sokar. Yürürlüğe sokulan bu kanuni düzenleme Avusturya İmparatorluğu topraklarında yaşayan Osmanlı tebaası içinde etnik ve dini ayrım yaratmaya çalışır. Avusturya böylece Türk Yahudileri için bir kısıtlamayı planlar ve uygulamaya koymaya çalışır. Ancak Pasarofça Antlaşması’nın 13. maddesi ve daha sonraki antlaşmalar Türk Yahudilerine konulmak istenen engellere olanak vermez. Osmanlı tebaasında bulunan Türk ve Yahudiler Osmanlı tebaasında olduklarını deklare eder ve Viyana kentine girebilirler. Kontrollerin sıklaşması sonrasında kendilerinden Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olduklarına dair belge istenir. Diğer Yahudilerinin ödediği “Passagegroschen”dan (kente giriş parası/vergisi) Türk Yahudileri muaf tutulur. Pasarofça Antlaşması’nın 13. maddesinde “Her iki imparatorluk topraklarında serbest, güvenli ve barış içinde ticari ilişkiler içinde bulunurlar” maddesinden dolayı Osmanlı ve Avusturya imparatorlukları tebaasına bağlı kişilerin genel ticari ilişkileri garanti edilmiştir.

Avusturya İmparatorluğu’nun Osmanlı İmparatorluğu ile yapmış olduğu ticari antlaşmalardan çok büyük beklentileri olmuştur. Başta demir olmak üzere Avusturya ürünlerini Osmanlılara satacaklarını düşünmüşlerdir. Osmanlı topraklarında görev yapan diplomatlar Avusturya’ya sürekli bilgi vermişlerdir. Ancak Avusturya’nın bütün çabalarına rağmen Osmanlı topraklarında elde etmek istedikleri ticari ilişkide başarılı olunmamıştır ve Osmanlılar, Avusturya ürünlerine ilgi göstermemiştir. Buna karşılık iki ülke arasındaki ticari ilişki içerisinde Osmanlı kârlı çıkmıştır. Süre içinde Avusturyalı ticaret erbabı tümüyle Doğu’dan çekilmişlerdir. Bu durum Avusturya tüccarlarının Türklere karşı protestolarına sebep olmuştur. Türk tüccarlara vergi konulmasını ve onlarla ticari ilişkilerin sınırlandırılmasını istemişlerdir.

Avusturya’da Viyanalı Yahudiler ile Türk İsrail Yahudilerinin aralarındaki iyi ilişkiler ve barış antlaşmasının sağlamış olduğu güvenli ve ayrıcalıklı durum, Avusturyalıların kendi ülkelerinde Sefarad Yahudileri ile ticari rekabet edememiştir. Bütün bunların sonucu olarak da Avusturya Doğu’dan getirilen bazı ürünlere sınırlama getirmiştir. Bu engeli de Türk tüccarlar Avusturyalı meslektaşlarıyla ortak işletmeler kurarak aşmışlardır.

VİYANA’DA TÜRK VE İSRAİL CEMAATİ

18. yüzyıla kadar Katolik Kilise haricinde dini ayin düzenlenmesi ve ibadet evi inşa edilmesi Avusturya’da yasaklanmıştır. Avusturya İmparatorluğu içinde yaşayan Müslüman ve Yahudiler dini vecibelerini sadece evlerinde yerine getirmektedir. Avusturya-Macaristen topraklarında İlk defa 1716 yılında Temaşvar’da Sefarad Yahudileri bir cemaat kurmuşlardır, bu cemaat ilk Türk İsrail cematıdır.

18. yüzyıl anlatılarına dayanarak aktarılan bilgilere göre Türk Sefarad Yahudi tüccarları dini ayin için, kendisi de Sefarad Yahudisi olan ve Avusturya’da tütün ticaretinin monopolleşmesini sağlayan Diego de Aguilars’ın evinde yaparlar. Aguilars, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu içinde hem etkin hem de çok zengin olmuştur. Diego de Aguilars, Habsburg Hanedanlığı’nın yazlık sarayı olan Schönbrunn’un genişletilme inşaatında kullanılması için kraliçe Maria Theresia’ya 300 bin Gulden borç verecek kadar zengin bir kişidir. Sefaradlar kendilerinin resmen dini bir cemaat olarak tanınması için çaba içine girerler, bunun için de saraydaki etkisinden dolayı Diego de Aguilars’dan yardım isterler. Aguilars, Avusturya Kayzerine bir mektup gönderir ve mektup sonrasında Kayzer tarafından Sefaradlar dini bir cemaat olarak resmen tanınır. Bu mektup yıllar yılı Viyana’da Türk Sinagogu olarak bilinen ve 10 Kasım 1938 gecesi Naziler tarafından yıkılan sinagogda kaybolmuştur.

Reklamdan sonra devam ediyor 

1778 yılında Avusturya İmparatorluğu Türk İsrail Cemaatı’na mali defterleri kontrol ettikten sonra özel statü tanınmıştır. Bu tanımadan sonra dini vecibelerin yerine getirildiği bir ibadethanenin inşasına da izin verilir. Türk İsrail Cemaatı, Osmanlı Büyükelçiliği’nin de onayını alarak, bir sinagog inşasının kararı almıştır. Ancak sinagog inşaatının başlatılması Avusturya makamları tarafından yıllarca oyalanmış ve rededilmiştir. Top, İsrail Kültür Cemaatı’na atılmıştır. Avusturya, Türk ve İsrail Yahudilerini daha kolay kontrol edebilmek için her iki cemaatın da bir arada olmasını istemektedir.

Sefaradlar ise ayrı bir cemaat olduklarını, tek başlarına bir dini toplum olarak tanınmalarını istemektedir. Avusturya yetkililerine verdikleri yazıyla Osmanlı İmparatorluğu ile imzalanan ayrıcalıkları ve kararnameleri isterken, İsrail Yahudilerinin tek başlarına dini temsilci olmalarını da kabul etmemişlerdir.

19 Ekim 1891 tarihinde ise Avusturya Eğitim Bakanlığı almış olduğu kararla, hem İsrail hem de Türk Yahudilerinin İsrail Kültür Cemaatı’nı tanıdıklarının kararını almıştır. Türk Yahudilerin ise o cemaat içinde özerk olduğunuda ayrıca karara bağlamışlardır.

Avusturya ve Osmanlı imparatorluklarının dağılmasına Sefaradlar bir toplantıyla tepkilerini dile getirirler. 6 kasım 1918 yılında yapılan bu toplantıda almış oldukları kararla Sefaradlar bağımsızlıklarını ilan ederler ve bunu kurmuş oldukları Türk Sinagogu’nda kutlarlar. Türk hükümeti tarafından da Sefarad Yahudileri Türk Yahudilerinin temsilcisi olduğunun garantisi verilir ve kendileri Türk Yahudileri olarak tanınırlar. Bu tanınma ise İsrail Yahudilerinin yoğun tepkisine sebep olmuştur. Daha sonra ise Sefaradların bütün çabalarına ve başvurularına rağmen Avusturya Eğitim Bakanlığı Yahudilerin tümünün temsilcisi olarak İsrail Kültür Cemaatı’nı (Israeilitische Kultusgemeinde) tanır. Sefaradlar da o cemaat için otonom olarak kabul edilir ve öylece kalır.

TÜRK SİNAGOGU

Balkanlar ve Anadolu’dan gelen Sefardlarla sürekli büyüyen cemaat, diğer inanç gruplarından ve cemaatlardan farklı olduklarını ve kendi geleneklerini sürdürebilmek için çalışmalar içinde bulunurlar. Daha önce de belirtildiği gibi Sefaradlar dini vecibelerini ancak evlerde yerine getirebilmektedir. Sefaradlar bir ibadet evine sahip olabilmek için sürekli izin alma ve onu inşa etme çalışmaları içinde bulunurlar. 1860 öncesine kadar Yahudiler, Avusturya toprakları üzerinde mülk edinme hakkına sahip değildir. Mülk edinebilmek için Avusturya makamları tarafından mülk edinebilme müsadesi verilmesi gereklidir. İlk defa Kayzer Franz Ferdinand tarafından Türk İsrail Cematına bu izin verilir. İzin verilmesi sonrasında sinagog inşa edebilmek için uygun bir yer aranmaktadır. Viyana kentinin bir çok yerinde arayışlar ve denemeler, inşaa etmeler olur. Ancak bunlar uzun vadeli ve kalıcı olmaz.

Mimar Hugo von Wiedenfeld bir sinagog yapmak için kolları sıvar. Üç yıllık inşaat çalışmaları sonrasında, 1888 yılında Türk Sinagogu, Türk ve Avusturyalı devlet yetkililerinin de bulunduğu törenle hizmete açılır. Viyana’nın Leopoldsdorf mahallesinde, Zirkus Sokağı’nda Türk Sinagogu 50 yıl Sefaradlara ibadet evi olarak hizmet verir. 10 Kasım 1918 gecesi Türk Sinagogu, Naziler tarafından yıkılarak ve yakılarak yerle bir edilir. Belediye ve şahsi kişiler binanın yerini satın alırlar. Türk Sinagogu’nun yerinde günümüzde Viyana Büyükşehir Belediyesine ait bina vardır. Konut olarak kullanılan bu binanın önünde Sefradlara ait “Türk Sinagogu” diyerek sadece bir şilt bulunmaktadır.

Kaynakça:

Christian Kaul, Spanischen Juden (Sefaredim) in Wien. Eine Kulturgeschichtlıch.historische Betrachtung

Heinemann-Jelinek, Kohlbauer-Fritz Milchram, Die Türken in Wien, Geschähte einer Jüdischen Gemeinde. Wien 2010

https://www.aydinlik.com.tr/viyana-da-yahudi-turkler-ozgurluk-meydani-ekim-2019

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın